İLGİNÇ ve birbirine zıt iki yazı...
Etyen Mahçupyan Kemalizmin kendi tartışılmaz kutsallarını yarattığını, kamusal alana el koyduğunu, demokratik değil, otoriter bir ideolojisi olduğunu yazıyor. (Zaman 9 Haziran 2003)
Gündüz Aktan ise Kemalizme yöneltilen "büyük adam kültü" eleştirilerine karşı çıkıyor: Amerika'da Washington ve Lincoln gibi "kurucu atalar", Fransa'da De Gaulle gibi liderler de "büyük adam kültü" örnekleridir...
Mahçupyan'ın "Kemalizmin kutsalları" dediği meseleyi, Aktan "irrasyonel" kavramını kullanarak ele alıyor ve Kemalizmi eleştirenlere karşı diyor ki:
"Her devletin bir kurucu miti vardır. 'Aydınlar' mitolojinin irrasyonel niteliğini eleştirebilirler, hatta alaya alabilirler. Bu tavır entelektin (zekanın) gücünün abartıldığı 19. yüzyılın ham bilimciliği ve Aydınlanmacılığını anımsatıyor." (Radikal 7 Haziran 2003)
***
AKTAN, sanıyorum, Kemalizmi savunurken "mitoloji" ve "irrasyonel"in önemine dikkat çeken ilk yazardır. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız Sezer, sonra Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu gibi büyüklerimiz ne buyururlar bilmiyorum ama, Aktan'ınki 19. yüzyıl Pozitivizminden kurtulmuş çağdaş bilim anlayışının ifadesidir.
Aktan'ın "irrasyonel" dediği alan, tıpkı "akıl" gibi insan doğasının bir unsurudur. "Müspet ilim" bu alanda "mürşit" değildir. Bu alan duyguların, değerlerin, metafiziğin, sübjektifliğin alanıdır.
Bilim, olgularla test edebildiğimiz objektiflik alanında "mürşit"tir.
Bizde bir türlü milli mutabakata ulaştıramadığımız tartışma, "19. yüzyılın ham bilimciliğini ve Aydınlanmacılığını" Kemalizm adına otoriter devlet eliyle, hatta yargıyı bile kullanarak topluma zorla dayatma arzusundan kaynaklanmıyor mu?
Farklı "irrasyonel"leri ezmek için kendi "irrasyonel"ini mutlaklaştırmak, fanatizm yaratıyor, kavga çıkarıyor.
Kemalizm için de, karşıtları için de böyle...
***
TÜRKİYE artık 'parti devleti'nin hükmettiği suskun, yılgın bir köylü toplumu değildir. Kemalist yazar Yakup Kadri'nin romanlarında anlattığı o "ileri sınıf memurlar"ın kendi hayat tarzlarını topluma zorla dayatmaları da artık mümkün değil.
Şehirleşme, eğitim, piyasa ekonomisi, dünyaya açılma gibi gerçek modernleşme dinamikleriyle oluşan çok renkli "yeni orta sınıf", önce ekonomide "devlet karışmasın" dedi, artık siyasette "devlet karışmasın" diyor.
Bakın, ekonomiden siyasete, yirmi yıldır bütün "reform yasaları"nın yönü aynı: Liberalleşme, devlet müdahalesinin azaltılması!
"Vazife"leri vurgulayan otoriter devletten, bireysel özgürlüklerle sınırlanan liberal devlete geçiyoruz. Artık kılık kıyafetle, çatal bıçakla, müzikle, kimlikle uğraşan otoriter anlayışın zamanı geçmiştir.
Böyle bir Türkiye'de "millet" olmanın gerektirdiği "milli irrasyonel"ler (değerler) üzerinde mutabakat sağlamak için, Atatürk'ü "Kemalizm" olarak değil, "kurucu atalar" kavramındaki gibi milli bir simge olarak anlamalı ve saymalıyız.