27.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
SEVGİLİ,
Beyoğlu'nun sokaklarında bütün bir tarih yatar.
Galatasaray'dan Tünel'e doğru giderken sol tarafta kalan Postacılar Sokak adını bir zamanlar burada bulunan Fransız postahanesinden alır.
O dönemde, kapitülasyonlarla eli kolu bağlanmış olan "İmparatorluk!"un yabancılar üzerinde yargı ve hatta yürütme yetkisi yoktu. Abdülhamid zulmü sırasında, Jön Türkler, Avrupa ile bu postahane aracılığıyla haberleşirler, Sultan Hamid'in hafiyeleri ile zaptiyeleri de, bu işe karışamazlardı.
Nice, artık geçmişte kalmış, özlem, hasret, siyasi ihtiras, özveri ve garipliğin kimi saçaklara kapı eşiklerine takılı kaldığı Postacılar Sokak bugün ise, bir traji komedinin odağıdır.
Biliyorsun, Sevgili, Beyoğlu, Nurettin Sözen'in kararıyla araç trafiğine kapandı, yayaların egemen olduğu bir alana dönüştü. Hele hele, Taksim ile Tünel arasına konan, bize eski İstanbul'dan esintiler getiren nostaljik tramvay, Beyoğlu'nu daha da hoş kıldı.
Uygulama düşünce olarak iyiydi. Büyük kentlerde son yıllarda benzerlerine sık sık rastlanan uygulama düşünce olarak çok iyiydi. Örneğin Viyana'nın ünlü Kertnerstrsasse'si de yayalara tahsis edilen bir alandı.
Şimdi sorabilirsin, "bu güzel uygulama ile Postacılar Sokak'taki traji komedinin ne ilgisi var?" diye.
Çok basit Sevgili, bu güzel uygulama ile, sözkonusu sokakta oturan yaşlı insanlar, işkenceye, yangın tehlikesine, hatta zaman zaman ölüme mahkum edilmişlerdir.
Çünkü aslında bir çıkmaz olan, Postacılar Sokağı'na Beyoğlu'ndan araç girmesin diye üstünden itfaiye arabalarının geçmesine bile imkan olmayan babalar konmuştur.
Bu durumda, bırak o evlere tüp gaz ve emsali şeylerin nasıl getirileceğini, ama hastalar oradan hastahaneye nasıl yetiştirilebilecekler?
Nitekim de öyle oldu. Dört, beş yıl kadar önce, bel fıtığına yakalanan bir hasta kucakta, taa Tepebaşı'na taşınmıştı.
Geçen gün de, bir kalp krizi geçiren dostum İrem Arsebük, kriz anında göğsü ağrıya darala, yokuşu tırmanıp, Tepebaşı'na kadar yürümek zorunda kaldı.
Eşi Rasin, hani bizim resimlerinden gelen parayı hep birlikte afiyetle yiyip içtiğimiz ünlü ressamımız Rasin, yıllardır bu ve benzeri olasılıklara dikkati çekip, sokağa acil durumlarda taksi girebilmesi için, birbirini izleyen belediye başkanlarına dilekçe veriyor ve hep ilgisizliğin sağır duvarına çarpıp kalıyor.
Hatta son olaydan sonra, Rasin, Vali Muavi'nine başvurmuş, Muavin Bey telefonda kendisini şöyle bir dinlemiş lütfen, sonra da "dilekçe ile başvurun!" buyurmuş.
Aynı zamanda hukuk doktoru olan sanatçı dostum, hukuka, yerel yönetimlere hatta devlete olan bütün güvenini kaybetmiş durumda, insan yaşamının böylesine leblebi çekirdek gibi harcanmasına hayıflanıyor ve biraz da ayıptır söylemesi ama, böyle bir toplumda yaşadığı için utanıyor.
İşte sana bütün değer yargıları allak bullak olmuş, şaşkın bir toplumun, trafiğe kapalı cadde uygulaması.
Oysa dünyanın her yerinde trafiğe kapalı caddelere çıkan yollara araç ile ulaşmak mümkündür. Başka türlüsü düşünülemez.
Nitekim yukarıda adını verdiğim Kertnerstrasse'de de bu uygulamayı gözlerimle gördüm.
Görüyor musun Sevgili, hamervah toplumlarda en güzel uygulamalar bile ne hale sokulabiliyor?
Belki de, Postacılar Sokak'taki insanların kurtulması için birinin bu uygulama yüzünden canvermesi gerek.
Ona bile emin değilim ya. Çünkü bu mantık, "kader demek ki, ömrü bu kadarmış" deyip geçebilir.
Haa Sevgili, az daha söylemeyi unutuyordum. İstiklal Caddesi'ne çıkarsan, yürürken çok dikkat et! Çünkü sen orayı yaya alanı sanıyorsun ama, otomobiller, motosikletler, kamyonetler maşallah vızır vızır...
Yazara E-Posta: a.sirmen@milliyet.com.tr