ERTUĞRUL Özkök dünkü yazısında türbanlı meslektaşlarımızdan dördünün adını veriyordu: Milli Gazete yazarı Sibel Eraslan, Haber Türk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Yeni Şafak yazarları Ayşe Böhürler ve Özlem Albayrak.
Özkök “Bu kadınlar hem siyasette hem medyada asıl değişimin pioneer’leridir” diyordu, yani öncüleri...
Çünkü bu kadın yazarlar, ‘kendi’ camialarını da eleştirmekten çekinmiyorlardı... 28 Şubat’a karşı çıkan ve türbanlıların insan haklarını savunan yazar Nuray Mert, Ak Parti iktidarını eleştirince muhafazakâr kesimden ağır eleştirilere uğramıştır, bu dört türbanlı kadın yazar Mert’in eleştiri özgürlüğünü savunmuşlardı mesela...
Özkök, genel yayın yönetmenliği döneminde niye böyle bir türbanlı yazarı “keşfedip” Hürriyet’e almadığına esef ediyor, “Yuh bana... ıskalamışım” diyordu.
Özkök’ün bu yazısını, samimiyetle, içinden geldiği gibi yazdığından eminim. Analizine aynen katılıyorum da... Özkök’ü olsa olsa, kendisi gibi ben de, sadece bu “keşf”i yapmakta geciktiği için eleştirebilirim.
Yasakçı bağnazlık
Yalnız bu dört yazarın değil, genelde türbanlı yazarların özgürlükçü çizgilerini ve İslami kesimdeki demokratikleşme sürecinde büyük rol oynadıklarını ben de yazmıştım. (Milliyet, 11 ve 12 Ocak)
Türbanı irtica değil modernleşme simgesi olarak gördüğümü de yıllardan beri yazıyorum. Şehirleşme, sanayileşme, orta sınıflaşma ve demokrasi gibi modernleşme faktörlerinin dindarlık algısı üzerinde nasıl etki yaptığı konusunda Batı’da ve bizde yapılmış bir tek bilimsel araştırmayı bile okumadan, üstelik, “En hakiki mürşit ilimdir” diyerek türbanlıları aşağılayanları, yasaklayanları daima eleştirdim.
Fakat “irtica korkusu” köklü bir paranoyadır. Daha yakın zamanda eşi türbanlı biri Çankaya’ya seçilemez diye muhtıralar verilmedi mi bu ülkede? Türban yasağı davam etsin diye yüksek yargı “yetki gaspı” yapmadı mı?!
Türkiye’nin bu seksen yıllık kavgadan kurtulması için, İslami kesimdeki demokratikleşmeyi laik kesimin ve ‘kurumlar’ın görebilmesi, laikliğimizin de demokratikleşmesi gerekiyor.
‘Analarımız, ninelerimiz!’
Temel sorun, yaşanan değişimi zihinlerimizdeki eski irtica paranoyası yüzünden görememektir.
Evet, türbanlılar, “analarımıza, ninelerimize benzemiyorlar.”
Evet, laik kesimin takdirine mazhar olan “analarımız ninelerimiz” gibi boyun eğip evlerine kapanmıyorlar.
Özgürlükleri için mücadele ediyorlar.
Yasakçı devlete ve laikçi kanadın aşağılamalarına karşı kendilerinin özgürlüğü ve onuru için mücadele ederken “özgürlüğün” herkes için üstün bir değer olduğunu yasakçılardan çok daha iyi kavrıyorlar.
Sadece hayat tecrübesi olarak değil... “Özgürlük, birey, kadın hakları, demokrasi” gibi konularda felsefi, siyasi ve edebi eserleri okuyarak güçlü bir bilince ve birikime ulaştılar.
Ve kendileri de aynı doğrultuda yazılar, kitaplar yazıyorlar.
Batı’da da özgürlük fikri aynen böyle gelişmişti; modernleşmenin ‘en hakiki’ anlamı budur zaten... Türkiye modernleşmenin bu özgürlükçü aşamasına gelmiştir, suları tersine akıtmak mümkün değildir.
Türbanlı yazarların bu süreçte çok önemli ve olumlu bir rol oynadığı inkâr edilemez.
Eski ezberlerden kurtulup birbirimize anlayış ve hoşgörüyle bakmanın zamanı çoktan geldi.