Haberin Devamı


SOSYALİST solun entelektüel ve yarı akademik dergisi Birikim’in son sayısında AKP inceleniyor. (E mail ardesi; birikim@iletisim.com.tr)
"DEHAP’ın umulan, beklenen oy oranının hayli altında kalmasına" ve "‘sosyalist’ etiketli partilerin ikidir tekrarlanan hazin oy oranları"na karşılık, AKP’nin seçim zaferi, dergide şöyle sunuluyor:
"Muhafazakar demokrat inkılap, 1946 - 1983 ve sonunda 3 Kasım."
Ömer Laçiner yazıyor:
"Eğer 1946 - 50 seçimlerinin Türkiye’nin siyasal düzeninde bir devrim olduğu söylenebiliyorsa, 3 Kasım’da bundan daha kapsamlı ve derinlikli bir devrimin gerçekleştiği pekala ileri sürülebilir..."
Laçiner burada "devrim"i ihtilal değil, "inkılap, kalıp değiştirme" anlamında kullandığını belirtiyor. (Sf. 11)
Laçiner "irtica" falan gibi resmi lafları değil, sosyal bilimlerin kavramlarını kullanıyor. AKP’nin seçim zaferini, 1930’daki Serbest Fırka, 1950’deki DP, 1965’teki AP ve 1983’teki ANAP gibi, "kurulu devlet düzenine karşı kitlesel tepkiyi" yansıtan orta sınıf hareketi olarak niteliyor. (Sf. 19)
***
ORTA SINIF yani burjuvazi ve AKP bağlamında Müslüman burjuvazi hareketi demokratik olabilir mi?
Mesele sosyalist teoriden çok, resmi ideoloji için ‘kritik’tir.
Laçiner’e göre "arkaikleşmiş bir devlet anlayışına" karşı "hesap soran" bir konumda olacağı için AKP demokrasiyi güçlendirebilir. (Sf. 20)
Siyaset Bilimci Ahmet İnsel’in analizi:
"Bu muhafazakar modernleşmeci... yeni orta sınıfın en büyük özelliği, geleneksel cumhuriyet elitlerinin hegemonyasına tabi olmamasıdır."
Tayyip Erdoğan "geleneksel cumhuriyet elitlerinin geçtiği yollardan büyük ölçüde geçmemiş" bir "halk çocuğu"dur: Ecevit, Demirel, Baykal ve Derviş "halkçı", Erdoğan ise "halkötır tip olarak. Böylece:
"Devletle en mesafeli parti, parlamentoda ezici bir çoğunluk elde etti."
Bu temsil gücüyle AKP iktidarı "olağan bir demokratik rejime yumuşak ama sonuçları itibarıyla radikal bir geçişi" başarabilir. (Sf. 22 - 23)
Sol, devletçi odakların irtica kışkırtmalarına kapılmamalıdır. (Sf. 28)
***
İNSEL AKP’in Amerika’da iktidardaki Cumhuriyetçi Parti’ye benzediğini anlatıyor: İçinde milliyetçi ve otoriter unsurlar da var. "Pragmatizm, girişimcilik, icraatçılık, iktisadi liberalizm" de önemli bir benzerliktir. Çoğunluğu ve çoğunluğun değerlerini temsil etmenin verdiği rahatlık, "pragmatizmin hoşgörü olarak da tezahür etmesine yol açabiliyor..."
İnsel’e göre AKP’lilerin "Türkiye dışında en yakın hissettikleri oluşumun, Cumhuriyetçi Parti’nin kalbini oluşturan ABD muhafazakarlığı olması bir rastlantı değil." (Sf. 24)
Abdullah Gül de, Avrupa’daki baskılardan kaçıp Amerika’yı oluşturan özgürlükçü dindarlarla kendileri arasında benzerlik kurmuştu.
Bu benzerlik Erdoğan’ın Washington gezisinde ne ölçüde Türkiye’nin işine yarayacak, göreceğiz...
Şunu da belirtmek lazım: Bush’un partisinden farklı olarak, AKP elitlere değil, orta ve alt sınıflara dayanan bir muhafazakar partidir.