Pekin
Çin, Rusya ile yaptığı, Batı’yı kıskandıran 400 milyar dolarlık doğalgaz anlaşmasıyla bir kez daha dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Bu imzanın mürekkebinin daha yeni kuruduğu bir dönemde Pekin’deyim.
Aslında Türkiye olarak gerek Rusya, gerekse Çin ile kendi avantajımıza çevireceğimiz böylesine dev anlaşmalara imza atmak gibi bir hayalimiz şimdilik yok. Bunu biliyorum ama Çin’e gelince, insanın aklına “Neden olmasın?” sorusu da gelmiyor değil.
Dev bir ekonomi, tıkır tıkır işleyen makineler, zenginleşen bir ülke, 1.4 milyarlık nüfus. Bir büyük anlaşma bile Türkiye’yi uçurmaya yeter.
Hayaller bitmiyor...
Hayaldi gerçek oldu!
Gezi olayları ve 17 Aralık’tan bu yana darbe söylemiyle yatıp kalkıyoruz.
Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Ak Parti, 17 Aralık olayının seçilmiş hükümete karşı bir darbe girişimi olduğunu anlatıyor ve savunuyor.
Karşı cephe ise başta yolsuzluklar olmak üzere özgürlüklerin kısıtlanmasına ve hukuksuzluklara dikkat çekiyor.
Türkiye’de darbe kavramı hiç yabancı bir kavram değil. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980...
“17 Aralık darbe girişimi miydi, değil miydi?” tartışmaları süredursun şu sıralar okumakta olduğum bir kitap neyin darbe olarak nitelendirilebileceğini son derece açık olarak ortaya koyuyor.
Kitabın yazarı New York Times gazetesinin eski Türkiye büro şefi olarak bizi yakından tanıyan hatta Türkiye hakkında kitap da yazmış olan Stephen Kinzer. Kitabın ismi, “Overthrow” yani “Darbe!”
2006’da çıkan ve çıkar çıkmaz Amerika’da “best seller” olan -en çok satan- kitapta Kinzer, Amerika’nın tüm dünyada yaptığı uluslararası darbelerin hikâyelerini anlatıyor.
İzmir Aliağa’da denize nazır dev araziye yayılan organize sanayi bölgesi ALOSBİ’nin Başkanı Atıl Akkan yatırımcıya farklarını anlatmak için “Gel aynı gün ruhsatını verelim. Köpek kulübesini koy, sabah telefonun bağlansın işe başla” diyor
İzmir’in gerek otoyol ve tren gerekse liman tarafında sona gelinen yatırımlarla sanayide öne çıkma adına başlattığı hareketin öncüsü olmak için yola çıkan Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nin (ALOSBİ) Yönetim Kurulu Başkanı Atıl Akkan, yatırımcıları İzmir’e davet ediyor.
‘Diğer OSB’ler gibi ovada değil, hiçbir ekonomik değeri olmayan 7. derece tarım arazisinde iş yaptıklarını’ hatırlatan Akkan, “362 parselimiz var, 42 firma faaliyet gösteriyor. Yüzde 40’ı kimya. yüzde 40’ı karma yatırımlar alanında iş yapıyor. 1700 kişi istihdam ediliyor” diyor. Seçimlerin ardından hareketlilik yaşandığını kaydeden Akkan, son 10 gün içinde 6 ruhsat verdiklerini ifade ediyor.
Başbakan: Örnek alın
“Devletin ALOSBİ’nin kuruluşunda 1 lira katkısı yok. Para almadık, arazi almadık. Kendi paramızla yaptık” diyen Akkan, şunları kaydediyor:
“Çin, Amerika, Kore, Japonya, Avrupa ülkeleri böyle bir yer yok. Açılışımıza katılan Başbakan Tayyip Erdoğan,
İki marka, iki güzel reklam. İzleyeni hemen etkiliyor.
Mesajı gayet net veriyor.
Markaya olan sevgiyi artırıyor.
İlki, bugüne kadar ünlü futbolcu Lionel Messi ve basketbol yıldızı Kobe Bryant gibi dünyaca ünlü yıldızlarla öne çıkan havayolu şirketi THY’nin reklam filmi.
Karede bu kez ünlüler yok dört çocuk var. Iğdır’da gece gündüz üstlerinden geçen uçağı köylerine indirmek için tarlayı piste çeviren, üstelik bir de kule kurup selam duran çocuklar.
İkincisi, Beşiktaş’la uzun süreli sponsorluk anlaşması imzalayarak yenilenen stada ismini de verecek olan cep telefonu operatörü Vodafone’un reklamı.
Türkiye’de girişimcilik denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan ıslak mendil Uni’nin kurucusu Ataman Özbay, başarısının sırrını, eşinin -Simten Özbay- amansız hastalığa yakalanması sonrası veda ettiği “çocuğunu” ve gelecek adına kafasındaki yeni projeler ile fikirlerini kitaplaştırdı.
Cuma günü bir iş yemeği dönüşü masamın üzerinde bulduğum “7 yaşımda bindiğim kamyonun frenleri patladı! Ve hayata yuvarlandım” üst başlığı, “Müthiş bir girişimcilik hikayesi” alt başlığıyla yayımlanan bu kitap gerçekten de okumaya değer...
İşte, Ataman Özbay’ın diliyle çocuğum dediği Uni’nin hikâyesinden çıkardığım birkaç not...
İsrail’den kovuldu!
“Islak mendil eczanelere ithal gelmişti. Çok satıyordu. Ürüne çok inandım ve ıslak mendil yapmaya karar verdim.
1994 yılında da İsrail’e giderek fabrikaları gezdik. Görüştüğümüz kişilere, “Bize makine satar mısınız?” dedik. Resmen bizi kovdular.
Adamlar tabii ki kendi yaptıkları işin makinesini vermek istemediler. Kimse ıslak mendilin formülünü vermiyor, yardımcı olmuyordu.
Bossa ve Sasa... Sabancı grubu Bossa’yı kuruluşundan 57 yıl sonra -2008- Akkardan grubuna satmıştı.
Sasa’yı 48 yılın ardından -önceki hafta- Taylandlı Indorama’ya satmak için imza attı.
Bu iki şirket Sabancı topluluğunun büyümesinin ana kaynakları oldu. Bossa’nın kuruluş tarihi, 1951. Şirket uzun yıllar tekstil sektöründe özel ürünleriyle önde koştu.
Özdemir Sabancı İngiltere’de kimya tahsili yaparken Türkiye’de bir sentetik fabrikası kurmaya aklına takmıştı. Ardından 1966’de Adana’da Sasa kuruldu. Uzun yıllar değişik petrokimya ürünlerinin -mesela pet şişe- üretiminde ilki gerçekleştirdi.
Türkiye’de hızlı gelişme hızlı değişim getiriyor. Bossa’nın da Sasa’nın da zamanla üretim konularında rakipleri çıktı. Piyasa şartları değişti.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda Sabancı’nın büyümesinde motor görevi görmüş iki şirket satıldı.
2002’de borsadaki piyasa değeri 6.8 milyar dolar olan teknoloji şirketi Apple, şimdilerde 480 milyar dolar seviyesini devirdi. Kısa sürede dünyanın en değerli markası oldu, adını şimdiden tarihe altın harflerle yazdırmayı başardı.
iPhone, iPad ve Mac bilgisayarlarla dünyayı adeta kendisine bağlayan bu marka hiç şüphesiz Steve Jobs’un yaratıcı zekası, kararlılığı, hiçbir zaman pes etmemesi ve elbette çok çalışması ile buralara geldi.
Çalışmak, çalışmak, çalışmak...
Apple, 2002’de New York’un Soho bölgesindeki ilk Apple Store mağazasını açarken Steve Jobs, gelecekte sayısı yüzmilyonları bulacak olan tüketicilere şöyle sesleniyordu: “Çok çalıştık, başardık. Bize inanın size en iyisini sunacağız...”
Steve Jobs’un bu söylemi Amerika ve dünyada büyük yankı uyandırdı, mağazanın önü kuyruklarla dolup taştı.
Herkes Bill Gates’in geliştirdiği Windows PC’lerin yerini alacağı iddia edilen Mac bilgisayarları görmek istiyordu.
O dönem aslında bugünlerde iPhone için beklenen kuyrukların habercisi gibiydi.
Türkiye, tarihinin en uzun seçimlerinden birini yaşıyor. İtirazların yaşandığı birçok bölge var. Ama görünen o ki, genel seçim havasında geçen yerel seçimlerde yarışın kazananı iktidar partisi oldu.
Hal böyle olunca da Başbakan Tayyip Erdoğan sayımlar sürerken balkon konuşmasıyla gövde gösterisi yaptı.
Bu konuşmada önemli bir nokta vardı.
Erdoğan, ‘yüzde 55-60 oy alamamayı’ başarısızlık olarak not ettiğini söyledi.
Yüzde 55-60 oy önemli bir aralığa işaret ediyor.
Çünkü gerçekçi.
Türkiye’de Ak Parti’ye olan destek bir ara yüzde 55’lere yaklaşmıştı.