Yalvaç Ural

Yalvaç Ural

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Allessandra Lolita Oswaldo, telefonu icat eden Graham Bell’in sevgilisinin adıydı. Atölyesinde çalışırken her telefon çaldığında, tek bağlantısı onunla olduğu için, arayanı biliyor ve telefonu açınca da adını ve soyadını söylüyordu. Daha sonra bu uzun addan vazgeçip, “Ale Lolos” demeye başladı. İşte onun, telefonu her açtığında söylediği bu söz, daha da kısaltılarak “alo”ya dönüştü. Hatta daha sonra bizde, sanırım Türkçemizin ikileme kuralından yola çıkılarak “alo alo” olarak kullanılmaya başlandı. “Alo”yu, benim bilgi sınırlarım içinde yalnız Japonların kullanmadığını biliyorum. Onlar “moşi” diyorlar. Bir gün, Türkçe bilen bir Japon gazeteciye sormuştum, “Alo alo demek için moşi moşi mi demem gerekiyor?” diye. Gülerek, “Hayır, moşi, alo alo demektir, moşi moşi dersen dört kez alo demiş oluyorsun,” dedi. O ciddi adam kendini tutamayıp, “Moşi moşi!” diyerek neredeyse on dakika gülmüştü.
* * *
Bütün dünya, bugün telefonu açtığında Graham Bell’in karısının adını söylüyor. Bütün icatlar ve buluşlar kitaplarında telefonun bulucusu olarak Graham Bell yazılıdır. Biz de böyle öğrendik; herkese böyle anlatıyor ve böyle öğretiyoruz. Bütün dünya böyle bilse de; 2001 yılında yapılan Amerikan Kongresi’nde telefonu bulanın aslında Antonio Meucci adlı kişi olduğu kabul edildi ve onaylandı. Meucci’nin, Bell’den on altı yıl önce bir telefon sistemini denediği kanıtlanmıştı.
* * *
Jean Bernard Pouy, S. Bloch ve Anne Blanchard’la birlikte hazırladıkları “Haylazlar Kitabı”nda Graham Bell’i anlatırken özgeçmişine şöyle başlar: “Büyükbabası doğru sesletim konusunda ünlü bir uzman, babası güzel konuşma öğretmeni, annesi sağır olursa ve bir de kendisi sağır dilsiz bir kadınla evlenirse böyle bir adam, zırrr zırrr diyen bir telefonu icat etmekten başka ne yapabilir?” Graham Bell ilk gençlik yıllarında sert karakterli, disiplinli babasıyla pek anlaşamadığı için kaçıp Londra’ya gider ve dedesinin yanında üç yıl kalır. Onunla birlikte, hem eğlenceli hem bilgi dolu bir üç yıl geçirir; sonra da babasının yanına döner. Kardeşini bulur, ama babasıyla arası yine iyi değildir. Fakat babası, ne düşündü bilinmez, iki oğluyla bir iddiaya girer. Sanki onlara bir görev yükler gibi, onların hiçbir zaman konuşan bir otomat yapamayacaklarına iddiaya girer. İki kardeş, inanılmaz bir çalışma içinde bulurlar kendilerini: Ameliyatlara girerler, bir kasaptan anatomisini incelemek için dana gırtlağı satın alırlar, hatta köpekleri Found’a A ve O seslerini söyleme denemeleri yaptırırlar... Graham Bell’in dedesi de, babası da yıllarını işitme engellilere adamış saygın bilim adamlarıdır. Graham Bell’in iki kardeşi veremden ölünce, babası kalan tek oğlunu da yanına alıp Kanada’ya göçer. Graham Bell kendisini dedesi ve babası gibi, hem işitme fizyolojisinde hem de müzik sesinin bir tel aracılığıyla aktarılabileceği düşüncesinde yoğunlaştırır.
* * *
Sonuç ne olursa olsun, sonunda Graham Bell, Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisiyle çalışmaya başlar. Bu çalışmalarda avukat Gardnier Greene Hubbart da onlara maddi destek verir. Bell ve Watson, 1875 yılında tel üzerinden sesin bir yere ulaşabileceğini kanıtlarlar. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdadır. Ve 14 Şubat 1876 yılında New York sokakları örümcek ağı gibi çapraz tahtalı direklerle dolar.
Merhaba Allessandra Lolita Oswaldo, beni duyuyor musunuz? Alo alo...