Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tam 10 gün önce... 7 Haziran günü, seçim öncesi AK Parti’nin İzmir’deki neredeyse tek hedefi haline gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun sabrına övgüler düzmüştüm.
Bir yandan şimdiye kadarki uygulamalara bakılınca “sudan” denilebilecek sebeplerle belediyesi basılıyor, mesai arkadaşları, kundakta bebesi olan bürokratları tutuklanıp hapse atılıyor, diğer yandan da iktidarın bütün ağır topları üzerine salvolarını gönderiyordu.
Emeklinin, işçinin ekonominin durumu konuşulacağına, milletvekili değil de belediye başkanı seçiyormuş gibi kanal, körfez, ulaşım üzerinden genel seçim propagandası yürütülüyordu.
Kocaoğlu’nun üstüne gelen baskıya dayanmak herkesin harcı değildi elbette...
O yüzden ben de hayranlığımı belirttim.
Keşke bir gün daha bekleseymişim. Çünkü beni çok kötü mahcup etti.
İlk patlama
Kocaoğlu, ilk öfke işaretini 8 Haziran’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın toplantısında belediyeyle ilgili eleştirel bir soru yönelten bir gazeteciyi “haşlayarak” verdi.
Demek ki, sabrının sınırı buraya kadarmış.
Sabır taşı çatlamakla kalmadı, parça parça oldu.
Seçime iki gün kala, fotoğraf makinelerinin, kameraların şakır şakır çalıştığı sırada ayağa fırlayıp milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Mehmet Ali Susam’a bağırıp çağırması karşısında herkes şaşırdı. “Sen adam mısın”, “Hay seni aday gösterenin...”, “Manyak” gibi veciz kelimelerle süslü öfke patlamasını ağzımız açık izledik.
Hani kahvede olsa, Kocaoğlu çift okeyle dönerken Susam, yerden taş çaldı diyeceğim. Durum aynen bu...
Bu kavga, CHP’nin oyunu etkiledi mi, iki gün kala değil de bir hafta kala olsa ne gibi sonuçlar doğururdu; AK Parti bunu nasıl kullanırdı, bilemem.
Bildiğim bir şey var, o da çok ayıp oldu... Koskoca İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na hiç yakışmadı. Sabrına övgüler düzmüş bir gazeteci olarak beni de ofsaytta bıraktı resmen...
Bu öfke ve hakaretler karşısında sükunetini koruyan Mehmet Ali Susam ise, seçimden sonra, “Hakarete uğradım; hakkımı siyasi polemikle değil, hukuk yoluyla ararım” diyerek dava açmaya karar verdi.
Milliyet Ege’nin bu manşetle basıldığı saatlerde, seçim döneminde görev yapan gazetecilere bir yemek veren Susam, sohbet sırasında bu konuya değindi. Dava açmakla yetineceğini söyleyip geçmeyi arzuluyordu ama soru bombardımanı başlamıştı bir kere...
“Söyleyecek çok şey var ama sorumluluğunu bilen bir parti üyesinin yapması gerekeni yapacağım; polemiği basın yoluyla sürdürmeyeceğim” diyerek konuyu kapatmak istedi.
Bu iş burada kalmaz
Olayın geçmişteki ilçe kongrelerine, kurultayda Parti Meclisi üyesi seçilmesinin engellenmek istenmesine bağlayan sorular karşısında “Bu parti içi bir mücadele, siyasi değil. Kişisel bir mesele” cevabını verdi.
Konuyu, ertesi gün İzmir’e son seçim gezisi için gelen Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştuğunu söyledi ama Genel Başkan’ın ne yorum yaptığı konusunda hiç sır vermedi.
Yeri geldiğinde Meclis’te konuşmalarıyla, verdiği soru önergeleri ve kanun teklifleriyle Aziz Kocaoğlu’nu en fazla korumaya çalışan milletvekili olduğunu vurguladı. “Aziz Bey bir konuda başarı elde ettiğinde bundan zevk alırım; gurur duyarım” dedi.
“Bu tepkisinde son günlerde karşı karşıya kaldığı siyasi baskıların, belediyeye yönelik operasyonun etkisi olabilir mi?” diye sordum. Cevabı, “Hiçbir şey böyle bir olayı haklı kılmaz, sebep gösterilemez” oldu.
“Peki olaydan sonra sizi arayıp veya aracı koyup özür dileme ya da yumuşatma çabası oldu mu?” diye soran bir arkadaşa ise müstehzi bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Son söz olarak şunu söyleyeyim:
Susam, işi kişisel boyutta tutmaya çalışsa da; bu iş mahkemeyle sınırlı kalmayacak. Önümüzdeki günlerde siyasi yönlerini daha çok göreceğiz; bu kesin.