Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de yasadışı telefon dinleme olaylarını patladığı her dönemde bitmeyen bir tartışma gündeme gelir.
Telefon dinlemelerini destekleyenler, “dinlemenin asli delil” olduğunda ısrar ederken; karşı taraf ise, “telefon dinlemelerinin yan delil” olduğu yönünde diğer gruba karşı çıkar.
İstanbul’daki 17 ve 25 Aralık soruşturmalarının ardından, emniyetin istihbarat ünitelerinde ortaya çıkan yasadışı telefon dinleme iddialarının yarattığı kaos ortamı ne yazık ki halen devam ediyor.
Yasadışı telefon dinlemesi yaptığı iddia edilen polislerle ilgili adli ve idari soruşturmalar hız kesmeden devam ederken, bir yandan da yeni göreve gelen kadrolar, eldeki mevcut olanaklarla suç ve suçlulara karşı yoğun mücadele yürütüyor.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; yeni oluşan süreçte adli makamlar; polise, eskisi kadar kolay biçimde telefon dinleme onayı vermiyor.

İstanbul örneği
Özellikle, emniyetin taşra ünitelerinde, yasaların telefon dinlemesi olanağı verdiği her türlü katalog suçlarla mücadele çerçevesinde istenilen telefon dinleme kararları savcılık ve mahkemelerden dönüyor. Adli makamlar, dosyaları detaylı inceledikten sonra telefon dinlemesi kararları vermeyi tercih ediyor.
Bu duruma Türkiye’nin en büyük kenti olan İstanbul’dan rakamsal örnek verirsek, geçmişle şimdinin arasındaki kıyaslamayı yapmak daha kolay olacaktır.
İstanbul, gerek suç çeşitleri, gerek işlenen suçların sayısı, gerekse suçlu sayısıyla resmi kayıtlarda her dönem Türkiye’nin en başında yeralır.
Şimdi vereceğimiz örnek, İstanbul’da özellikle uyuşturucu suçları üzerinde yoğunlaşıyor.
Şöyle ki; 17 Aralık öncesinde yurt genelinde uyuşturucuyla mücadele kapsamında dinleme yapılan telefon sayısı yaklaşık 10 bin dolayındayken, bu rakamın 8 bin 840’ının İstanbul’da yürütülen uyuşturucuyla mücadele çalışmalarıyla bağlantılı olduğu anlaşıldı.
17 Aralık’tan sonra ise; aynı suç kapsamda yurt genelinde adli makamların verdiği telefon dinleme kararı sayısı 880 dolayında.
Aynı dönemde, İstanbul’daki polis birimlerine yine uyuşturucuyla mücadele çerçevesinde verilen telefon dinleme kararı ise sadece 100.
Polis, İstanbul’da hemen hemen 7.5 ay öncesinde uyuşturucuyla mücadele kapsamında 8 bin 840 telefon dinlerken, bugün bu sayı neredeyse sıfırlamış.

Rakamların dili
Peki; bu durumun suç ve suçlularla mücadeledeki karşılığı ne olmuş?
Yurt genelinde Ocak - Nisan 2013 arasında narkotik suçlarında 2.5 ton eroin yakalanırken; bu rakam, Ocak - Nisan 2014 döneminde 4.5 tona çıktı.
Yine, 2013’ün Ocak - Nisan döneminde 85 kilogram kokain, 21 kilogram Sentetik Kannabinoid (Bonzai) yakalanırken; bu rakam 2014’ün aynı döneminde kokain için 91 kilogram, Bonzai için 87.7 kilogram olarak kayıtlara girdi.
Aynı kayıtlara göre polis, yaklaşık 10 bin telefon dinlediği 17 Aralık öncesindeki 2013 Ocak - Nisan döneminde narkotik suçlarda 9 bin 423 operasyon yapıp 17 bin 484 şüpheliyi gözaltına alırken, 880 telefon dinlediği 17 Aralık sonrası 2014 Ocak - Nisan döneminde 9 bin 364 operasyonda 16 bin 415 şüpheliyi yakalamayı başardı.
Ayrıca, karşılaştırma yapılan her iki dönemde yakalanan esrar miktarında 2014’de yüzde 9’luk, afyon miktarında da yüzde 32’lik bir azalma var. Dinleme yapılan telefonlarla, gerçekleştirilen operasyonların rakamlarına bakıldığında; yeni dönemde daha az sayıda telefon dinlemesiyle daha çok yakalama yapıldığı net biçimde görülüyor.
Bu durumda, telefon dinlemelerinin, suç ve suçlularla mücadelede ne kadar gerekli olduğunu ve asli ya da yan delil niteliği taşıdığını görmek mümkün. Kaldı ki; yasadışı telefon dinlemeleri konusunda yapılan son operasyonla ilgili hazırlanan raporlarda pek çok kişinin gereksiz yere telefonlarının dinlendiği anlaşıldı.

İstismarın bedeli
Türkiye’de yaşanan telekulak skandalları sonrasında artık güvenlik birimleri için kendi görev sahalarında suç ve suçlularla mücadele konusunda yeni yöntem ve yaklaşımları bulmak ve kullanmak zorunluluğu doğdu.
Telefon dinleme yetkisi, uygulamada çok kıymetli bir imkandı. Ancak, başta emniyet olmak üzere devletin güvenlik birimleri, çoğu zaman bu yetkiyi kendilerinin varlık sebebi olan birey ve toplumun menfaati için kullanmak yerine birey ve topluma karşı tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanarak istismar ettiler.
Yakın dönemde bu istismarın bedelini çok ağır ödeyecek olan sadece bu devlet kurumları değil, istismara göz yuman ya da bizzat talimat veren üst düzey devlet yetkilileri de yer alacak.