Haberin Devamı


YÖK Genel Kurulu üyelerinin ve bir de Başkan Kemal Gürüz'ün gönderdiği iki "cevap" metni geldi. Üyelerinki şöyle:
"Yükseköğretim Genelkurulu Üyelerinin
Sayın Taha Akyol'a cevabı
Milliyet Gazetesi'nin 22 Temmuz 2000 tarihli sayısında 'Objektif' adlı sütununuzda çıkan 'Hukuk ve YÖK' başlıklı yazınızda yer alan, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Kemal Gürüz'ün kendi listesini vererek Yükseköğretim Kurulu üyelerinin bu listeye göre oy kullanmalarını sağlamak istediği şeklindeki değerlendirme gerçekleri yansıtmamaktadır.
Her kurulda olduğu gibi Yükseköğretim Kurulu'nda da üyeler, kendilerine yazılı ve sözlü olarak sunulan veya ulaşan bilgi, belge ve önerileri değerlendirir, konu hakkındaki görüşlerini bildirir, her konu kapsamlı bir biçimde tartışılır ve sonuçta gizli oy gerektirmeyen konularda görüş birliği ve gerektiğinde buna katılmayan üyelerin muhalefet şerhleri ile, rektör adaylarını belirleme ve dekan atamaları gibi gizli oy gerektiren konularda ise, üyelerin özgür iradeleri ile verdikleri gizli oyların açık tasnifi ile karar alınır.
Bunun aksini ileri sürmek, yıllarını Devlet ve Millet hizmetinde en üst düzeylerde yönetici olarak geçirmiş ve halen de bu tür görevlerde bulunan üyelerin kişiliklerini hiçe saymaktır. Sizin gibi deneyimli bir basın mensubunun böyle bir kastı olmaması gerektiğini, muhtemelen yanıltıldığınızı veya size iletilenleri yanlış anladığınızı düşünmekle birlikte, kişiliklerimizin bu şekilde rencide edilmesini asla kabul etmediğimizi ifade ediyoruz. 24.07.2000"
* * *
KEMAL Gürüz'ün yazısı ise tam 6 sayfa. Altını çizdiği satırları esas alarak özetliyorum:
Bazı rektörlerin istifasını istediğim doğrudur. Tehdit ve hakaretle istifaya zorladığım ise tamamen gerçek dışıdır. Kendilerine yetersizliklerini anlattım, ikna oldular ki istifa ettiler.
Öğretim üyelerinin sicilleri ile oynanmaz. Sicil verilen kişinin görevine göre, rektörler birinci ve ikinci sicil amiri, YÖK başkanı ise bir sonraki sicil amiridir. Bir iki istisna dışında rektörlerin kanaatine uydum.
Üniversite özerkliği ve akademik hürriyet bir iki basit cümle ile ifade edilebilecek kavramlar değildir. Özerklik hassas bir dengeye dayanır. Bu dengede devlet ağır basarsa üniversitelerde "bürokratik yönetim" sakıncası, öğretim üyeleri ağır basarsa "politik yönetim" sakıncası ve çok daha dejenere hallerde "düzenli kargaşa" sakıncası ortaya çıkar. YÖK bu dengeyi kurmuş, o sayede 1981'de 300 olan uluslararası bilimsel yayın sayımız bugün 5000 civarına ulaşmıştır.
* * *
GÜRÜZ devam ediyor:
Akademik özgürlük mevcut kanunlar çerçevesinde kalmak ve evrensel normlara uymak kaydıyla, işini kaybetme tehlikesine maruz kalmaksızın, bilinenleri sorgulama, yeni ve hatta ihtilaflı konularda görüşler ortaya koyabilme hürriyetidir. Akademik hürriyet zırhına sığınıp kanunların suç saydığı teokratik devlet modeli savunulamaz, bölücülük yapılamaz, 'Anayasal vatandaşlık' kavramını her iki yönden sömürerek rektörlük seçimlerinde bölücü eşkıyanın yayınlarına malzeme verilemez.
Bizim kimse ile savaşımız yoktur. Mücadelemiz akıl ve bilim dışı yöntemler kullananlar, akademik normları ihlal edenler, rektörlük seçimi için hocalarla, şeyhlerle pazarlık edenler veya en ilkel karalamalara tenezzül edenlerledir. Bu sizin deyiminizle 'komiserlik' ise bunu şerefle kabul ediyorum.
Eğer laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyetini savunmak, "Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak ve Tek Dil" ilkesine yürekten bağlı olmak 'Komiserlik' sıfatının önüne 'Siyasi' kelimesinin eklemesini de gerektiriyorsa, bunu da büyük şeref sayarım. Tüm icraatım bu doğrultuda olacaktır.
Gürüz bundan sonra benim de yazılarımda atıflarda bulunduğum Prof. Henry Rosovsky'den alıntılar yapıyor, başka kitap adları veriyor.
YARIN: Benim cevabım...



Yazara E-Posta: t.akyol@milliyet.com.tr