Yazarlar"Üçüncü Yol"

"Üçüncü Yol"

26.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Üçüncü Yol"

Üçüncü Yol

STOCKHOLM - Geçen pazartesi günü New York 'ta ABD Başkanı Bill Clinton, Britanya Başbakanı Tony Blair ve İtalya Başbakanı Romano Prodi 'nin katıldığı bir seminer yapıldı; konusu, bu liderlerin izledikleri "Üçüncü Yol" politikalarıydı. Konferansa "Üçüncü Yol" un kuramcısı Anthony Giddens de katıldı. London School of Economics 'in rektörü ve tanınmış bir sosyolog olan Giddens, aynı zamanda Blair'in "hocası" ya da en çok itibar ettiği düşünür.
Giddens'ın Üçüncü Yol: Sosyal Demokrasinin Yenilenmesi (Polity Press) başlıklı yeni kitabı geçen hafta piyasaya çıktı. Newsweek 'e verdiği mülakatta da belirttiği üzere Giddens'in savunduğu "Üçüncü Yol" (özetle) piyasaların ve globalleşmenin ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan büyük çoğunluğun yararına işlemesini sağlayacak politikaların izlenmesi anlamına geliyor (Bkz, "Entellektüel Bakış", 23 Eylül)
Giddens'ın görüşleri yeni değil. Bu görüşlerini ilk kez dört yıl önce yayımladığı Sol ve Sağ'ın Ötesinde: Radikal Politikanın Geleceği (Polity, 1994) adlı kitapta ileri sürmüştü. Eski kitap akademik bir nitelik taşıyordu; yenisi daha politik. Giddens'in önerilerinin somut politikaları içerip içermediği ise tartışmalı. Örneğin The Economist 'e göre, İngiltere'de sosyalizm nasıl bir zamanlar "İşçi Partisi'nin yaptıkları" olarak tanımlanmışsa; Giddens'in üçüncü yolu da "Yeni İşçi Partisi'nin yaptıkları" ndan ibaret (Eylül 19).
"Üçüncü Yol" kavramı da hiç yeni değil; esas sahibi İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi. Geçen yüzyılın sonunda Marxizm'le yola çıkan bu parti, 1932'de iktidara geldikten sonra "kapitalizmle sosyalizm arasında Üçüncü Yol" olarak tanımlanan bir politika izledi. Bu yol, esas itibariyle, kapitalizme son vermek yerine, demokrasiyi kullanarak kapitalizmi sınırlandırma, düzenleme ve denetleme; üretimi değil refahı sosyalleştirme politikasıydı. İsveç'te sosyal demokratlar 2. Dünya Savaşı sonundan 1970'lere kadar uzanan dönemde, sürekli ekonomik büyümenin mümkün kıldığı koşullarda, başta eğitim ve sağlık alanlarında olmak üzere geniş bir kamu hizmetleri sektörü kurdular ve herkese iş sağladılar. Böylece İsveç dünyanın en gelişmiş refah devleti ya da sosyal devleti oldu.
"Üçüncü yol" ya da "İsveç modeli" 1970'lerden itibaren krize girdi. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna ve ulusal kapitalizmden global kapitalizme geçiş koşullarında, refah devleti mevcut biçimiyle sürdürülemez oldu. Gayri - safi milli hasılanın yüzde 60'ına varan yüksek vergiler, çalışma ve yatırım yapma hevesini kırdı. Sermaye ülke dışına kaçıyor; büyüme sağlanamıyor; işsizlik artıyordu. Bu koşullarda, özellikle sosyal demokrat seçmenlerin, vergilerin, dolayısıyla sosyal harcamaların azaltılıp, çalışmanın ve yatırımların teşvik edilmesi gereğine ikna edilmesi zorunlu hale geldi.
Sosyal demokratlar 1994'te yüzde 45'in üzerinde oy alarak iktidara geldikten sonra ekonomiyi düzeltecek önlemler aldılar. Sosyal harcamaları kıstılar; büyük bütçe açığını kapattılar; enflasyonu neredeyse sıfıra indirdiler; işsizliği bile bir ölçüde azaltmayı başardılar. Bunun bedelini de son seçimde tarihlerinin en düşük oy oranıyla (yüzde 36.6) ödediler. Çünkü, seçmenlerinin önemli bir bölümünü, dünyanın ve İsveç'in artık yeni bir çağa girdiğine, yeni politikalara ihtiyaç duyulduğuna ikna etmeyi başaramadılar. Bu seçmenler ya eski komünist Sol Parti 'ye oy verdiler ya da evlerinde oturup son 40 yılın en düşük katılma oranına yol açtılar.
Türkiye'deki ve Batı'daki, hele İsveç'teki sosyal demokrasi arasında bir benzerlik bulabilmek güç. Bizdekiler milliyetçi - devletçi popülistler; ötekiler "üçüncü yolcular". Yine de bir ders çıkarılabilir: Sosyal demokrat olmak artık dünyanın hiç bir yerinde piyasaları ve globalleşmeyi reddetmek anlamına gelmiyor.




Yazara E-Posta: salpay@superonline.com

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler