Geçen hafta Silvan’da verdiğimiz 13 şehit, Türkiye’yi sarstı. Ancak bu sarsıntı pek öyle büyük boyutlu olmadı.
Türkiye, 15-20 yıl önceki gibi değil. O zamanlar böylesi olaylarda gösterilen tepkiler çok daha farklı olurdu. Tamam, insanlar sokaklara döküldü, bayraklı protesto yürüyüşleri yapıldı. Tepkisel bazı hareketler de gelişti. Ancak hafta sonunda bazı insanlar hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşamına döndü.
Tatil yörelerinde eğlencenin tamgaz sürdüğü yerler de vardı; acıyı yüreğinde hissedenler de... Bazı sanatçılar şehit haberleri nedeniyle konserlerini iptal etti. Bazıları sözleşme imzaladıkları için mecburiyetten çıktıkları sahneden, mümkün olan en kısa sürede indi.
Bazıları ise aynen devam etti programına... Böyle yapanların ileri sürdüğü görüş şuydu:
“Terörün amacı, korku, panik ve endişe yaratarak toplumun normal hayatın dışına çıkarılmasını sağlamak değil mi zaten? İşte biz de bu nedenle aynen devam ederek, terörün amacına ulaşmasını engelledik!”
Bence bu gerekçe, 10-15 sene öncesi için doğruydu. Ancak terörün bugün ulaştığı siyasal ve toplumsal anlam, her şeyi değiştirmiştir. Terörün amacı artık sözünü ettiğiniz korku, panik boyutunu çoktan aşmıştır.
* * *
Terör, bugün daha farklı amaçlar peşinde. Bu amaca ulaşmak için de şiddeti bir yöntem olarak kullanıyor. Ama en çok halkın duyarsızlığından besleniyor. Kaç can alırsa alsın, bunun toplumsal tepkisiyle karşılaşmıyorlar çünkü yitirilen canların acısı, toplumun tamamına yansımıyor, paylaşılmıyor.
Sanatçısından siyasetçisine ortak bir duruş segilenmiyor. İşte bu ortak duruşun bozulduğu noktada terör, esas o zaman amacına ulaşmış demektir. Bir millet sevinçte ve tasada birlikte olmayacaksa, başka nerede ve nasıl olabilir? Sanatçı duyarlığı dediğimiz duygu, duruş bir tasanın ve sevincin paylaşılmasında öncü olmayacaksa ne anlamı var?
Unutulmamalıdır ki, sanatçı, bir toplumun duygularının da aynasıdır. Bu yüzden de toplumun tepkisini, akılda en kalıcı biçimde yansıtmalıdır. Sanatçı olmak, bunu gerektirir. Resmine, tablosuna, şiirine, bestesine yansıtır ve bazen de mikrofonunu kapatarak bu tepkiyi gösterir.
Normalde toplumda deprem etkisi yaratacak 13 askerin birden şehit olması karşısında bir sanatçı, böyle bir olaydan doğan üzüntüsünü yansıtmıyorsa, bir yerde yanlış var demektir.
Ya o sanatçı, sanatçı değildir; ya da artık toplum böylesi bir acıya karşı bile duyarsızlaşmıştır.
Durup kendimize bir bakmanın zamanı geldi sanırım.
Göbek atmadan da dikkat çekiyorlar
Önceki yazımda, Romanlar Sosyal Yardım ve Dayanışma Derneği Başkanı Abdullah Cıstır‘dan gelen bir mailden söz etmiştim. TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına değiniyor, tek haneye düşen işsizliğin kendileri üzerinde hiçbir olumlu etkisi olmadığından yakınıyordu.
“Bir milyon beşyüz bin kişi iş bulduysa bu talihliler nerededir? Bizim mahallede işe giren olmadı da!” diyordu.
Kendi özeleştirilerini yaparken de “Anlamamız gerekir ki, göbek atarak hak arayamayız” sözlerini kullanıyordu.
Siyasi partilerin ve özellikle de iktidar partisinin seçim öncesi Romanlara verdiği sözlere değiniyor ve yerine getirilmesini istiyordu.
Cıstır’ın bu sözleri duyulmuş olmalı ki, İŞKUR Genel Müdürü Mustafa Kemal Biçerli, “Romanlara Yönelik İstihdam” projesini açıkladı. Bu projeye göre Roman nüfusunun yoğun olduğu İzmir, Çanakkale, Edirne ve Tekirdağ başta olmak üzere 16 ilde istihdamı kolaylaştırıcı çalışmalar yapılacak. “Dezavantajlı grup” denilen Romanlar için istihdam garantili kurslar düzenlenecek.
Roman vatandaşların büyük bölümü, “Çiçekçilik, sepetçilik, kağıt toplayıcılığı, pazarcılık ve çalgıcılık” gibi çok fazla gelir getirmeyen işlerde kayıtdışı olarak çalışıyor. M. Kemal Biçerli, düzenleyecekleri istihdam garantili kurslarla Romanların çalışma hayatında en iyi şekilde yer almalarını sağlamayı amaçladıklarını söyledi.
Biçerli, önde gelen Roman dernek ve temsilcileri ile de temas halinde olduklarını, çeşitli zamanlarda toplantılar gerçekleştirerek bilgi alışverişinde bulunduklarını da söylüyor. Ancak demek ki Abdullah Cıstır’a bu projeyi anlatan olmamış.
Biz buradan duyurup, gönlünü biraz alalım istedik.