Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cuma günü yayınlanan yazımda, kamuoyu araştırmalarının ayrıntılarından yararlanarak seçime yönelik bazı analizler yapmaya çalışmıştım. İzmir’le ilgili değerlendirmeyi ise bugüne bırakmıştım.
Partilerin durumlarıyla başlayalım:
AK Parti, bu seçimlerde önceki seçimlerle kıyaslanamayacak kadar hareketli ve hırçın bir kampanya yürütüyor. Bu hırçınlıkta en büyük pay, şüphesiz her iki bölgede listenin başını çeken iki bakana ait.
2007 ve 2002 seçimlerinde AK Parti, deyim yerindeyse “memur” profili çizen adaylarla seçime girmişti. İnisiyatif kullanamayan, seçilip seçilemeyeceği genel merkezin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyacağı performansa bağlı iki liste vardı İzmir’de.
Kusura bakmasınlar ama il yönetiminin çizdiği ziyaret programı çerçevesinde parti araçlarına binip mahalle ve köy kahvelerini dolaşmaktan başka bir etkinliklerini hatırlamıyorum.
Bir de televizyonlarda yapılan canlı yayınlara katıldı ilk sıradaki birkaç isim. Hepsi bu kadar.
Ancak bu kez durum biraz farklı.
Gerek Binali Yıldırım, özellikle de Ertuğrul Günay hırçın bir seçim kampanyası yürütüyor. Tayyip Erdoğan’ın yapacağı bir çıkışa, yeri geldiğinde gediğine oturtacağı bir taşa bağlamamışlar umutlarını. Kendi kampanyalarını yönlendiriyor, çata çat polemik yapmaktan çekinmiyor; hatta bunun için fırsat kolluyorlar. CHP’yi özellikle yerel yönetimin yaptıkları ve yapamadıkları üzerinden vurmaya çalışıyorlar.
Diğer bir deyişle, ülke genelinde CHP’nin AK Parti’ye yaptığını, İzmir’de AK Parti CHP’ye yapıyor.

Proje üstüne proje

Ancak kampanyalarını yalnızca polemik üzerine kurduklarını iddia etmek de haksızlık olur. Proje üstüne proje ortaya koyup, yıllardır İzmir’in hiçbir yatırım alamadığından yakınanların oylarını almaya oynuyorlar. Doğal olarak da gazete sayfalarında daha fazla yer alıyorlar.
Hal böyle olunca, AK Parti’nin “eski memurlarla” gireceği bir seçimde alacağından daha fazla oy alacağı kesin. Ancak bu performansın, AKP’yi İzmir’de birinciliğe taşıyacağını düşünmek hayal olur. Önceki seçimdeki oy oranına yeniden ulaşmaları normal görülebilir. Bu şartlarda 2007’nin üzerine çıkaracakları her oy, bana göre başarı sayılmalı.

CHP’ye gelince..

Aday listelerinin belirlenmesi aşamasından itibaren İzmir’e “çantada keklik” gören CHP’de bundan önce AK Partili adayların yakalandıkları “memur aday” sendromunu görenlerin sayısı hiç de az değil. Partinin çizdiği takvim ve görev bölümü çerçevesinde herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ancak özellikle listede belli bir sıra (mesela 6-7 gibi) ve altında bir yere yerleşmiş adaylar “şu iş bitse de Ankara’ya gitsek” havalarında. İşin yükü Alaattin Yüksel, Mehmet Ali Susam gibi isimlerin üzerinde gibi bir görüntü var.
Bir de, biraz gayret edilse veya oyları birkaç puan artıracak bir olayın yaşanmasına umudunu bağlayan adayların çabalarını unutmamak lazım.

MHP’de durum karışık

Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan baskından sonra “Dokuzuncu sıradaki adayları kutladım” diyerek ellerini oğuşturan CHP yöneticileri, seçimde beklenen oya ulaşılmazsa, nasıl hesap vereceklerini şimdiden düşünsünler. Parti tabanı “Peki sen ne yaptın?” diye sorduğunda, verecekleri cevap hazır olmalı. AK Parti bakanlarla üst düzey politika yaparken, tabanda geleneksel yöntemlerini; özellikle sahaya yayılmış hanım üyeleri üzerinden uyguluyor çünkü. Parti yönetiminin bu konuda yeterli çalışma yapmadığından yakınan CHP tabanının kanaati bu.
MHP’de ise durum karmakarışık. Ülke genelinde ardı ardına gelen kaset saldırılarıyla sarsılan partide öfke yükselse de, bu öfkeyi seçim sathında kullanmaya müsait enerjiye dönüştürmeyi beceremediler şimdiye kadar. Musavat Dervişoğlu gibi örgütle iç içe isimleri biraz daha iyi sıralara koymamış olmalarının etkisi de olabilir üzerlerinde.
Lafı yine fazla uzattık. Partilerin alacakları oy ve çıkarabilecekleri milletvekili sayıları üzerindeki tahminlere yer kalmadı.
Onu da cuma gününe bırakalım.