İş hayatında akışı yakalamak

23 Eylül 2016

İş dünyasının merkezinde insan var. Batı’lı ülkeler bu nedenle son on yıldır “human capital : insan sermayesi” terimini kullanıyorlar. Bu bakış açısıyla baktığımızda, maddi sermayenin d eötesinde, insan sermayenizin niteliği kadar ilerleyebiliyorsunuz.

Ancak iş dünyasının mevcut yapısı, insan sermayesinin potansiyelinin tam olarak değerlendirilmesi üzerine kurgulanmamıştır. Mevcut düzen ve system, endistriyel devrimden bu yana prensipleri bakımından özellikle de bizimki gibi ülkelerde çok fazla değişikliğe uğramamıştır. Batı’nın inovasyonda önde giden Google, Facebook gibi şirketlerinde bu alanda da inovasyon görürken, Türkiye gibi inovasyon ve AR-GE’nin zayıf olduğu; daha operasyonel üklelerde halen endüstriyel devrimin “emek yoğun iş gücü” kullanımı prensiplerine dayalı bir iş dünyası yapısında olduğunu söylersek haksızlık etmiş olmayız. Bunun üzerine bir de çalışan nüfusun epey yüksek bir oranının asgari ücretli olduğunu göz önünde bulundurursak, endüstriyel devrimden bu yana insan kaynağının potansiyele çevrilmesi ve gerçek potansiyelin cevherinin iş dünyasında değerlendirilmesi adına, çok da mesafe kaydetmemiş olduğumuzu görebiliriz. Geçim derdi olan insan, Maslow’un

Yazının Devamı

İş yerindeki narsisistler

8 Nisan 2016

İş yerinde fikirlerinizi kabul ettirmekte size zorluk yaşatan yönetici, geri bildirim kabul etmeyen çalışanınız, sonuçların kötü olduğunu kanıtlamanıza rağmen bunu sahiplenmeyen yönetici, eleştirdiğinizde size düşman kesilen arkadaşınız, önünüzü kesmek için plan yapan meslektaşınız, ufacık bir eleştiriye dahi tahammül edemeyen ve arkanızdan konuşan çalışanınız, gerçeği nasıl olup da bir türlü kabul etmediğini anlayamadığınız tepe yöneticiniz, okulda çocuğunuzu taciz derecesinde ezmeye çalışan o çocuk, evde sesinizi bir türlü işittiremediğiniz eşiniz, fiziksel güzellik takıntısı olan kız arkadaşınız, sosyal medyada bıkmadan usanmadan sürekli kendi fotoğrafını yayınlayan diğerleri aslında narsisist olabilir mi?

Bu yazımda, şehirli hayatlarımızda ama özellikle iş yerlerimizde hızla yayılan narsisizme dikkat çekmek istedim, zira giderek artan bir dozda pek çok kurum bize başvurarak, tanımlayamadıkları bu durum veya kişilerle baş edebilmenin yollarını arıyor. Dünya çapında yürütülen araştırmalar ise narsisizmin neredeyse, hatta belki daha bile fazla, obezite kadar sık rastlanan bir hastalık olma yolunda ilerlediğini bizlere söylüyor.

Peki, bizi zorlayan ama bir türlü çözüm

Yazının Devamı

Çalışan emekliler sendromu

24 Şubat 2016

Stres cevabı nedir?

Yaşadığımız dönem ve coğrafya, içindeki insanları probleme çeken bir mıknatıs gibi. Sürekli probleme odaklanmak beynimizin stres pompalamasına yol açıyor. Buna ‘stres cevabı’ diyoruz. Stres cevabının süresi uzadığında, yani kişi bir müddet sonra rahatlama moduna geçemediğinde artık beynin doğru düşünmesi mümkün olamıyor. Bu sendroma çalışan kesim arasında oldukça sık rastlıyoruz. Bu sendrom nedeniyle birçok kişi işinden ve iş ortamından memnuniyetsizlik duyuyor. Giderilemeyen stres vücutta birikiyor ve bu mutsuzluğa kaynak oluşturuyor.

Sağlıklı düşünebilen bir insan normal şartlarda ne yapar? Eğer mutsuz ise mutluluğa ulaşmak için çözüm üretmeye gayret eder. Ancak beyni stres hormonları ele geçirdiğinde olması gerekenler gerçekleşemiyor. Zihin sağlıklı işlemediği için kişi kendini mağdur olarak konumlandırıyor. Böylelikle ortaya ROAD (Retired On Active Duty) Warriors dediğimiz ‘Çalışan Emekliler’ kesimi çıkıyor.

Sponsor iş – Mecburiyet hissiyle çalışmak

Çalışan emekliler için, iş sadece hayatlarını idame ettirmeleri için gerekli olan bir mecburiyet. Bu kesim için çalışma hayatı başka bir anlam ifade etmiyor. Bu kişiler işi sponsor olarak görüyor ve

Yazının Devamı

Başarısızlık döngüsüne sahip insanlar, döngüyü neden kıramaz?

29 Ocak 2016

Neden bazı insanlar istikrarlı bir başarı çizgisinde ilerlerken, bazıları da aynı biçimde başarıyı ıskalar? Bu soruya, iyi niyetli pek çok kurum ve yönetici cevap arar. Şayet konunun öznesi olan kişide patolojik bir durum yoksa, ya da kişinin karakter eğilimleri yaptığı işte başarılı olmasına engel değilse (yani yanlış iş-yanlış insan eşleme) durumu yoksa yüzde yetmiş beşlere kadar varan yüksek bir oranla, koçluk ve mentorluk işe yaramakta.

Ancak, bazı durumlar ve insanlar var ki, her şeyi denersiniz, denediğinizi de bilirsiniz, ama ısrarla maya tutmaz... Üzülürsünüz... Merak edersiniz… Böyle durumlarda cevap, kişinin kendisindedir.

Kendi sorumluluklarının yükünü sahiplenemeyen insan, hele de sürekli dışarıda bir suçlu veya hatalı arıyorsa, büyüme şansını kaçırır. Hatta daha da ileri gidelim, başarılı olma fırsatını kaçırır. Bu insanları bir süre gözlerseniz, bir döngü görürsünüz: kendini ve eylemlerini inkar ederek ya kendisini ya da konuyu sabote etme eğilimi. Bu insanlar, kendi sorumluluklarının yükünü sahiplenmek yerine düzenli olarak birilerini veya durumları suçlarlar. Kendilerini biraz da olsa rahatlatabilmek için başkalarının hatalı olmasına ihtiyaçları vardır,

Yazının Devamı

İyilik ve kötülük doğuştan mıdır ?

14 Ocak 2016

Çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmlerde genellikle iyiyle kötünün savaşına tanıklık etmişizdir. İyi kazandığı zaman sevinip kötü kazanınca nefesimizi tuttuğumuz o günlerden bu yana, gerçek yaşamda da siyaseti ve liderliği iyi ya da kötü diye ayırarak ilerler hale geldik.

Hemen hemen koçluk ve terapi uyguladığım tüm kişiler bana şu soruyu soruyorlar: İyilik ve kötülük yaradılışımızın parçası mıdır? İnsan doğuştan kötü ya da doğuştan iyi midir? Uzmanlara göre, doğuştan getirdiğimiz mizaç, karakterimizin neredeyse yüzde ellisini oluşturmaktadır, ama bu doğuştan iyiyiz ya da kötüyüz demek için ne kadar yeterlidir?

Yale Üniversitesi’nin bebekler üzerinde yürüttüğü bir araştırma, bu sorulara cevap arıyor. Dünyanın en şirin araştırmasını yürüten iki bilim insanı ve ekibi, bebeklerle çalışarak insanın iyilik ve kötülük olgusuna doğuştan getirdiği tepkileri ölçüyor. Yıllarca süren ve defalarca tekrar edilen araştırmanın sonucu içimize su serpiyor. Bu şirin bebekler, yapılan deneylerde defalarca ve defalarca tercihlerini “iyi” olandan yana kullanıyorlar. Peki, bu bulgu başka bir soruyu tetikliyor: O zaman dünyadaki bunca savaş, şiddet, kötülük nereden geliyor? Bilim ekibi, bu

Yazının Devamı

Yeni çağın tiki: ekranlar!

23 Aralık 2015

Son zamanlarda ebeveynlerden en sık duyduğum soruların başında “Çocuğumu televizyon karşısından alamıyorum ya da çocuğum sürekli tabletle oynuyor, ne yapabilirim?” soruları geliyor. Günümüz insanın da çokça maruz kaldığı tablet, cep telefonu ve televizyon ekranları ayrıca çocuklarda yoğun sosyal medya kullanımını ilk etapta ebeveynler bir kaçış, bir rahatlama noktası olarak görüyorlar; ancak daha sonra çocuklarının artan ekran ve sosyal medya kullanımından rahatsız oluyorlar. Yoğun iş temposunun ardından eve geldiklerinde çocukların enerjisine ayak uyduramayan ebeveynler, çareyi çocuğu televizyon karşısına oturtmakta ya da tabletle oynamasına izin vermekte buluyor. Bunu son derece yanlış buluyorum. Çocukla geçirilen zamanın en kaliteli şekilde geçirilmesi için ebeveynlerin bilinçlendirilmesi gerektiğini ve çocuğun her seferinde sanal ekrana ve sosyal medyaya maruz bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Aşırı televizyon izleme ve tablet kullanımının beyin gelişimini de etkilediği ve bu durumun çeşitli sonuçlar doğurduğu artık kabul edilen bir gerçek; bu yüzden ekran kullanımının ve televizyon karşısında geçirilen sürenin muhakkak sınırlandırılması gerektiğini düşünüyorum.

San

Yazının Devamı

Doğru ebeveynlik, gelecek için yapılabilecek en değerli yatırım

9 Aralık 2015

Ebeveyn olmak dünyanın en kutsal işi öte yandan da en ağır sorumluluğu… Çocuklar onlara nasıl davranılırsa onu yansıtırlar. Çocuklarımıza yapacağımız doğru ebeveynlik bu hayatta yapabileceğimiz en değerli yatırım. Çocuklarımızın gelecekte mutlu bireyler olmaları için onlara en doğru biçimde yaklaşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Doğrulayıcı dil kullanmak bunun en önemli yanı.

“Tüm çocuklar kendi getirdikleri özellikleri erkenden bize anlatmaya başlıyorlar. Daha bir yaşına basmamış bir bebek bile karakter özellikleri hakkında bize ciddi ipuçları verebiliyor. İşte bu noktada klasik olmayan bakış açıları ve farklı yaklaşımlarla ebeveynlere çocuklarının ileride nasıl daha başarılı bireyler olabileceklerini anlatıyoruz. Ebeveyn koçluğu programı, ebeveynlere dört ana karakter özelliğinin anlatılması ile başlıyor. Programda ebeveynlere doğru dinleme, gözleme, soru sorma, takdir edici sorgulama ve doğrulayıcı dil kullanma gibi farklı teknikleri öğretiyoruz. Farklı karakterlerdeki her çocuğun doğuştan gelen özelliklerini mercek altına alarak ebeveynlere doğru davranış modellerini gösteriyoruz.”. Yine de ebeveynler bazı hataları yapmaya devam ediyorlar.

Çocuk yetiştirirken ebeveynlerin en

Yazının Devamı

Siyasi belirsizlik ve kriz dönemlerinin insanlar üzerindeki etkileri

25 Kasım 2015

SİYASİ BELİRSİZLİK VE KRİZ DÖNEMLERİNİN İNSANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ VE ÇALIŞANLARIN MOTİVASYONUNU ARTTIRMANIN YOLLARI

Toplumsal ve sosyal olaylara eskiden en duyarsız olanlarımız dahi, içinde bulunduğumuz dönemde tüm bu yaşananın boyutları karşısında umutsuzluk yaşıyor. İnsan beyni, negatif olaylara pozitif olaylardan daha fazla odaklanmaya programlanmıştır, bu gerçeği de gözettiğimizde, her birimiz en alt düzeyde yaşama kaygısı güder hale geldik, yani hayatta kalma seviyesinde günlerimizi geçiriyoruz. Beynin doğal yapısı negatife daha fazla duyarlıdır ki insan minimum düzeyde bir stresle uyarılabilsin ve tehlikelere karşı tetikte durabilsin. Beyindeki 1 negatif olayı yeniden programlayabilmek için, 5 pozitif deneyime ihtiyaç var ki, her gün yaşadığımız coğrafyada tanıklık ettiğimiz olaylar psikolojik yaralar açmaya çoktan yeter de artar bile. Gözlerimizin önünde gerçekleşen durumun derinliği, sürekli olarak yaşamsal ve varoluşsal kaygıyı tetikler nitelikte. Bu nedenle, travmanın neredeyse normalleştiği ve hatta normalleştirildiği bir ülke olduk diyebiliriz.

İnsanı, her sabah yeni bir güne hazırlayan şey umuttur. Tanıklık ettiğimiz olaylar, insanlarımızın, ülkenin

Yazının Devamı