Konu internet olduğunda anlamsız bir biçimde toplumun büyük bir bölümü internetin insanları yalnızlığa ittiğini, genrçek dünyadan kopardığını, cahilleştirdiğini söyler. Bunları söylemek için herhangi bir somut veriye, araştırma ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Çünkü bu evrensel gerçeği yadsımaya ne gerek vardır ki? Eğer bilgisayarın başındaysanız, yanınızda kimse yoksa bariz bir biçimde yalnızsınızdır işte...
İşin aslı böyle değildir. Öncelikle bilgisayar sadece sıradan bir alettir. Bizim yalnız kalmamıza karar veren, birileriyle konuşmamamız için inisiyatif kullanan bir kişilik değildir. Evinizdeki kahve makinesi sizi yalnızlaştırır mı? Hayır. Çünkü o bir araçtır. Biz kendi zekamız ve mantığımızla bir aksiyon alır ve yalnız kalmayı ya da sosyalleşmeyi seçeriz.
Kaldı ki bilgisayar, sizin herhangi bir fiziksel sosyalleşmeyle ulaşamayacağınız kadar çok insanı getirir karşınıza... Günde kaç kişiyle fiziksel olarak yakın olup konuşabilirsiniz? Beş? Seksen? Bir stadyum dolusu? Oysa bilgisayarla sadece bir seferde, tek bir elektronik postayla bir ülke dolusu insanla irtibata geçebilme imkanına sahipsiniz.
Tüm bunların ötesinde bilgisayar, asla ulaşamayacağınız zaman ve mekanlardaki insanları getirir önünüze. Bir İngilizle maç muhabbeti yaparken bir Filistinli ile politika konuşabilir, Amerikalı'dan yemek tarifi alırken bir Çinli ile baba olmak üzerine tartışabilirsiniz. Eğer bu bir asosyalleşme yöntemiyse keşke bütün dünya bu kadar asosyal olsa. Zira o zaman savaş diye bildiğimiz çirkinliklerden epey uzak olur, kafamızdaki Alevi mahallesi Kürt sokağı Sünni bölgesi gibi duvarları yıkabilme adına ciddi adımlar atardık.
Gelelim işin duygusal yönüne... İnternetten arkadaş bulmak, şu an için aya gitmek ya da Mars aracını Dünya'dan kontrol etmk kadar uçuk bir fikir. . Oysa kendi içinde müthiş bir gerçekliği var: Günümüz çok sosyal dünryasında herkes kendini belli kalıplar içine sokuşturmaya çalışıyor. Karşılaştığınız bir kadın kendini makyajıyla, bir adam kravatıyla, iş sahibi adamlar ise şirket ünvanıyla kendini ifade ediyor. Özünde bunların hiçbiri insani değerler değil. Bütün zaman ve mekanlara hitabetmiyorlar. Bugün varlar, yarın yoklar. Bundan 300 sene önce erkeklerin kravatı var mıydı ya da 50 sene sonra kadınların hala makyaj yapıyor olmalarının garantii nedir? Oysa akıl, beyinden beyine iletişim ilk erkek ve kadından bu yana oldu, muhtemelen sonuncusuna kadar da olacak. İşte bunu bize sağlayan en önemli araç internet. Çünkü orada ne kravatınızın rengi gözüküyor ne de rujunuzun kırmızısı. Orada beyniniz ve kıvrımlarında yarattığınız fikirlerin kıvılcımlarından başka hiçbir şey yok. Orası gerçek duyguların er meydanı. Orasının sanal dünya, yalan dünya olduğunu söyleyenler işte bu noktada yanılıyorlar.
Eğer bu yüzyılı pas geçmiş bir öğretim görevlisi size internetin yalnızlaştırdığını söylerse ondan yalnızlığın tanımını isteyin. Facebook'taki arkadaşlarınızın sayısını söyleyin.