Süleyman Ateş

Süleyman Ateş

suleyman.ates@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hocam hayırlı günler, Vakıa 61, Mümin 11, Lokman 28 ve bu ayetlere benzeyen birçok ayet varken reenkarnasyon yok demek, anlamsız değil mi?
Cevap: “Bazı kimselerin, hiç görmedikleri bir yeri veya olayı önceden görmüş ve yaşamış gibi izlenim almaları, o kimselerin bu bedenden önce başka bir beden içinde yaşadıklarına kesin delil sayılmaz. Olabilir ki o kimseler, rüyada bir yerleri görür, sonra rüyalarını unuturlar. Gündüz gözüyle o yeri görünce veya olaylarla karşılaşınca “Ben bunu daha önce gördüm, yaptım” der. Önce dediği, rüyada gördüğü olay olabilir.
Bu durum reenkarnasyona kesin delil sayılamaz. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu reenkarnasyona karşı olmuşlardır.
Ruhun başka canlıların bedenlerine girmesine tenâsüh denilir. Tenâsüh, diğer hayvanlardaki ruhların bir gün insan bedenine girmesi, insan bedeninde olgunluk kazanarak kâinâtın küllî ruhuna karışmasıdır. Şayet insanlık düzeyine gelip de bu beden içinde olgunluk kazanamaz, kötü işler yaparsa, ceza çekmek için ölümden sonra tekrar başka hayvan bedenlerine girer. İnsanlık mertebesine kadar çıkmış olan ruhun geriye gitmesi demek olan bu inanç, âyetlerin ruhuna aykırı olduğu gibi, kâinâta egemen olan evrime ve bilimsel gerçeklere de aykırıdır.
Evet tenâsüh, yani bedeni içinde olgunlaşmayan ruhun, ceza çekmek üzere tekrar hayvan bedenlerine düşmesi Kur’ân’a ve gerçeklere aykırıdır, ama olgunlaşmayan veya buna vakit bulamadan bedenden ayrılan ruhun, yine bir insan bedeninde bir kez daha dünyaya getirilmesi klâsik tenâsüh değildir.
Eğer hadîslerde anlatılan, ruhun üflenmesiyle kasıt, insana bilinç verilmesi değil de cenîne insan ruhunun üflenmesi ise bu, ruhun, bedenden önce var olduğunu gösterir. Şu bedenlerden önce yaratılmış insan ruhlarının oluşturduğu bir ruhlar âlemi Kur’ân ve sağlam Hadis kanıtına dayanmadığına göre, bedene üflenen ruh nereden alınmaktadır? Bunun için tek yol kalıyor: Bedenlerden ayrılan ruhların bulunduğu âlemden alınması yolu. Demek ki cenîne üflenen ruh, daha önce insan düzeyine gelmiş, fakat henüz olgunlaşmadan bedeninden ayrılmış bir insan ruhudur.
Önce ölümün sonra hayatın anılmasında hikmet vardır
“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayâtı yarattı.” (Mülk: 2), “Allah’a nasıl nankörlük edersiniz ki, siz ölüler idiniz, O sizi diriltti; yine öldürecek, yine diriltecek; sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara: 28),
Mülk: 2. Ve Bakara 28. âyetlerde Allah’ın, insanları, ölü iken hayata getirdiği belirtilmektedir. Görünürde hayat ölümden önce olduğu halde, her iki âyette de önce ölümün, sonra hayatın anılmasında muhakkak ki bir hikmet vardır.
Acaba âyetlerde anılan ölümle, bedenden ayrılmış ruhun, yeniden bedenlenerek bedensel hayata getirildiğine mi işaret edilmektedir? Bu takdirde ölümün hayattan önce anılması, son derece uygun ve anlamlıdır. Çünkü insanın bu hayatından önce bir ölüm geçmiş, bu hayat, bir ölümü izlemiştir. Bu durumda elbette ölümün önce anılması tam hikmettir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu mânâya gelebilecek âyetler vardır. Geleneksel yorumları bırakıp âyetler üzerinde düşünürsek, bu mânânın muhtemel olduğu anlaşılır. Zaten öyle olmasaydı, İhvân-ı Safâ gibi bazı felsefî akım mensupları, söz konusu âyetlerden bu anlamı çıkaramazlardı. Nitekim Râzî de tefsîrinde bu tür yorumlara yer vermiş, kimi yerde reddetmiş kimi yerde sadece böyle görüşleri nakletmekle yetinmiştir.
“Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: ‘Rabbim, der, beni geri döndürünüz! Ki terk ettiğim dünyada yararlı bir iş yapayım.’ Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minûn: 74/99-100) âyetlerinden, ruhun tekrar dünyasal bedene döndürülmeyeceği mânâsı çıkarılabilir ise de bu âyette, ruhun hiç dünyaya dönmeyeceği değil, tekrar bedenleneceği zamana kadar bir geçit, yani bir ara zaman bulunduğu anlatılmaktadır. (Bu sorumuzu cevaplamaya yarın da devam edeceğiz)