Haberin Devamı


KÖŞE yazarları olarak bazen köşelerimizi "Yakup Cemil gibi" mi kullanıyoruz?
Benim bu soruya cevabım, "evet, maalesef"tir.
Yakup Cemil, İttihat ve Terakki Komitesi'nin silahlı militanıydı... Bazen "Cemiyet - i Mukaddese" dedikleri komitenin emriyle, bazen kendi öfkesiyle, "muhalifler"i vururdu.
Bugün böyle adamlar yok çok şükür. Emirle yazan hiç kimseyi de görmedim... Ama köşelerimizi bazen "silah gibi" kullanmadığımızı kim iddia edebilir?
Ertuğrul Özkök'le konuşmasında, bu tür yazıları kastederek "Yakup Cemil" benzetmesini Demirel yapmış.
Demirel'e karşı olmak, köşelerimizi nasıl kullandığımız konusunda özeleştiri yapmamızı engellememeli.
* * *
ELEŞTİRECEĞİMİZ kişi veya kurumlara mutlaka hakaret etmek, lakap takmak, aşağılayıcı deyimler kullanmak zorunda mıyız?
"Satılmış, liboş, dönek, dinozor, adi, alçak, melun, ajan, beşincikol" gibi çirkin deyimleri kullanmadan eleştiri, hatta hiciv yapamaz mıyız?
"Şüpheli, sanık, mahkum" kavramları arasındaki ciddi hukuki ve ahlaki farkı bilmek ve gözetmek zorunda değil miyiz?
Kamuoyunda tanınmış bir kişinin veya siyasi bir grubun gözaltına alınmasını, yargılanmasını haber yaptığımız gibi beraat etmelerini de aynı şekilde haber yapıyor muyuz?
'Linç duygusu'na kapıldığımız dönemler olmuyor mu?
RTÜK çeşitli yönlerden eleştirilebilir ama verdiği cezalarda "kişileri eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı yayınlar"ın büyük bir yekün tutmasının bir anlamı yok mu?
Elimizdeki kalem ve ekran gücünü zaman zaman silah gibi, en azından sorumsuzca kullandığımızı inkar edemeyiz.
Bu ciddi bir sorundur.
* * *
MEDYA gücünün sorumlu ve olgun bir biçimde kullanılmasını sağlamak için "basın ahlak kuralları" ve "basın hukuku" ortaya çıkmıştır.
Yargı ağır işleyen bir mekanizma olduğu için... Ayrıca, kanunen suç olmasa da, meslek kurallarına aykırı yayınlar da olabileceği için, dünyanın her yerinde mahkemelerden başka basın ahlak kurumlarına ihtiyaç duyulmuştur.
Meslek kurallarını gerçekten titizlikle uygulayan Basın Konseyi böyledir.
Gazeteciler Cemiyeti "basın ahlak ilkeleri"ni yayımlamıştır. Haberde objektiflik ve kişilik haklarına saygı bu ilkelerin özüdür.
Basın organları kendi içlerinde 'mesleğin anayasa kuralları'nı tespit etme gereğini duymuşlar, bu açıdan iç denetim mekanizmaları kurmuşlardır: İlk örneğini Milliyet'te gördüğümüz ombudsmanlık bunlardan biridir...
Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi de yayınlarda meslek ilkelerini, kişilik haklarını daha bir özenle korumak için oluşturulmuş, bu yönde ilkeler tespit etmiştir.
Elimize kalemi alınca veya ekrana çıkınca "eli silahlı adam" psikolojisine kapılmamızı önlemek için, bu tür 'dışarıdan denetim'ler her zaman yetmiyor. 'İçimizde', ruhumuzda bir sorumluluk duygusunun ve özeleştirinin olması lazımdır. Buna ihtiyacımız var...