Haberin Devamı


     ALMAN Dışişleri Bakanı Fischer’in yüzü kızardı mı bilmiyorum. Türk devlet adamlarının yüzüne nasıl bakacak, onu da bilmiyorum.
Geçen aralık ayında Kopenhag’da yapılan AB zirvesi öncesinde Danimarka Başbakanı Rasmussen ile Dışişleri Bakanı Möller’in kendi aralarındaki konuşmasının video kayıtları yayımlandı biliyorsunuz. Oradan öğreniyoruz ki, Alman Dışişleri Bakanı Fischer Türkiye’ye tarih verilmesi konusunda diyor ki:
"Türkleri oyalayalım... Sonra unutalım!"
Fischer’in bu diplomatik etikten yoksun tavrı için Danimarka Dışişleri Bakanı Möller hayretler içinde diyor ki:
"Almanların içeride ve dışarıda söyledikleri birbirini tutmuyor. Fischer ile görüştüm, 12 saatte üç defa fikir değiştirdi..."
Diğer Avrupa ülkelerinin de pek samimi ve açık davrandıklarını söylemek zor. İşte Danimarka Başbakanı Rasmussen’in sözleri:
"Masada Türklerin dostlarından kimse yoktu!"
***
ALMAN Dışişleri Bakanı Fischer’in Türkiye’yi ziyareti söz konusu... İki ülkenin bürokratları taraflar için uygun tarihi belirlemek amacıyla görüşmeler yapıyor.
En azından Türk ve Alman Dışişleri Bakanları 14 ve 15 Nisan’da Atina’daki AB Ortaklık Konseyi toplantısına katılacaklar ve yüz yüze gelecekler!
Bakalım Fischer ondan önce bir açıklama yapacak mı? Bakalım Fischer diplomasi tarihine geçecek bu sözleri için Abdullah Gül’e ne diyecek?
Eğer Fischer tamir edici bir açıklama yapmaz da skandalı "uyutmaya" kalkarsa, Abdullah Gül kendisine diplomatik nezakete ve kurallara uygun bir şeyler söylemeyi düşünüyor.
Bu diplomatik skandal haberi patlayınca Belgrad’da Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül ve danışmanları tabii durumu müzakere etmişler.
Şu sonuca varmışlar:
"Bu sözler Fischer’in kamuoyu önündeki açıklamaları değil. Biz de kamuoyu önünde bir tartışmaya girmeyelim."
Onun için Gül, Belgrad’da kamuoyuna yaptığı açıklamada sadece AB üyeliği konusundaki kararlılığımızı vurgulamakla yetindi.
***
SADRAZAM Âli Paşa’nın gerçekten büyük diplomatik başarısı olan 1856 Paris Andlaşması’nı hatırlıyorum: Osmanlı "Avrupa devletler hukuku ailesinin bir üyesi" sayılıyor, bu gerekçeyle de "toprak bütünlüğü, iç işlerine karışmama" gibi devletler hukukunun tanıdığı haklara Osmanlı’nın da sahip olduğu ilan ediliyordu.
Belgenin imzalanmasından birkaç saat sonra da "Afrika-i Osmani’yi nasıl paylaşırız" diye kendi aralarında "gizli diplomasi" görüşmelerine başlıyorlardı!
Elbette aynı şey değil... Ama ‘diplomasi’ hakkında bir fikir verir.
Türkiye, birçok Avrupalı liderde samimiyetsiz yaklaşımların, önyargıların bulunduğunu bile bile, bunlarla mücadele ede ede AB üyeliği yoluna devam etmelidir.
Avrupa üyeliğini Avrupalıların ‘hoşgörüsüyle’ değil, Türkiye’nin gücüyle elde edebiliriz. Özellikle üç alanda güçlü olmamızla:
Yönetme ve sorun çözme kudretine sahip sivil bir demokrasi, gereken rekabet gücüne sahip bir ekonomi ve Irak olayının da bir kere daha gösterdiği gibi, coğrafyamızın gerektirdiği caydırıcılığa sahip bir savunma gücü...