Taha AKYOL

TÜRKİYE'de neden rejimin kuralları ve bireyin hürriyetleri konusunda hem devletin hem toplumun kafası karışıktır?
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk "Laiklik" adlı kitabında, Fransız düşünürü ünlü Regis Debray'dan bir alıntı yapıyor:
"Başındaki örtüyü çıkarmayan genç bir müslüman kızın derse girmesi yasaklandığında, cumhuriyetçiyle demokratın tepkileri ayrı olacaktır... Cumhuriyetçi, 'laiklik' adına bunu alkışlayacak; demokrat ise 'hoşgörü / özgürlük' adına kınayacaktır..."
İtalyanca ve Fransızcadan tercümeleri olan Selçuk'un bazı hukuki görüşlerine katılmasam da, bizdeki otorite - hürriyet kargaşasını bir 'hukuk felsefesi' sorunu olarak ele alması son derece isabetlidir.
Sami Selçuk, "Laiklik" kitabında, "liberal Atatürkçülük" denilebilecek bir yaklaşım geliştiriyor, Debray'ın anlattığı anlamda "demokrat" tezleri savunuyor. (Sf. 27 - 34.)

Başörtülü kızların öğrenim hakkının yasaklanması, Terakkiperver Fırka'nın, Demokrat Parti'nin, RP'nin kapatılması "iyi"; ama CHP'nin, TKP'nin, TİP'in kapatılması "kötü" mü?
Ya da tersi... Biz 12 Eylül'de MHP davasında tutuklu iken, avukat kimliğiyle bizi ziyarete gelen (ve sonra MDP'den aday olan) bir 'gazeteci' "müjdem var" demişti:
- CHP'yi de kapatacaklar!
Karşıtlarımızı "ezmeye ve tasfiye etmeye" yönelik bu siyasi kültür, Fransız Jakoben kültürüne çok benziyor. Fransız Andre Siegfried anlatıyor:
"Bizde hem otorite, hem hürriyet kavramı yanlış anlaşılmıştır: Bir otoritenin liberal, yahut hürriyetin yapıcı olabileceğini düşünmeyi bir türlü öğrenememişizdir. Çağdaş Fransa, köklerinde bulunan bu kusurun ceremesini hala çekmektedir." (Milletlerin Karakteri, sf.65)
Ve bu kavgalarla Cumhuriyet'i dört defa yıktılar, sekiz defa darbe yaşadılar, ekonomilerini batırdılar! 1789'dan 1958'de De Gaulle'ün "yöneten demokrasi"yi getirmesine kadar...

Roger Chartier'in Fransız Devrimi için yazdıkları, bize de ışık tutatacak niteliktedir. Özetliyorum:
"Aydınlanma'nın bireysel hürriyetleri savunan içeriği Fransız hukukçularına, idarecilerine ve hatta taşralı orta sınıfa ve profesörlere bile ulaşmadı.
Kralın adalet memurlarına verilen dilekçelerde sert sosyal öfkeler görülmekte ama Aydınlanma'nın bireysel hürriyetlerine ilişkin talepler yüzde 5'te kalmakta idi...
Fransız Devrimi bu eski hukuki - adli kültürü değiştirmedi... Sadece rejimin 'kutsal metni' değişti."
(Bkz. Cultural Origins of The French Revolution, sf. 175 - 177.)
Devrimin yaptığı, Aydınlanma'nın felsefi - pozitivist ilkelerini "rejim" haline getirmekti. Bu yüzden Fransa'da, "devlet, hukukun üstünde bir otorite" olmuştur. (S. Hazareesingh, Political Traditions in Modern France, sf. 155, 173.)
İngiliz ve Amerikan deneylerindeki "liberal Aydınlanma" ise, hem "bireysel hürriyetler"e dayalı siyasi kültür ve hukuk oluşturmuş, hem "etkin temsili yönetim" sayesinde modernleşmeyi yumuşak geçişlerle başarmıştır.

Bizde, Sami Selçuk, hukuk devriminin Batı'dan kanun almakla kaldığını, içeriğinin yeterince hürriyetçi bir zenginliğe ulaşmadığını söylüyor. Ben bunu "liberalleşme eksikliği" olarak niteliyorum.
Bizde de devlet ve hukuk sistemi "hukukun üstünde devlet" anlayışına sahiptir.
Ama dünyada varolan bireysel hürriyetlerin bizde "devlet" tarafından tanınmaması, ilgili kitlelerde mağduriyet, öfke ve radikalizm doğuruyor!
Üstelik, partileri kapatarak sistemi parçalayıp ülkeyi yönetilemez hale getiren de bu "hukukun üstün devlet" anlayışı değil midir?
İyiye gitmiyoruz. Cumhuriyet kültürümüzü liberalleştirerek "bireylere geniş hürriyet" ve aynı zamanda "etkin yönetim" ve "yöneten demokrasi" sağlayacak reformlarda daha fazla gecikmemeliyiz.


Yazara EmailT.Akyol@milliyet.com.tr