Yazarlar Tuba’ya teknolojik taciz!

Tuba’ya teknolojik taciz!

29.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tuba’ya teknolojik taciz!

Tuba’ya teknolojik taciz


       Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir.
       (Medeni Kanun Tasarısı madde 192)

       Hatırlıyor musunuz, Tuba Önal, bir röportajında, soyunarak şöhret olmaya çalışanlara çatmış, “soyunan, tacizi meşru kılar" demişti. Ben de onu uyarmıştım, “hiçbir taciz meşru kabul edilemez" diye.
       Geçen gün Tuba bana geldi. Hafta başında, Tuba’nın geleceğini bilen Hale “gördünüz mü, karşıydı ama Pasha’nın kapağında nasıl soyunmuş, hayret ettim" dedi. Ben görmemiştim. O sırada Ali Eyüboğlu’nu gördüm, “o bir teknik hile ile yapılmış, Tuba soyunmamış" dedi.
       Tuba geldi sonra. Onu iki gözü iki çeşme, ne yapacağını bilmez bir halde göreceğimi sanıyordum. Öyle değildi, kızgın, üzgün ama soğukkanlıydı.
       “Size bunlar için gelmedim. Herkes beni sevmek zorunda değil ama benim değer verdiğim bazı kişiler var ki onların fikirleri beni ilgilendiriyor, siz de bunlar arasındasınız ve beni yanlış tanımanızı istemedim" dedi.

Öyle dememiş ki!

       Benim yazımı başından sona haklı bulmuş ve bana, “soyunan kadınlar tacizi meşru kılar" diye bir sözü asla söylemediğini, “taciz edilebilirler" dediğini anlatmaya gelmiş. Diyor ki, “Herkesin kültür seviyesi farklı, bazı genç kızlar soyunma yolunu tercih ediyor, onların başka potansiyeli de var ama bunu denemeyiz deyip bu yolda kalıyorlar. Bana durmadan niçin soyunmuyorsun diye soruyorlar. Ben iki-üç günlük bir şey düşünmüyorum, hep zirvede olmak istiyorum."
       Tuba Önal, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Korno Bölümü’nü bitirmiş. Reklam müzikleri yapmış, dört tane uluslararası müzik festivaline katılıp, ödüller almış. Sezen Aksu ve Ajda Pekkan’ın vokalistliğini yapmış. Çizgi filmleri seslendirmiş... Ve sonunda “Onun Adı Aşk" kasetini çıkarmış. Kalıcı olmak isteyen, 26 yaşında cici bir genç kız. Şimdi bu kızdan niçin soyunmasını isteyip dururlar, bunu bana söyleyebilir misiniz?

Bilgisayar numarası

       Ve geçen pazar günü, tam da ailesiyle, abisi için kız istemeye giderlerken vapurda, derginin kapağındaki kendi “soyunmuş" pozunu görüyor. Ancak iç sayfaları açıp, yazının sonunu okursanız “...Önal’ı kapak fotoğrafındaki estetik çıplaklığa bilgisayarlar kavuşturdu" cümlesinden anlayabilirsiniz ki bu bir bilgisayar oyunu, yani Tuba soyunmamış, yani teknolojik taciz... Acar, zeki, uyanık gazeteciler, “soyunmayacağım" diyen Tuba’yı bilgisayar numarasıyla soyuveriyor ve üstelik kapak yapıyorlar. O pazar günü, vapurda herkes ona bakıyor... Annesi hüngür hüngür ağlıyor.
       Bu şimdi magazin mi, bu şimdi gazetecilik mi, 26 yaşındaki bir genç kızı hile ile soyarak kapak yapmak hangi ahlak anlayışına sığar? “Şaka ettik" diyemezler, çünkü mutlaka biliyorlardır, bu yazıları kimse dikkatle sonuna kadar okumaz, varsayalım ki okudular, sadece kapağı görüp bırakanlar... Bunu yapan insanlar kendilerini böyle görmek isterler mi? Aynı şeyi Kenan İmirzalıoğlu’na da yapmışlar... Bunun neresi yaratıcılık?
       Böyle saçmalıklar yapan ve kendi çıkarları uğruna insanları üzen bu tür insanları şiddetle kınıyorum. Okurun ilgisini çekmek uğruna, bu insanları kullanmayı, üzmeyi, onlara zarar vermeyi gazetecilikle bağdaştıramıyorum.
       Geçmiş olsun Tuba.

İstanbul’a yakıştıramadım

       Şırnak Sema Cıngıllıoğlu İlköğretim Okulu’nun 15 öğrencisi ilk kez İstanbul’a geliyor. Ben de aralarına katılıp, bir cumartesi günü onlarla İstanbul’u geziyorum. Bugüne kadar Şırnak’ın sarp kayalıklarını, minicik deresini görmüşler, bir kentte yaşıyorlar ama kırmızı ışıkta durmanın, trafik tıkanıklığının lafını bile bilmiyorlar...
       Diyorlar ki “Büyük çok büyük, deniz de kocaman, vapurlar çok güzel, arabalar çok fazla, her yer çok yeşil. Ama İstanbul’u biz hep televizyondan kötü görüyoruz, kavgalar, kazalar, bize burayı güzel yanlarıyla tanıtmıyorlar... Bir de deniz ne kadar pis... Bunu İstanbul’a hiç yakıştıramadım."
       Onları adetleri mahvetmiş
       Salih Kaplan kızgın. Haksızlığa uğradıklarını düşünüyor... “Niçin zenginler bizim oralara yatırım yapmamış, niçin başbakanımız hala ilgilenmiyor" diyor.
       Handan Yılmaz, Şırnaklı çocukların Amasyalı öğretmeni. 97’den beri orada ve çok memnun, “bir an önce geri döneyim" niyeti yok. “Ben bunu her zaman söylüyorum, çok şaşırıyorlar. Tek sorun uzaklık ve sosyal faaliyet olmaması, ama çocuklar güzel okuyorlar, en büyük problem Türkçe’yi konuşamamaları" diyor.
       Kocaman gözlü öğrenci Meral Bilgiç “bizi adetlerimiz mahvetmiş" deyince, ‘hangi adetlerimiz’ diye soruyorum, anlatıyor.

Kızlar artık yaman...

       “Kızları okula göndermemeler, kadınların dışarı çıkmamaları, bir kadın öldükten sonra üstüne bir-iki kadın daha getirmeleri, ölmeden de getiriyorlar tabii. Oğulları olmayınca başka kadın getiriyorlar, onun olmazsa başkasını getiriyor, buluncaya kadar. Çok eskiden kız olunca öldürüyorlarmış. Kadınlar dışarı çıkmıyorlar, çıktıklarında yüzlerini kapatıyorlar, siyah çarşaflar giyiyorlar. Benim annem öyle değil. Annem arkadaşlarının evine gider, annesine gider."
       ‘İleride evleneceksiniz, kocanız dese ki; çıkmayacaksınız, çarşaf giyeceksiniz, ne yapacaksınız?’
       Seher Uğur atılıyor, “Hayır hocam, olmaz. Biz o kişiyle önce oturup konuşacağız. Evlilikten önce baştan kuralları koyacağım. Okuyup meslek sahibi olacağım. Okuyan insanlar istemediği kişiyle evlenmez. “
       “Benim babam okuma diyor ama annem meslek sahibi oluncaya kadar okumamı istiyor, çevremiz ailelerimizin aklına giriyorlar, ‘göndermeyin kızınızı, şöyle olur, böyle olur’ diyorlar. Ama annelerimiz diyorlar ki, biz okuyamadık bari siz okuyun."
       - Evlendin mesela, kocan seni dövüyor ne yaparsın?
       “Ayrılırım, buna dayanamam ben. Ama evlendikten sonra boşanamam. İnşallah o kadar özgür oluruz."
       “Babalarımız akıllarına kötü şeyler getirdiler, göndermeyin okula başlarına bir şey gelirse dediler, ‘valla’ dedim ‘ben gideceğim okula’, abim de dedi ‘oku’. Bazı kadınlar gelip diyorlar kızları okutma. 15-16 yaşından sonra evlenmedin mi, evde kaldın diyorlar."

Neden Şırnak!

       Sema Cıngıllıoğlu Okulu 1996’da kurulmuş. Mardin’de, Siirt’de, Çankırı ve Ankara’da babası Nuri Cıngıllıoğlu adına kurulmuş lise ve üniversiteler de var. ‘Neden Şırnak’ diye sorduğumda şöyle anlatıyor:
       “Niye İstanbul olsun, İstanbul’da çok okul var. Salih’in de söylediği gibi Şırnak da Türkiye. İstanbul’da bir şeyler yapmak çok kolay, önemli olan zorları başarabilmek. Salih diyor ki ‘işadamları suçlu bugüne kadar hiçbir şey yapmamışlar’, tamamen katılıyorum. Şırnak Ticaret Odası Başkanı ile görüşüyorum neler yapılabilir diye. Çocuklar okutuluyor ama akşam eve döndükleri vakit mutlu olabilmeleri için anne ve babanın da mutlu olması lazım. Yani bir iş hacminin oluşması, evde çorba kaynaması lazım."
       Sema Hanım, okulun başarılı öğrencilerini, İstanbul’u görüp tanısınlar diye iki öğretmenle birlikte İstanbul’a getirmiş. “Bu çocuklara görmediklerini göstermek lazım, onun için okul müdürüyle görüştük, vali beyin fikrini aldım, uygun görüldü, okul aile birliğinin seçtiği çocuklar, bugün burada İstanbul’u geziyorlar" diyor.

Bu çocuklar okumalı

       Kızlar okuyor, okudukça akıllanıp, ‘yaman’laşıyor. Geçen hafta sonu NTV’ye koşuştuk çocuklara armağan kampanyası için. İstenen para toplandı mı bilemiyorum. Ama kampanyayı yapanları, katılanları yürekten kutluyorum... Bu çocuklar okumalı... Okumalı ve kurtulmalı.
       15 Şırnaklı çocuk Üsküdar’da Kız Kulesi’nin tam karşısındaki Deniz Restoran’da balıklarını yiyor. Çok uslu, çok zeki, çok güzeller... Kocaman kocaman akıllı gözleri var hepsinin. Bir kez daha o yöreyi yalnız bırakanlara, bu güzelim çocukları batıdakilerle eşit koşullarda olmasını engelleyenlere lanet ediyorum.


Yazara E-Posta: d.asena@milliyet.com.tr

Yazarlar