CUMHURİYET'in 75. kuruluş yıldönümü, düzenlenen etkinliklerle coşkulu bir biçimde kutlanıyor. Türk ulusu yekvücut (kimi fanatikler dışında) Mustafa Kemal Atatürk'ün eserini sahipleniyor ve geriye dönüşün olanaksızlığını tüm dünyaya ilan ediyor.
Ancaaak, büyük kurtarıcının Cumhuriyet'in temelini oluşturan ilkelerini toplum bireylerine ulaştırmakta takiyecilik yapan
devlet ve hükümet yetkililerine hala gereken dersler verilemiyor, verilmiyor. Siyaset madrabazlıklarına göz yumuluyor.
Aradan geçen üç
çeyrek asırdan bu yana
"LAİKLİK" kavramının tam anlamıyla vatandaşın bilincine yerleştirilmesinden çekiniliyor, konu sürekli olarak
"Din işleriyle devlet işlerinin ayrılmasıdır" şeklinde geçiriştirilmeye çalışılıyor. Oy potansiyellerinin düşmesinden ürkerek ilkenin derinliğine yansımasını engelleyen politikacıların artık maskelerinin düşürülmesi bekleniyor.
* * *
BAKIN Atatürk,
"laik" düşüncenin uygulamasını oluşturan fikirlerini çeşitli zamanlarda, devriminden önce ve sonra açık açık nasıl dile getiriyor, görüp utanmak gerekiyor.
"Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler memleketi olamaz. Ölülerden yardım ummak medeni bir topluluk için lekedir. Mevcut tarikatların gayesi kendilerine tabi olan kimseleri dünyevi ve manevi hayatta mesut etmekten başka ne olabilir? Bugün ilmin fennin bütün kapsamıyla uygarlığın göz kamaştırıcı ışığı karşısında filan ve falan şeyhin rehberliğiyle maddi ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların, Türkiye uygar topluluğunda var olabileceğini asla kabul etmiyorum.Ey millet iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir.
Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ayıraç vardır. Bu ayıraç ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, ulusun yüksek çıkarlarına uygun düşüyorsa, o kimseye sormadan bilin ki o şey dinin de istediği, hoş gördüğü şeydir. Eğer bizim dinimiz bu kadar akla, mantığa uygun olmasaydı, dinlerin en sonuncusu ve en eksiksizi olmazdı.
Bu yüzden Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyoruz.
Dinimizde bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da böyle inanıyorum. Sonra muhalif terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istikbalini veren bu millet içinde daha karışık, sun'i batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu caniler, bu acizler sırası geldikçe aydınlanacaklardır.
Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız. Kutsal ve tanrısal olan inanışlarımızı inan ve vicdan işlerimizi karışık ve değişik olup her türlü çıkarlarla hırsların belirdiği yer demek olan siyasetten, siyasetin bütün kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak ulusun bu dünyada olduğu gibi öteki dünyadaki mutluluğunun da gerektirdiği bir zorunluktur. Ancak böylelikle İslam dininin yüceliği belirmiş olur.
* * *
ARTIK Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar. İrtica fikirleri güdenler muayyen bir sınıfa dayanacaklarını sanıyorlar. Bu, katiyen bir vehimdir, zandır. Terakki yolumuzun üstünde dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz..."
İşte böyle... Siyasetçi efendiler, Musafa Kemal'in bu laiklikle ilgili söylemlerini
seçim meydanlarındaki kürsülerden seslendirme cesaretiniz var mı?
Hodri meydan... Laf cambazlıklarınız yeter... Kaçak güreşmeye paydos.
Yok öyle şey...