Yazarlar Soykırımı balonu nasıl patlar?

Soykırımı balonu nasıl patlar?

02.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Soykırımı balonu nasıl patlar?

Soykırımı balonu nasıl patlar


       Soykırımı suçlamasıyla mücadele alanında Türkiye'nin, özellikle 1990'lı yıllarda tam anlamıyla uyuduğunun ve bu nedenle de büyük zemin kaybına uğradığının en çarpıcı göstergesi, Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (Assembly of Turkish American Associations - ATAA) tarafından 1985 Mayıs'ında New York Times ve Washington Post gazetelerinde yayımlattırılan ve Ermeni aktivistlerin iddialarını çürüten 69 bilim adamının bildirisidir.
       Bu bildirinin yayımlandığı günlerde, ABD Temsilciler Meclisi yine Türkiye'yi soykırımı ile suçlayan ve 24 Nisan'ı soykırımını resmi anma günü olarak ABD tarafından kabulünü öngören bir karar tasarısını görüşmeye hazırlanıyordu...
       Bildiride imzası bulunan 69 Amerikalı bilim adamı ve tarihçi, ABD Kongresi'ni, tasarıdaki iddiaların "misleading" (yanıltıcı) ve "inaccurate" (yanlış, kusurlu) olduğu hususunda uyarıyor ve özellikle tasarıda yer alan,
       "...Ermeni soyundan bir buçuk milyon kişinin 1915 - 1923 yılları arasında Türkiye'de uygulanan soykırımının kurbanlarıdır" ifadesine karşı çıktıklarını açıklıyorlardı.
       Bildiri, Washington'daki Institute of Turkish Studies (ITS) [Türk Etüdleri Enstitüsü] bünyesinde işbirliği yapan, Profesör Bernard Lewis, Profesör Heath Lowry, Profesör Justin McCarthy, Profesör Alan Fischer ve Profesör Roderick Davison'un yoğun çabalarıyla ortaya çıkarılmıştı. (Burada hemen belirtelim ki, ITS Heath Lowry'nin başından ayrılmasından sonra tam bir arpalık haline dönüşmüş ve dişe dokunur hiçbir etkinlik gösterememiştir.)

Bildiri = bilirkişi raporu

       Bildiri, Kongre'nin bir kesimi tarafından tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilen soykırımı iddiasına ağır bir darbe indirdi. Türkiye'nin eli birden kuvvetlendi... Washington Büyükelçiliğimiz artık Kongre ve yönetim nezdinde yaptığı tüm girişimlerde bildiriden yararlanıyordu.
       Ziyaret ettiğimiz milletvekillerinin önüne bildiriyi koyup onlara "burada imzası olanlarla görüşmeden, nasıl Ermeni tezlerini desteklersiniz?" diye sorduğumuzda, muhataplarımız ister istemez duraksıyor ve savunmaya geçme durumunda kalıyorlardı.
       Bunun da nedeni, bildiride, Amerika'daki tarih ve bilim çevrelerinde ağırlığa sahip olan, Bernard Lewis, Dankwart Rustow, Tibor Halasi - Kun, J. C. Hurewitz, Halil İnalcık, Avigdor Levy, Standford Shaw, Frank Tachau, Pierre Oberling ve Roderick Davison gibi tanınmış isimlerin imzalarının olmasıydı. Böylece, bildiri sanki resmi bir bilirkişi raporu niteliğini kazanmıştı.

İmzalayanlar yıldırıldı

       Ne yazık ki, bu çok önemli belge bugün kullanılamıyor. Çünkü şimdi, bildiriye imza atmış olanlar "biz bu bildiriyi destekliyoruz" demekten çekiniyor veya korkuyor.
       Bunun da iki temel nedeni var. Birincisi, Ermeni militanların, bildiriyi imzalayanlar üzerinde ağır ve sistemli bir baskı kurmaları... Onları, öylesine taciz ve bazen de tehdit ettiler ki, artık kimse (Justin McCarthy hariç) aynı içerikte bir bildiriyi imzalamak istemiyor. Açıkçası korkuyor...
       İkinci neden de, bildiriye imza atanların, "tehcir" (Doğu Anadolu'daki Ermeni ahalisinin savaş alanı dışındaki bölgelere göç ettirilmesi) dönemine ilişkin Osmanlı arşivlerinin açılacağı yolunda kendilerine verilen sözün tutulmamış olması dolayısıyla düş kırıklığına uğramış olmaları.
       Başbakan Turgut Özal, 1985'te ABD'ye yaptığı ziyaretler sırasında görüştüğü Amerikalı tarihçilere, arşivlerin tümüyle açılacağı ve üzerlerinde bilimsel araştırma yapılmasına hiçbir kısıtlama getirilmeyeceği hususunda söz vermişti. Ancak, bu söz maalesef yerine getirilemedi. Yıldız Sarayı arşivlerinin tasnif edilmesi ve mikrofilme çekilmesi yıllar sürdü. Görüştüğüm Türk Tarih Kurumu Başkanı Sayın Yusuf Halaçoğlu, Başbakanlık arşivlerinin tasnif ve "kataloge" etme çalışmalarının da ancak kısa bir süre önce bittiğini ifade etti.
       Arşivlerimize giren Amerikalı tarihçilerin, kendilerine istedikleri belgelerin verilmediği yolundaki şikayetlerinin ise bugüne kadar ardı arkası kesilmedi.
       Arşivlerimizin araştırmaya açılması, sözde soykırımına ilişkin iddiaların çürütülmesi açısından son derece önemli. Çünkü Ermeni aktivistler, kendi tezlerini ve ürettikleri sahte belgeleri canlı tutmak için soykırımı konusunda her yıl yüzlerce yayın yaptırıyor ve tarihi tahrif eden kitaplar yazdırıyorlar. Bunları çürütmenin en etkili yolu Türk tezlerini yeni belgelerle pekiştirmek ve yeni bilimsel yayımlar yapmak... Fakat şu son on yılda bu yapılamadı ve Türkiye çok büyük zemin kaybetti...
       Tabii, bunda üniversitelerimizin de büyük ayıbı ve ihmali var. Hiçbiri, bu konuda bilimsel yayın yapmadığı gibi, bu alandaki yayınlara da ilgisiz. Örneğin, Taner Akçam'ın, Ermeni kırımının İttihat ve Terakki hükümeti tarafından Ermeni milletini yok etmek amacıyla planlanıp uygulandığını ve bu nedenle "jenosit" olduğunu iddia eden "İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu" adlı bir buçuk yıl önce basılan kitabı hakkında bugüne kadar hiçbir akademisyenimiz bir değerlendirme yapmış veya bir eleştiri makalesi yazmış değil...

Sorunun çözümü için program ve yöntem oluşturulması

       Türkiye'nin soykırım ile suçlanması içeride büyük tepkiler yaratacak, Batı ile ilişkilerini de sarsacak bir nitelik taşıyor. Batı aleminde bu konuda ülkemiz aleyhinde yaygın bir önyargı bulunması Ermeni aktivistlerin ve Erivan'ın işini kolaylaştırıyor. Büyük ölçüde Türkiye'nin lehinde olan tarihi bulgular göz ardı ediliyor. Bu bakımdan, ABD Kongresi'nde bu sefer tasarının geçmesi önlense bile, bu yoldaki girişimlerin hem Amerika'da hem de Avrupa parlamentolarında devam etmesi kaçınılmaz görünüyor. Ancak, Ankara ile Erivan arasındaki tansiyonun yükselmesinin Ermenistan'a da ciddi zararlar vermesi kaçınılmaz...
       Bu bakımdan, iki tarafın da bu sorunu bilim adamlarına ve tarihçilere havale etmelerinde yarar var. Mesele ilk aşamada, tarafların bilimsel bir ortamda çalışma yöntemini oluşturarak ortaklaşa birbirlerinin arşivlerini incelemeleri.
       Ancak, sadece, Türkiye ve Ermenistan arşivlerinin incelenmesi yeterli değil. Sorunun tüm yönlerinin aydınlığa çıkarılması için, Rus, Alman, Avusturya, Fransız arşivleri ile Boston'daki Zoryan Enstitüsü'ndeki arşivlerin de inceleme kapsamına alınması zorunlu...
       Bu itibarla ilk atılacak adımın, tüm bu arşivlerin bulunduğu ülkelerden uzman tarihçilerin katılacağı bir toplantının Türkiye'de düzenlemesini ve bu toplantıda araştırma sürecine ilişkin program ile izlenecek yöntemin oluşturulmasını öngörmesi gerekiyor.
       Bir noktanın tekrarında yarar var. Toplantı, tarihin yargılanmasını değil, arşiv araştırmasında izlenecek yol ve yöntemin saptanmasını amaçlayacak.
       Böyle bir girişimde, Ankara'nın hassasiyet göstereceği noktaları tahmin etmek zor değil. Hükümetin, bu projenin kesinlikle resmi nitelikte olmamasına, bu aşamada devleti bağlayacak bir yönü bulunmamasına ve propaganda amacıyla istismar edilmemesine azami önem vereceği muhakkak.
       Bu durumda, projenin Türk Tarih Kurumu (TTK) ile bir üniversitemiz tarafından birlikte yürütülmesi ve organizasyon için gerekecek maddi kaynakların bir bölümünün medya da dahil özel sektörümüz tarafından karşılanması uygun olacak.
       Esasen, TTK, 1990'da Ankara'da düzenlenen XI. Türk Tarih Kongresi'nin gündemine "Tarihte Türk - Ermeni İlişkileri" başlıklı bir madde koymuş ve Ermeni asıllı tarihçiler de dahil olmak üzere muhtelif ülkelerden Ermeni tezlerini destekleyen 19 bilim adamını toplantıya davet etmişti. Ermeni aktivistlerin aleyhte propagandası nedeniyle toplantıya sadece Dr. Levon Maraşlıyan katılmış, ancak o da soykırımı konusunda konuşmamıştı.
       Türkiye'nin işlememiş olduğu bir büyük insanlık suçundan dolayı töhmet altında bırakılması halkımıza bıkkınlık ve çıkarlarımıza zarar veriyor. Bu nedenle önerdiğimiz projenin mümkün olduğu kadar erken hayata geçirilmesinde yarar var.
       Milliyet bu inisiyatifi destekliyor ve diğer özel sektör kuruluşlarımızla birlikte projenin bir an önce gerçekleşmesini diliyor.
      

Yazara E-Posta: selekdag@milliyet.com.tr