Yazarlar Yerinde saymak

Yerinde saymak

28.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yerinde saymak

Yerinde saymak

Ali SİRMEN

SEVGİLİ,
Bugün 1997'nin son pazarı. Çoğu kişi artık henüz içinde yaşadığımız yılı bir kenara attı gözlerini yeni yıla dikti.
Şu insanoğlu ne tuhaf değil mi?
Kaç yüzyıl önce, parmak basmıştı, Pascal bu özelliğimize. "İçinde bulunduğumuz zamanı yaşamıyoruz, ya geçmişi düşünüyor ya da geleceği kuruyoruz" diyordu.
1998 yılı sorunlarla dolu olacak. Yalnız bizim için değil, en gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, bütün dünya için.
Olsun!. Zaten sorunun bitmesi yalnız masallara özgüdür. "Onlar ermiş muradına biz çıkalım tahtına" dendi mi, biter masal.
Artık anlamı yoktur üstelemenin. "Peki sonra ne olmuş?" desen yanıt yoktur ya da anlatıcı, "sonra çok mutlu olmuşlar, altı tane de çocukları olmuş" der başka bir şey de söyleyemez, çünkü sorun kalmadığına göre, kurgu da olamaz.
Andre Gide'in, "Kalpazanlar" adlı yapıtında, romanın kahramanı olan yazar, sohbet sırasında kızkardeşine sorar:
- Peki sonra o nasıl çözdü sorunlarını?
Kızkardeşi gülerek yanıtlar:
- Çözülmedi sürüyor.
Sonra da ekler:
- Yaşam öyledir, insanlar gider sorunlar kalır. Siz romancılara özgüdür, bir hamlede tüm sorunları çözerek, noktayı koyup, öyküyü bitirmek.
Romanlarını, sıkıldığında, hemen çözüme bağlayıp, noktayı koyarak, bitirmesiyle tanınan Gide, burada inceden inceye, kendisiyle gırgır geçmekte bu huyuna telmihte bulunmaktaydı.
Mizahının oklarını kendisine yönelten insanlara bayılıyorum.
Herneyse, demek ki Sevgili, yalnız bizim için değil, bütün dünya için sorunlarla dolu olarak geçecek 1998. Sorun yaşamın kendisinde, sorunun bitmesi tarihin bitmesi demek.
Sen bakma Fukuyama nam, Japon kökenli Amerikalı'ya. Tarih bitecek gibi görünmüyor.
Durum böyle olunca sevinebiliriz değil mi?
Öyle ya "sorunlu olan yalnız biz değiliz, baksana en gelişmişlerin bile sorunları var" diye düşünebiliriz.
Ama yanlış yapmış oluruz.
Önemli olan, zaman içinde hep aynı sorunlarla uğraşmak değil, çözümlerin doğurduğu yeni sorunlarla başa çıkmaya çalışmaktır.
Yoksa, yıllar, yüzyıllar boyu hep aynı sorunlarla uğraşmak yerinde saymaktan başka bir şey değildir.
Gelişmişler, gelişmenin getirdiği yepyeni sorunlarla başa çıkmaya çalışıyorlar, gelişmemişler demeyelim de, biraz kibarlık ederek, azgelişmişler diyelim, yıllar yılı hep aynı ya da benzeri sorunlarla oyalanmaktadırlar.
Bana sorarsan, Sevgili, gelişmişlik açısından, kişi başına gelir, ya da insan başına düşen telefon, televizyon araba sayısından çok daha önemli olan gösterge budur.
Örneğin, bugün uluslarası üstü bir bütünleşmeyi gerçekleştirmeye çalışan Avrupa da, bir zamanlar aptal mezhep savaşlarının içinde debelenip duruyordu.
Ama onu çoktan aşıp, bir ulus içinde bütünleşerek yaşadılar, şimdilerle bunu da aşmanın çabası içindeler.
Şimdi, yirminci yüzyılın sonunda, mezhepsel nedenlerle insanları yakan bir toplum, dönüp de, örneğin Fransızlar'a "sizde de St. Barthelemy katliamı olmuştu" diyebilir mi?
Derse, ona gülerek, "ohoo geçmiş olsun, o olay yüzlerce yıl önce olmuştu, siz hala oralarda, yerinizde mi sayıyorsunuz?" demezler mi?
Sevgili, sana, daha üst düzeyde yeni sorunlarla uğraşan bir toplum içinde yaşayacağın nice yeni yıllar dilerim.
Umarım, dileğimi çok safca, bulacak kadar kötümserliğe itmemiştir, seni yaşadıklarımız. Bil ki, yeni sorunlarla uğraşabilmenin önkoşulu, umudunu hiç yitirmemektir.
Bu toplum, umudun ve azmin nelere kaadir olduğunu, yaşayarak gördü ve yüzyılımızın en büyük başarılarından birine de imzasını attı.
Sakın unutma!


Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr