Nilgün CERRAHOĞLU
"Düşüncenin suç sayılması, bugünkü siyasilerin ortak çıkarı. Bunu birtakım dinamikleri susturmak adına, değişime ve yenilenmeye karşı bir silah olarak kullandıkları kanısındayım..."
"Ama bir yazar" başlıbaşına bir paradoks.
"Ama bir yazarın" gerçeği böylesine somut ve yoğun bir şekilde içimize akıtabilmesi daha büyük bir paradoks. Hapishane günlerini anlattığı bir eseri, kısa bir özgürlük parantezinde yazıp noktaladıktan sonra tekrar demirparmaklıkları boylaması, bu paradoksa inanılmaz bir derinlik ve boyut kazandırıyor. Koltuğunuzda oturduğunuz sürece kendinizi Eşber Yağmurdereli'nin yanıbaşında hissediyor, Çankırı Cezaevi'ne gidip, geliyorsunuz.
Bu nedenle "
Akrep" basit bir tiyatro oyunu olmaktan çıkıyor ve iliklerinize dek hissettiğiniz bir gerçek, gerçeğin ta kendisi oluyor. Perde indiğinde bunun için yıkılıyor AST'ın salonu. İzleyiciler bunun için dakikalarca ayakta alkış tutuyor. Şahabettin Ovalı'yı canlandıran Altan Erkekli ile Eşber Yağmurdereli'ye bir "yağmur damlası kadar" benzeyen halasının oğlu Lemi Bilgin'in "muhteşem" oyunu da bu elektriğe eklenince, "Akrep" tek kelimeyle herkesi fethediyor.
Eseri sahneye koyan Rutkay Aziz, Uğur Mumcu'nun "Sakıncalı Piyade"sinden sonra "Akrep"in en heyecan verici oyunları olduğunu söylüyor.
Geçen hafta Ankara'da yapılan galadan sonra İstanbul'a giden eser yarın "Halk Eğitim Merkezi"nde perde açacak. İzleyiciler arasında muhtemelen Yaşar Kemal de bulunacak. Gala 18 Kasım "Yunus Emre Kültür Merkezi"nde. "Kenterler" ve İzmir durağından sonra
oyun, pupa yelken Anadolu'da turneye çıkacak. Fırsatınız olursa görün...
- Bu oyunu neden seçtiniz?
- Altı ay önce, tiyatrodan bir arkadaşım, bir oyun projesi olarak, Eşber Yağmurdereli'nin yazdığı bir 5 - 6 sayfa ile geldi. Birden heyecanlandım. O sayfaların sonrasını gördüm. Yönetmenliğin püf noktası bu. Anlarda bütünü, bütünde de anları görebiliyorsanız - olayı canlandırabiliyorsunuz. "Bu işe girerim ben" dedim. Eşber de yazdı.
- Üzerinde birlikte çalıştınız mı?
- Evet. Eşber'le buluştuk, konuştuk. Ona düşüncelerimi söyledim. Sonra bir ay önce gene bir araya geldik. Birlikte yorumlar geliştirdik. Çünkü öykü, Eşber Yağmurdereli'nin yaşadığı çok somut bir şeydi. 12 Eylül gerçeğinden yola çıkıyordu. Tiyatroya aktarılması farklı bir olay. Ve zaman zaman burada, tiyatroda birlikte sahneye çıktık. "Hücredeki voltan kaç adımda bitiyordu Eşber?" dedim. "En fazla üç adım" dedi...
- Sahnedeki hücre birebir mi yapıldı?
- Evet. "Avluya çıktığında kaç adımda bitiyordu voltan?" diye sordum. "Altı adım" diye yanıtladı. Çalışmaları böyle sohbetlerle götürdük. Ama ne yazık ki, oyunun ilk gecesinde birlikte olamadık...
- Siz "Sanatın hedefi barıştır" diyorsunuz. Eşber Yağmurdereli de "Barış İçin Bir Milyon İmza Kampanyası" öncüsü. Barış için mücadele veriyor. Oyunu seçmenizde siyasi görüşlerinizin rolü oldu mu?
- AST'ın 35 yıllık repertuvarına baktığınızda, bizle değil de kiminle buluşabilecekti ki bu oyun. Buluşsa, buluşsa AST'la buluşacaktı. "Barış" dediniz. "Charlie Chaplin'e sormuşlar niye sinema yapıyorsun?" diye. "Barışı kışkırtmak için" demiş. Bu beni çok etkileyen bir yaklaşım. Kışkırtmak zaman zaman Türkiye'de bir suça dönüşmüştür ama ben derim ki, "Gelin, bu suçu işleyelim: Barışalım..."
- "Akrep" çok riskli bir oyun. Bu işe girerken riskleri düşünmediniz mi?
- Evet, çok korktum. Hele hele Eşber tutsak edilince, korkum ve sorumluluğum arttı. Yaşamımda epey oyun sahneledim ama iki oyunun bendeki ürküntüsü farklı olmuştur. Birisi Uğur'u kaybettikten sonra "Sakıncalı Piyade"yi yeniden sahnelemekti, diğeri de bu. Seyircinin duyarlılığı, ilgisi ve beklenti düzeyi farklı oluyor çünkü.
- Eşber Yağmurdereli muhalif bir avukat. Ama iyi bir oyun yazarı olmayabilirdi. Amatörce yazılmış, ham bir şeyler de çıkabilirdi ortaya. Aşırı duygusallığa kayabilirdi, aşırı sloganlar atabilirdi...
- Bunlar hiç yok değil mi?
- Hayır. Zaten beni çok şaşırtan da bu oldu. Her şey bıçak sırtı. Ama oyun bu tuzaklara düşmüyor.
- Eşber şair. Dikkat ederseniz oyunun kurgusunda, diyaloglarda ve insan konuşturmada duygu yüklü bir şiir var. Ben o şiiri çok sevdim. Hele düş sahnesindeki şiir. Sözüm ona Sinop kalesinin duvarlarını yıkıp, kendilerini Karadeniz'in kucağına attıkları sahne. Ya da benim yorumlamaya çalıştığım o sahnede Eşber'in duygu yüklü şiiri tüm gücüyle ortaya çıkıyor. Bir de tabii şu var. Ben, Eşber'den tiyatro yorumuna ilişkin belli bir özgürlük talep ettim. O da sağolsun bana şunu söyledi: "Ben yazdım, gerisine karışmam..."
- Oyuna start verirken, Yağmurdereli'nin iyi bir tiyatro yazarı olabileceğine nasıl güvendiniz?
- Ona inandım. Türk tiyatrosuna yakışan, saygın bir iş yaptığımızı düşünüyorum.
- Bu oyun yurt dışına da gidebilir aslında. Ya da filmleştirilebilir. Dışarda da çok ilgi çeken bir film olabilir. Bu gündeme geldi mi?
- Evet. Çok sinema değil mi? Sevdiğim ve inandığım arkadaşlarımla bunu konuşuyoruz.
- Sahnede altı kişi var ama sonuçta bu iki kişilik bir oyun. Ve tek bir hapishane hücresinde geçiyor. Herkesi kasvet basabilirdi. Bu tuzağa da düşmüyor. Bunu nasıl başardınız?
- Eşber yazdı. Ama tiyatro sahnesinde arkadaşlarımla oyunu ben de bir kez daha yazdım.
- Eşber Yağmurdereli için yeni bir dezenformasyon kampanyası var: "O fikir suçlusu değil, bölücü terörist" deniyor. Bu durumda bir teröristin oyununu sahnelemek ithamıyla karşılaşabilirsiniz. Bunu düşündünüz mü?
- Her şeyi göğüslemeye hazırım. Eşber Yağmurdereli, gerçek anlamda bir barışsever, yurtsever, ilerici ve demokrat bir insanımızdır. Şu kadar da yıl tutsaklığını yiğitçe göğüslemiş bir arkadaştır. Aksine ilişkin ithamları kabul etmem olası değildir. Bir grup siyasinin estirmeye kalktığı bu rüzgarların yanında olmam ve kabullenmem söz konusu olamaz.
- Dün akşam Ankara'da galayı izledik. Bir avuç CHP'li dışında, siyasi sınıftan kimse yoktu. Yalnız CHP'yi mi davet ettiniz?
- Başta Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm siyasi liderler ve milletvekillerine gitti davetiye. Arkadaşlarım doğrudan Meclis'e giderek dağıttı davetiyeleri.
- "Düşünce tehlikelidir" diyen Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'yu da davet ettiniz mi?
- Ettik. Ama gelmediler.
- Ya Burhan Özfatura?
- O zaten gelmesin. Bu düşüncede, bu duyguda olan Yaşar Kemal ustaya ve Eşber'e böylesine yaklaşan buraya gelmesin. Kapımız öyle herkese de açık değil.
- Oyun şöyle açılıyor: "Yüzyıllardır bu topraklar üzerinde, akrebin kıskacında, hayatları yarım kalan ya da eksik yaşanan o güzel insanların anısına..." Nedir o kıskaç? Ya da "akrep"?
- Evet oyunda akrep, akrep olmaktan çıkıyor.
- Ve baskı düzenini mi tanımlıyor?
- Eh tabi. Böyle tanımlayabiliriz.
- Tek başına bir hücrede ceza çeken Eşber'in yanına bir gün idam mahkumu bir komşu Şahabettin Ovalı getiriliyor. O zaman Ovalı, Eşber'e soruyor: "Sen nerenin canavarısın ki buraya seni çürümeye atmışlar..." Eşber şöyle yanıtlıyor: "Canavar olan ben değilim." Kim öyleyse bu canavar? Olup bitene kayıtsız kalan bizler miyiz? Sistem mi?
- Doğrudan doğruya sistem. Sistemin kendisi. Düşünceden korkanların ve ülkenin, toplumun aydınlık geleceğine kastedenlerin hepsi...
- Ama Eşber sonuçta, "Akreple birlikte yaşamaya alışan biziz" diyor...
- "Yıllardır, yüzyıllardır bizi bu akreplerle yaşamaya alıştırdılar..." diyor ama değişimden yana olanlar da bu alışkanlığı kırmanın mücadelesini veriyorlar işte.
- Böyle bir oyunun tam da yazılıp, sahneye konduğu bir anda, yazarının aniden içeri alınması büyük bir ironi değil mi?
- Dikkat ederseniz, oyunun adı "Akrep"in altında bir parantez var: "Hayata, Aşka ve Vahşete Dair". Bu çok önemli. Arkadaşlarımla ben bunu yorumlamak istedim. "Aşk" burada, bu ülkenin geleceğine duyduğumuz umut. Demokrasi, barış ve özgürlüğe olan inanç...
- Ama halk "Akrep"e bağışıklık kazandığı için mi acaba yeniden - hem de 22 yıl için - içerde Eşber?
- Ben halkı suçlayamıyorum. Halkın akreplere bağışıklık kazandığı inancını taşımıyorum. Yaşadığımız Cumhuriyet kutlamalarına, ışık söndürme eylemlerine bakın. Tüm bunları ben toplumsal bir yenilenme ve değişim arzusu olarak açıklıyorum. Ama tabii faşizan güçler - çeteleri, karanlık güçleri ile her türlü işbirlikçi olarak nitelendirebileceğim güçler - bir bağışıklığı büyütmek peşinde olabilirler.
- Fakat "olur böyle vakalar" türünden bir bağışıklık olmasa, yarısı tek başına hücrede toplam 14 yıl hapis yatmış bir insanın; hele de bunları yazıp, dile getirdikten sonra bir konuşma ve dolayısıyla bir düşüncenin ifadesinden ötürü yeniden içeri alınabilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
- Meclis aritmetiği düşünce özgürlüğü önündeki engelleri hala hepimizin üzerinde bir Demokles kılıcı gibi tutmak eğiliminde. Düşüncenin suç sayılması, bugünkü siyasilerin ortak çıkarı sanki. Bunu birtakım dinamikleri susturmak adına, değişime ve yenilenmeye karşı bir silah olarak kullandıkları kanısındayım. Yağmurdereli, bu anlamda, aydınlar ve bu doğrultuda mücadele veren insanlara gözdağı vermek amacıyla bir biçimde yeniden tutsak ediliyor.
- Sahnede de söyleniyor bu: "İbret olsun diye sen yıllarca süründürüleceksin!" "Bu ülkede tarih hep su üzerine yazılır" şeklinde düşünenlere seslenerek bitiyor fakat Akrep. Yağmurdereli "su üzerine yazılan tarihte" iz bırakabilecek mi?
- Gala gecesini gördünüz. Müthiş katılım vardı. Bu gece ise normal bir oyun gecesi. Ve gene seyirciyi nereye oturtacağımızı bilemiyoruz. Eşber iz bırakmamış olsa, bu ilgi olmazdı. İzin ötesi. Bunu ben bir tek Uğur'un "Sakıncalı"sında yaşadım. İnsanlar oyun bittikten sonra 10 - 12 dakika ayakta alkışlarlardı. Gerçekte Uğur'a alkıştı o. Bunu şimdi bir kez daha Eşber'de yaşıyoruz.
- "Akrep"in AST'ın oyun tarihçesi içindeki yeri ne?
- Bu misyonu olan bir oyun. Hele Eşber tutuklandıktan sonra bu misyon büyüdü. Siz de söylediniz, asla Eşber adına slogan atmak ve duygu sömürüsüne girmek gibi bir hedefimiz yok. Bu AST'a yakışmaz. Bunun pazarlaması olmaz. Ben tiyatro yapmam o zaman.