Zeynep ORAL
BUGÜN, 1997'nin
son pazarı.
Bu yıl sonu esintilerinde sizlere yıl boyunca yaşadığımız güzelliklerden, sevinçlerden söz etmek isterdim... Kültürel ve sanatsal alandaki yaratıcılığımızdan, ürettiğimiz değerlerden, ortaya koyduğumuz yetkinlikten, kıvanca dönüşen düşlerimizden söz etmek isterdim... Bir de paylaştığımız insan sıcaklığından, omuz omuza yaşanan coşkulardan...
Yapamıyorum.
İşkencecilerin elleri yalnız bedenleri değil, sözcükleri, kavramları un ufak ediyor, sevinçleri ve düşleri yok ediyor, yaratıcılığı ve geleceği yaralıyor.
Şu son bir hafta içinde okudunuz Manisalı öğrencilerin ifadelerini. Onlara, siz değil, bunları yapanlar, yaptıranlar utansın diye haykırmak istiyorum.
Hala, bunlar olmamış, bunlar yapılmamış, bunlar yokmuş gibi davranabiliyor musunuz? Sizin çocuklarınıza işkence yapılmadığı için bunlar yaşanmamış gibi yapabiliyor musunuz?
Koskoca bir yıl, benim için dönüp dolaşıp
Göktepe Cinayeti'ne, Meclis'te pankart açtıkları için 96 yıla mahkum olan
üniversitelilere ve
Manisalı gençlerin gördükleri işkenceye düğümleniyor.
Bu düğümü çözmeden, o çocuklar, o anne babalar dışında hiç kimsenin, hiç kimsenin yüzüne utanmadan, kahrolmadan bakabileceğine inanmıyorum. Bakmaya hakları da olmadığını düşünüyorum. "Büyüklerin" ettikleri abuk sabuk lafların, televizyon kanallarına egemen olan pisliklerin, her gün daha çok midemi bulandırması, kusmamak için kendimi zor tutmam, bundandır.
Yeni yıl dilekleri, yine birbirini izleyecek önümüzdeki günlerde. Büyükler de sıralayacak, ülke için, vatan için millet için, toplum için dileklerini...
Benim tek dileğim var yeni yıl için. Ve ah (evet, koca bir ah) ne isterdim şu "Büyükler"in birinin dileğinin benimkiyle örtüşmesini. Ama boşuna bir umut bu, dileklerimiz buluşmayacak.
Çünkü onlar politika yapıyor. Çünkü onlar için politika, bir araç değil, bir amaç. Çünkü onlar için politika, bireyin ve toplumun mutluluğu yolunda bir adım değil, kendilerinin düşüp kaybolmaması için bir yol.
Benim tek dileğim çok açık ve yalın:
İşkencesiz bir Türkiye istiyorum.
Kimse, gazeteci olsun ya da olmasın, kimse tekmelenip, coplanıp, kafası duvara çarpılıp öldürülmesin. Kimsenin çıplak bedenine elektrik verilmesin, cop sokulmasın, cinsel organları ezilmesin, kolu kanadı kırılmasın, dövülmesin, aşağılanmasın. İnsan onuru yok sayılmasın.
Bunu yapanlar ve yaptıranlar, alacakları cezadan değil, utançlarından ölsün!
*
Yeni yıl dileği değildi. Geçen haftalarda
Zehra Yıldız'la ilgili yazdığım yazılardan birinde, herkesin dileğini dile getirmiştim: O ışıklı sesin kaybolmamasını...
Kültür Bakanı İstemihan Talay'dan bir mektup aldım. Vefa çizgisi içinde, bu duygu ve görev bilinciyle, Zehra Yıldız'ın kaydedilen sesinin, seslendirdiği eserlerin ivedilikle halkın yararına sunulacağını açıklıyor ve bu bilgiyi okurlarımla paylaşmamı istiyordu. Kendisine teşekkür ediyorum.
*
Nicedir inanıyorum ki, insanoğlunun yaşamda, kendine ve çevresine karşı ilk görevi mutlu olmaktır. Onun için akıp giden zamanın bölünemeyen en küçük parçasına yöneliyorum: An'lara...
Size insanlığınızı anımsatan, gülümseten, içinizi ısıtan, sevince benzer bir şeyler yaşatan, düş gücünüzü kamçılayan, sizi daha güzel, daha iyi, daha üretken, daha yaratıcı kılan, keyifli, değerli, ışıklı anları sımsıkı yakalayın. Onları fark edin, vurgulayın, yoğunlaştırın, değerlendirin ve çoğaltın...
Mutlu yıllara...
Yazara Email Z.Oral@milliyet.com.tr