Türkçe olmayan herşeyin İngilizce olduğunu sanan manfakalar var aramızda... İngilizce bilseler bunun böyle olmadığını farkedecekler. Ama Türkçe'yi dahi doğru dürüst bilmedikleri için yabancı dil öğrenmeleri zaten imkansız! Geveledikleri ne idüğü belirsiz ilkel lehçede uzun heceler kısa, kısaları uzun telaffuz edilip vurgular da hep yanlış yere yükleniyor. Benim
"Lorel - Hardi Türkçesi" dediğim nesne... İşin tehlikeli yanı bunların radyo ve televizyonlarda giderek artması.
"Mültiplikatör" (çarpan, zarbeden) konumunda oldukları için söyledikleri milyonları etkiliyor. O zaman da bazıları sanıyor ki Jacques Chirac
"Cek Çayrık" okunur... Avrupa'nın yeni para birimi
"Euro" da öyle. Bundan böyle hayatımızda çok önemli bir rol oynayacak ve birgün bizim için de muhtemelen
"geçer akça" olacak olan bu kelimeyi derhal
"Yuro" diye söylemeye başladık. Niye? AB'nin 16 üyesi var. Hepsi kendi selikasına göre telaffuz ediyor. Alman
"Oyro" diyor, Fransız
"Öro", İtalyan ve İspanyol
"E - uro", Yunanlı
"Evro"... İngiltere daha bu parayı kabul edip etmeyeceğine bile karar vermedi! A beyinsizler, bunun Türkçesi
"Evro" yahut Yunancasına benzemesin istiyorsanız
"Avro" olmak gerekmez mi?
Bu kültür sefilleri 150 yıldır kullandığımız
"dublve" (w)'yi de
"dabılyu" haline sokdular! Haminneleri de İngilizce konuşuyordu çünkü... Bu harfi her millet kendine göre söyler. Alman
"ve" der, İspanyol
"doble uve"... Yerleşmiş olmasına rağmen ille de Türkçe olmasını istiyorsan hiç değilse
"çifte ve" diyemez misin? Hayır! O zaman aşağılık duygun ortaya çıkmaz!!! Yine yüzlerce yıldır kullandığımız
"kadem" oldu size
"fit", yani İngilizce
"feet" (ayaklar)... Peki tekili olan
"foot" için ne diyeceksiniz? Hakeza
"pus" oldu size
"inç", yani
"inch"...
"Dilinizi eşekarısı soksun!" diyeceğim ama içim elvermiyor. Çünkü zavallı hayvan zehirlenip ölür...
"Alis Harikalar Diyarı'nda" Yazarı Lewis Carrol'un "The Jabberwocky" adlı bir şiiri vardır. İngilizce olduğu izlenimi uyandırmakla beraber başdan sona uydurma kelimelerden oluşur. Siz o şiiri ezberleyin, gerzekler! Ama tadına varamazsınız. Zira gerçekden güzel şiirdir...
Rüşvet - i kelam
Başkan Clinton'un Atina'da, Türkiye ve Yunanistan'ın, Ege'deki karasuları, egemenlik ve ekonomik bölgelerin paylaşımı gibi ihtilaflarını halletmek üzere Lahey Adalet Divanı'na gitmeleri tavsiyesi bazılarımızı pek telaşlandırdı. Buna gerek olmadığı kanısındayım. Bence bu, Başbakan Simitis'in Yunan Kamuoyu'na karşı elini güçlendirmek üzere verilmiş bir
"rüşvet - i kelam"dır. Gerçi Amerikan Hariciyesi'nin görüşü sahiden budur ama imkansız olduğunu da bilirler. Zira iki
devlet arasında bu problemleri çözümlemede uygulanabilecek bir
"ortak hukuk" yok!
Türkiye 1981 tarihli
"Birleşmiş Milletler Montagu Bay Deniz Hukuku Andlaşması"nı imzalamamışdır!
"Nihai Sened"i de imzalamışdır!
Bu yüzden Ege'de başına ne işler açılabileceğini bildiği için!!!
Yazara E-Posta:
yatsiz@milliyet.com.tr