Dün akşamüstü. Saat 17.30. Arabanın içindeyim. Bir savaş meydanını andıran Taksim’den yavaşça geçiyorum.
Meydan gaz bulutunun altında, insanlar bulabildikleri her yere sığınmışlar. Tam Gezi Parkı’nın köşesinde, AKM’nin önünde yirmi polis duruyor. Ağızlarına bastırdıkları mendillerle on metre ötelerinden geçen iki genç kızı fark ediyorlar. Bir anda ne oluyorsa, akıllarından ne geçiyorsa o iki kızın üzerine gaz bombası atıyorlar. Tam ayaklarının dibine düşen o metal silindirden kesif bir duman yükseliyor.
Verebileceğim tek tepkiyi veriyorum: Kornaya yapışıyorum. Tıpkı arabalarının penceresinden koca pet şişeleri atanlara yaptığım gibi...
“Ne yapıyorsun kardeşim?” demenin sürücü’cesi bu. O korna sanki o yirmi polisin içinde bir şeyleri ateşliyor. Yüzlerinde maske olduğu için dudaklarını okuyamasam da gözlerinden çıkan o alevden anladığım kadarıyla söverek arabayı yumruklamaya, tekmelemeye başlıyorlar.
Bir yumrukla sol tarafımdaki ayna patlıyor. Bir yumruk ön cama, bir yumruk arkaya ve tekmeler sağa sola... Üzerime de gaz...
Bütün bunlar birkaç saniye içinde, duracak kadar yavaş bir hızla aralarından geçerken oluyor. Bir anda, saniyelik bir anda karar veriyorum. Duruyorum. Öyle ya, polisin bana bir itirazı, işlediğimi düşündüğü bir suç varsa bana iletmesini bekliyorum. Ama hayır. Tam da tahmin ettiğim gibi oluyor. Durduğumu gören polisler arkalarını dönüp gidiyorlar. Çünkü durup benimle konuşmaları demek hem onların hem de benim anonim olmaktan çıkmamız demek.
Yüzünde maske varken, kimse seni görmeyecekken ve emri büyük yerden aldığına kendini inandırmışken vurmak kolay. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Stanley Milgram’ın meşhur deneyini hatırlayın yeter. Ama Milgram’a bir ekim daha var. Koşan, yanından hızla uzaklaşan, dönüp gözlerinin içine bakmayacak birine vurmak da kolay. Tam da bu nedenle durup gözümü onlara diktiğimde yüzünü dönmeyen tek bir polis bile olmadı.
Eve geldim, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu açıp baktım. Birinci maddede şöyle yazıyor: Polis, halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Polisin istirahati dört gündür nasıl temin ettiğini biliyorsunuz. Benim malımı nasıl koruduğunu da biraz önce anlattım.
Canımla ırzıma mukayyet olmaktan başka çarem yok.
Kanunu kapadım, arabanın teknik servisini aradım. Aynanın fiyatı 730 TL’ymiş. Sigorta “Polis saldırısı diye bir kalemimiz yok” dedi.
Sorum şu: Faturayı Emniyet Müdürlüğü’ne mi göndereyim, Valiliğe mi?