Bir zamanlar Priamos adında bir Troya kralı varmış. Bu kral bir gün Hakebe adında bir kadınla evlenmiş. Kral ve kraliçe Troya’da mutlu bir yaşam sürmeye başlamışlar. Yıllar sonra, Hektor adında bir çocukları dünyaya gelmiş. Arkasından da Kassandra ve Helanos. Ama ne var ki, bu çocukların içinde en talihsiz olanı Kassandra’ymış. Çünkü Kassandra’nın ileriyi görmek, olacakları bilmek gibi bir yeteneği varmış. Bazen olayları, olacak kötü şeyleri önceden önlemeye çalışır, bazen de o denli çaba göstermesine karşın hiçbir şey yapamaz; olacak kötülüğü sezdiği, bildiği halde yetersiz kalırmış...
* * *
İşte Kassandra söylencesi, ileriyi gördüğü, bildiği halde yetersiz kalan insanların dramını işleyen bir söylencenin sembolüdür...
* * *
Kassandra söylencesi iki biçimde anlatılır. Birincisi, tapınakta geçen bir olayla ilgili olandır. Öteki de, Agamemnon’la ilgilidir. Ama iki efsane de birbirine bağlı bir öyküden oluşur...
Bir gün Priamos’la karısı Hakebe, tanrı Apollon adına kent dışında bulunan tapınakta güzel bir şenlik düzenlerler. Tören gününde anne, çocuklarının ayrı kalmasına gönlü elvermediği için onları da yanına alarak tapınağa gider. Ama ne var ki, çocuklar daha çok küçük iki bebektir. Şölen sırasında tapınağa sokulmaları doğru olmadığı için, tapınağın içinde uygun bir yere konulurlar. Kassandra’nın yanında ikiz kardeşi Helanos da vardır. İki bebek her şeyden habersiz, bırakıldıkları odada derin bir uykuya dalarlar...
* * *
Törenin bitiminde anne ve babaları tarafından unutulan iki bebek, geceyi tapınakta geçirirler. Ertesi sabah evlerinde uyanan kral ve kraliçe, olayı hatırlayınca hemen soluğu tapınakta alırlar.
Tapınağa geldiklerinde korkunç bir manzarayla karşılaşırlar. Bebeklerin yattığı beşiklerin çevresinde iki yılan vardır. Çocuklar her şeyden habersiz, gözleri açık onlara bakmaktadırlar. Yılanlar da çocukların gözlerini, kulaklarını durmadan yalamaktadırlar. Böylece çocuklar, tüm insanca duyularından arınırlar. Artık onlar, insanların duyamadıkları her şeyi insan üstü bir duyarlıkla algılamaktadırlar. Böylece ikisi de ileriyi gören birer “kâhin” olmuşlardır...