Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHP ve DİSK Gönülleri’nin Almanya’da düzenledikleri “Emek Şenliği”ni izlemek üzere gittiğim Düsseldorf’tan İstanbul’a indiğimde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden (TGC ) telefonuma gelen “Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın eşlerine ziyarete gidiyoruz” mesajı, arabamın gideceği adresi de belirledi.
İçim kıyım kıyım; 2000 yılından beri aynı gazetede çalışmaktan onur duyduğum meslektaşım Nedim Şener’in evine böyle mi gidecektim?!
Apartman adı, kapı numarası aramaya gerek yok, sokağa girdiğin anda “Burası” diyorsun; o operasyonun yapıldığı ev... Tüm pencerelerinde Türk bayrakları asılı, tutukluk hali haykırışa dönüşmüş.

Adalet kardeşliği
Kapıyı çalıp, içeri giriyorum; yemek masanın üzerinde Nedim’in sevgili eşiyle resmi, odanın duvarında kızının fotoğrafı... Mutlu anlarının donduğu kareler.
TGC’den gelen konukları da çıkmak üzereler. Aralarında Hrant Dink’in eşi Rakel Dink de var.
Rakel Dink’in kalemleri kurşunla susturulan Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve memleket hasretine gömdüğümüz sanatçılardan Ahmet Kaya’nın aileleriyle “acı kardeşliğinde” buluştuğuna çok kereler tanık olmuştuk.
Nedim’in gözaltına alındığında söylediği “Hrant için, adalet için” sözünü anımsatırcasına, bu kez Şener ve Şık aileleri ile aralarında “adalet kardeşliği” zinciri oluşuyor.
Nedim ile birlikte tutuklanan ve Yeni Yüzyıl gazetesinde birlikte çalıştığım; gerçeğin peşinde, mağdurun yanında koşan meslektaşım Şık’ın eşine gitmek üzere yola çıkıyorlar.
Şener ailesini, polislerin evlerini didiklendiği saatlerden itibaren hiç yalnız bırakmayan ekonomi servisimizin müdürü Murat Sabuncu ile ben kalıyorum.

Eve girecekleri anons edildi
Vecide soruyor da soruyor... “Nedim için ne yapmam gerekiyor?..”
Sabuncu “Yarın Hanzade Doğan Boyner, Tayfun Devecioğlu ve avukatlarla sana geleceğiz, hukukçular bize süreci anlatacak. Sen onlara kafanda hangi sorular varsa sorabilirsin. Avukatların dışında söylenenlere itibar etme” diye sakinleştirmeye çalışıyor.
Salonda haber kanalları izleniyor. Aslında tüm konuşmalardan daha fazla, o kutudan çıkan seslere kulak veriliyor.
Ekranlardaki yetkililerin, yorumcuların, habercilerin ağzından çıkan her kelime; ya yaralarına ilaç oluyor, ya hançer olup saplanıyor yüreklerine...
Yeni kalp ameliyatından çıktığı için kendisinden acı gerçeklerin saklanabileceği vehmine kapılan Vecide, bazen duyduklarını yanlış anlıyor, “Nedim eksi 2’nci kattaymış” dediklerinde “Eksi 2 derecede nasıl kalıyor, ona giyecek götürmem lazım” diye çırpınıyor.
Vecide, sesli düşünüyor. “Nedim korkmuyordu; ‘Bize bir şey olmaz’ diyordu. Uzanlar’ı yazdığında daha tedirgin olmuştu. Arabasına uzaktan kumanda almıştı. Bu günlerde her sabah kızımızı okula kendi götürüyor, korumasız dolaşıyordu. Ameliyatım nedeniyle bu sokakta oturan annemlerde kalıyorduk. Komşular polislerin saat 09.00 gibi eve geldiğini haber verdiler. Oysa televizyonlarda sabah 07.30’dan itibaren “Nedim Şener’in evine operasyon yapıldı” alt yazısı geçiyordu; bu nasıl oluyor? O saatlerde Nedim kızımızı okula götürmüştü, döndüğünde “Eve polisler geldiler seni bekliyorlar” dediğimde, hemen yanlarına gitti...” diye anlatıyor başlarına geleni. Kim bilir kaçıncı kez...

Komşuların vicdanı
Vecide’nin komşuları, Nedim’in gözaltına alındığı gece eve gelip dualar okumuşlar. Bu beladan kurtulsun diye...
Kimse Nedim’in “suçlu” olduğuna inanmıyor. Hani “kamuoyu vicdanı” diye soyut bir kavramdan söz edilir ya, onlar Nedim’in komşuları işte... Bu yapılanları zulüm olarak görüyorlar. Ekmeğinin peşinde, dürüst bir gazetecinin devlet eliyle özgürlüğünün elinden alınmasına tanıklık ettiklerini düşünüyorlar. En az Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kadar “kaygılılar...”
Kekler, poğaçalar yapıp getirmişler, gelene gidene ikramlar yapılıyor. Kötü bir rüyadan uyanmayı bekler gibiler...
Biz sohbet ederken kapı yeniden çalınıyor, akrabaları geliyor ve içlerinden biri o ana kadar kimsenin aklına gelmeyen bir temenni ile Vecide’yi kucaklıyor: “Allah kurtarsın!”
Vecide bize dönüyor “Aaaa ilk kez birisi bana bunu söyledi. Ben şimdi tutuklu eşi mi oldum?” diyor şaşkınlıkla...

İkisini de alkışlamıştık
Gözümün önüne, Milliyet’in 60. Yılı nedeniyle 1 Haziran 2010 yazında gazetede yapılan tören geliyor. Nedim, “Hrant Dink Cinayeti Dosyası” haberleriyle 2009 Abdi İpekçi Gazetecilik Ödülü’nü orada almıştı.
“Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabı nedeniyle 28 yılla yargılanıyordu. Sonra beraat etti. Uluslararası Basın Enstitüsü, Nedim’i verdiği mücadeleden dolayı “Basın Özgürlüğü Kahramanı” ilan etmişti.
Törenin sunucusu Fatih Türkmenoğlu, Nedim’i ödülünü almak üzere sahneye davet ederken, bir farklılık yaptı; eşi Vecide’nin de anını anons etti. İkisini de coşkuyla alkışlamıştık.
Nedim’in ağzından o gün şu sözler dökülmüştü:
“Abdi İpekçi gibi terör kurbanı bir kişinin adına verilen ödülün, Hrant Dink gibi kalleş bir kurşunla kaybettiğimiz bir gazeteciyle birleşmiş olmasının verdiği sorumluluğun farkındayım. Bu cinayetin arkasında olan herkesi, kim varsa, Milliyet gazetesinin duyarlılığıyla ortaya çıkaracağız.”
Nedim için, Ahmet için, tutuklu tüm gazeteciler için ve nihayet herkes için yalnızca bir tek şey istiyorum: Adalet! Hem de şimdi...