KÖTÜYE gidiyoruz! İktidar da muhalefet de Türkiye'yi kutuplaşmaya itiyor! Siyasi kördövüşüne kapılmamış ve ideolojilerin at gözlüğünü takmamış olanlar, "kötüye gidiş"i daha iyi görüyorlar.
Liderler, lider oligarşileri ve ideologlar vuruşadursun, bütün partilerde iç huzursuzluğun artması, "kötü gidiş"in bilincine varmanın bir işaretidir!
Türkiye'yi kilitleyen parti oligarşilerinin dışında bir çıkış yolu ihtiyacı giderek daha bir artıyor.
Meclis'te Kamran İnan'ın girişimiyle oluşan "Diyalog Grubu"nun giderek kurumlaşması, bu arayışın bir tezahürüdür.
"Bir dakika karanlık" hareketi de partilerden ümit kesenlerin bir `sivil inisiyatif' umudunu ifade etmiyor mu?
YDH Genel Başkanı Hüseyin Ergün'ün de gözlemi aynı:
- Politikacılar kutuplaşmayı tırmandırıyor. Kutuplaşma akıl yolunu, sağduyuyu, makulde çözüm aramayı, pratik çözümler için uzlaşmayı zorlaştırır. Halbuki Türkiye'nin ihtiyacı sağduyuyadır.
KUTUPLAŞMANIN nasıl bir kördövüşü olduğunu ve aklın, sağduyunun, pratik çözümlerde uzlaşmanın yolunu nasıl tıkadığını, 12 Eylül öncesinin acı ve kanlı dersleriyle en çok bizim öğrenmiş olmamız gerekmez miydi?
Ama işte siyasi kavga diline nihayet "silah"ı da soktuk!
Laikler "silahlanan şeriat" tedirginliğine, dindarlar da "laik tanklar" tedirginliğine itilerek Türkiye'nin nereye varacağını düşünebiliyor musunuz?
Hüseyin Ergün, sağduyu kaybına tipik bir örnek verdi:
- Erbakan ve Kazan, `aydınlık için bir dakika kararlık' eylemine hakaret edeceğine, `biz de temiz toplum istiyoruz' gibi bir cevap verseydiler tansiyon böyle tırmanmaz, aksine gerilim düşerdi.
Toplumu böylesine gerdiren bir iktidar!
RP milletvekili Profesör Mustafa Kamalak'ın şu sözlerine bakınız:
"Sincan'dan geçen tank değil, cehennem ateşi olsa, bağrımızda söndürürüz!"
Şu da CHP Genel Sekreteri'nin Sincan mitingindeki sözleri:
"Humeyni'nin uşağı, Kaddafi'nin kulu, yeşil tesbihli şeytan!"
Bu üslublarla dışa vuran öfkeli kutuplaşma, bela getirir.
ÇIKIŞ yolu iki kutupta da değildir, kutupların dışındadır. Bunca kışkırtmaya rağmen halk Türk - Kürt diye, dindar - laik diye birbirinin gırtlağına sarılmıyorsa, politizasyonla ve ideolojiyle şartlanmamış olan halkın hala sağduyusunu korumasındandır.
Siyasette ve ideolojik tabanlarda kutuplaşma tehlikeli bir tırmanma sürecine girmiş olmakla birlikte, çok şükür ki, "sağduyu" hala büyük bir toplumsal ve parlamenter güçtür.
Hiçbir partinin yükselemeyişi de halkın sağduyu aradığının ve mevcut parti oligarşilerinde bunu bulamadığının bir kanıtıdır!
Büyük bir güç olan "sağduyu"yu en azından kıpırdatmak için Hüseyin Ergün'ün güzel bir projesi var:
- Her partiden her akımdan sağduyusuyla tanınmış isimlerle görüşerek bir `sağduyu hareketi', bir `akil adamlar girişimi' başlatmalıyız. Soldan Necdet Uğur, İsmail Cem gibi; sağdan Korkut Özal, Ferruh Bozbeyli gibi isimler... Sivil toplumdan isimler... Bunlar, siyasi görüşlerini koruyarak, bir araya gelip topluma açıklamalar yaparak, temaslarda bulunarak siyasetin sağduyulu ve çözüm üretici uzlaşmalara yönelmesinde katkıda bulunabilirler. Hatta bu bir görevdir.
Ergün bu amaçla temaslarda bulunacak. Gerçekten herkesin "sağduyu" görevi vardır.