Haberin Devamı

Sakıp Ağabey'le aramızda "Anadolu" ruhunun beslediği özel bir dostluk vardı; ona özel saygı duymamda bunun rolü büyüktü elbette. Ama o bütün halkla çok sıcak bir dostluk kurmuştu.Merhum Sakıp Bey üstün başarılara imza atmış bir "sanayici", sanayi alanında bir 'devrimci' idi... Ama bu kadar mı? Çok şükür bugünkü Türkiye'de başarılı pek çok sanayicimiz, işadamımız var. Sakıp Bey'in ayırt edici özelliği "Anadolu" ruhuna bağlı bir "halk adamı"nın 'sanayi imparatoru' olmayı başarmasıydı.Sakıp Bey tarihsel bir misyona sahipti; "köylü Anadolu"nun sanayici olabileceğini ispatlamak! Bunu büyük eserlerle başardı, "Anadolu kaplanları"na ilham kaynağı oldu. Türkiye'nin sanayi devrimindeki büyük imzalar arasında "Sakıp Ağa" imzasının böyle bir özelliği, ayrı bir anlamı vardır. SAKIP Sabancı'yı kaybedeli iki yıl olmuş; halbuki hafızalarımızdaki yeri hâlâ sıcak, hayali hâlâ canlı. Gazi Mustafa Kemal, 1923 Kasım'ında Balıkesir'de cami minberinden halka hitap ediyor:"Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin, hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız..."Menderes de aynı ideali "Her mahallede bir milyoner" diyerek ifade etmişti.Kökleri derinlere giden bir kalkınma ideali... Prof. Ahmet Güner Sayar'a göre, Avrupa'nın kalkınmasındaki asıl lokomotifin girişimci sınıf olduğunu bizde tam olarak ilk teşhis eden ve Müslüman işadamlarının gelişmesi için devletin "tamamıyla ruhsat ve serbestiyet vermesini" bir milli siyaset halinde Sultan'a tavsiye eden zat, Sadık Rıfat Paşa'dır. Tam yüz elli yıl önce!Tarihen köylü millet, bürokrat devlet... Elbette kalkınma için köylülükten ticaret ve sanayide işadamlığına geçmeliydik. İşte bu misyonda Sabancı imzasının rolü çok büyüktür. Babası hakkında Sadun Tanju'nun yazdığı kitaba Sakıp Bey'in verdiği isim:"Hacı Ömer Sabancı: Sanayi İmparatorluğu Kuran Bir Türk Köy Çocuğu!"Bütün davamızı anlatıyor, değil mi?! Kaç milyonerimiz var? Sakıp Ağabey'le son TV mülakatını 13 Şubat 2004'te CNN Türk'te ben yaptım. Hastalığını biliyordu, tedavi için gittiği Amerika'dan yeni dönmüştü. Kar fırtınasının yolları kapatmasından korkuyordum. "Bak ağam, zencir takdırdım" diyerek çıkıp geldi, her zamanki sevecenliğiyle.Ondaki emsalsiz çalışkanlığın ve misyon şuurunun küçük bir örneğidir bu.Aynı misyon duygusuyladır ki, tecrübelerini kitaplarla yeni nesillere aktardı. "İşte Hayatım" adlı kitabında yazdıkları, yüz elli yıllık kalkınma davamızda bir misyon adamının kendi portresidir:"Yeniden dünyaya gelsem gene sanayici olurdum. Cumartesi, pazar yok, bu ne kadar ağır iş diyorum ama, gene bunu yapardım. Bazen soruyorum kendime. Elli yaşını aştın. Koş, koş, koş, deli koyun gibi koşuyorsun. Ne arıyorsun, nereye koşuyorsun? Ne olacak bu koşmanın sonu; uyku yerinde değil, gece gündüz çalışma, ne yapacaksın, ne olmak istiyorsun? Aradığın nedir? Beş fabrika daha yaptın, beş mektep daha yaptın. Yavaşla diyorum. Ama sonra bakıyorum ki, ben bu işi seviyorum."Sakıp Ağa'yı rahmetle anıyorum; başardığı büyük misyona bir Türk olarak şükran duyuyorum. t.akyol@milliyet.com.tr Bir misyon adamı