İstanbul GEZİ OLAYLARINDA CAMİDE YARALILARA YARDIM EDEN DOKTORLAR SAVUNMA YAPTI

GEZİ OLAYLARINDA CAMİDE YARALILARA YARDIM EDEN DOKTORLAR SAVUNMA YAPTI

07.05.2014 - 14:53 | Son Güncellenme:

.

GEZİ OLAYLARINDA CAMİDE YARALILARA YARDIM EDEN DOKTORLAR SAVUNMA YAPTI

Gezi Parkı olayları sırasında Dolmabahçe'deki Bezmialem Valide Sultan Camii'nde yaralı eylemcilere yardım ettikleri iddia edilen iki doktor, davanın ikinci duruşmasında savunma yaptı. Doktorlar, “Biz yardım etmesek onlarca kişi hayatını kaybedebilir, sakat kalabilirdi. Aldığımız eğitim gereği görevimiz hiçbir fark gözetmeksizin müdahale etmek" dedi.
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen 255 sanıklı Gezi Parkı davasının ikinci duruşmasına 11 sanık ve çok sayıda sanık avukatı hazır bulundu. Sanıklar arasında Dolmabahçe'de Bezmialem Valide Sultan Camii'nde yaralı göstericilere tıbbi yardımda bulunarak 'Suçluyu övmek, dini değerleri aşağılamak ve camiye zarar vermek'le suçlanan doktor sanıklar İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzman öğrenci olan Sercan Yüksel ve İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı ihtisas süresini tamamlayan Erenç Yasemin Dokudan da yer aldı. Çok sayıda izleyicinin bulunduğu duruşmayı, İstanbul Tabipler Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez de ayakta izledi.
Sanıkların kimlik tespitlerinin, avukatlarının ise isim yoklamasının yapılmasının ardından savunmaların alınmasına başlandı. Hazır bulunan sanıklardan 4'ü bugün savunma yapmak için hazır olmadıklarını söyledi.
"VALLAHİ, BİLLAHİ, TALLAHİ…"
Duruşmadaki savunması esnasında, Gezi olaylarını duyduktan sonra sabaha kadar uyuyamadığını, sabah saat 08.00'de merakı nedeniyle Taksim'e gittiğini söyleyen sanıklardan Mustafa Gökoğlan, "Oraya benim gibi gelmiş bazı kişilerle sohbet ettik. Polis 4 kez sırt çantamı aradı. Polisin tazyikli su ve gaz sıkması nedeniyle oradan uzaklaştım. Bu sırada polis tarafından gözaltına alındım. Benim meydandan uzaklaşmama sebep, sıkılan gaz ve tazyikli suydu. Ancak şunu söyleyeyim, vallahi, billahi, tallahi bir eyleme katılmadım" şeklinde konuştu.
Sık sık Taksim'e gittiğini söyleyen Porihan Akdoğan, telefonunu şarj etmek için meydandaki bir büfeye girdiğini ifade ederek, "Taksim'de olan olaylardan haberim yoktu. Birden polis, büfenin dışında meydanda hiçbir uyarı yapmadan, tazyikli su ve gaz ile müdahalede bulundu. Gazdan etkilenen insanlar, çocuklar büfeye sığınmak zorunda kaldı. Bu sırada polis içeride bulunan herkesi gözaltına aldı. Beni de kolumu kıvırarak ve darp ederek gözaltına aldı" diye konuştu.
Sanık Akdoğan, migreni nedeniyle hastaneye tedaviye götürüldüğünü, gözaltında bulunduğu araç içinde çok bekletildikten sonra ifadesinin alındığını belirtti.
“POŞETTE SU VAR DEDİM GÖZALTINA ALDILAR’’
Kardeşi Porihan Akdoğan ile birlikte büfeye girdiğini belirten bir diğer sanık Lale Akdoğan ise polisin kargaşa çıkarmak için boş alana gaz sıktığını ileri sürdü. Sanık Akdoğan, "Elimde poşet vardı. İçinde ne olduğunu sordular. Su olduğunu söyleyince de 'Gel o zaman' diyerek beni gözaltına aldılar. İçinde su olan poşeti de beni gözaltına aldıkları aracın altına attılar” şeklinde ifade verdi.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzman öğrenci olan Sercan Yüksel hastanede 24 saat nöbet tuttuğunu, ardından akşama kadar genel cerrahi bölümünde görev yaptığını ve akşam saatlerinde evine gitmek için önlüğü ile hastaneden ayrıldığını söyledi. Cihangir'e gitmek üzere Taksim minibüsüne bindiğini belirten Yüksel, “Olay günü hastanedeydim, üzerimdeki doktor kıyafeti ile Çapa’dan çıktım eve gidiyordum. Taksim’e gitmek için sarı otobüslere bindim. Ancak olaylar nedeniyle sarı otobüsler güzergah değiştirmişti. Cihangir’e çıkmak için ara sokaklardan çıkılıyordu. Ancak polis ara sokakları da kapatmıştı. Ben de İnönü Stadının oradan geçmeye çalıştım. Stada yaklaştıkça kalabalığı gördüm. Etrafta gaz yoğunluğunun artığını hissettim. İnsanlar cami tarafına kaçıyorlardı. Camiye yaklaştıkça kaldırım üzerinde fenalaşan, başı gözü kan içinde olanları gördüm. Bazılarının gazdan çok etkilendiğini gördüm ve camiye doğru koştuklarını gördüm. Bazıları da yaralıları camiye taşıyordu. Yaralıların camiye taşındığını görünce hekim refleksiyle camiye girdim. Camiye girerken sivil görevli biri ayakkabılarımı çıkarmam gerektiğini söyledi ve çıkardım. Bir tarafta ayakkabı yığını bir tarafta da pansuman, nefes açıcı spreyler gördüm. İçeride yaralılar vardı ve birçok sağlık çalışanının yaralılara yardım ettiğini gördüm. Aldığım travma ve genel cerrahi eğitimi gereği yaralılara müdahale etmeye karar verdim. Cami kapısı sürekli açıktı. Yaralıların sayısı çık artınca acillerde kullanılan tiraj yaptım. Yani aciliyetine göre sınıflandırma yaptım. Daha sonra ağır olan hastaların hastanelere sevk edilmeleri için cep telefonuyla ambulansa haber verdim. Polisin gaz kullanmasına bağlı olarak caminin içi gaz ile doldu” ifadelerini kullandı.
Camide sigara ve içecek içildiği iddialarını reddeden Yüksel, “Cami çok kalabalık. İçeride gaz var. Sigara içilmesi mümkün değil. Ayrıca içeriye yiyecek içecek getirildiği iddia ediliyor. İnsanlar canından zaten endişe ediyor o esnada nasıl yiyecek düşünsün, kimse yiyecek ihtiyacı duymaz’’ dedi.
“MÜDAHALE ETMESEYDİK ÇOK ÖLÜM OLABİLİRDİ”
Ayrıca Yüksel, "Yaralı olan herhangi bir insan, esnaf ya da eylemci olsun bizim için bir önemi yok. Tıp eğitiminde hocalarımızın bize öğrettiği eğitim gereği, görevimiz herkese müdahale etmektir” demesi üzerine salondakiler tarafından alkışlanan Yüksel, “Biz müdahale etmeseydik çok ölüm olabilirdi, yaralıların uzuvları kesilebilirdi, solunum yetmezliğinden ölebilirlerdi. Cami müezzini polisle görüştükten sonra bizimle görüştü. Gece saat 03.00’tü. Müezzin gazın azaldığı, dışarının sakinleştiğini, içeriyi boşaltabileceklerini söyledi. Polis cami önüne kadar geliyordu, biz sağlıkçıların yaralılara müdahale ettiğimizi bildikleri için dokunmadı" şeklinde konuştu.
Aynı suçlama ile suçlanan diğer doktor Erenç Yasemin Dokudan da, "Sosyal medyadan Kabataş'ta çok sayıda yaralı olduğunu ve sağlık görevlilerine ihtiyaç olduğunu duydum. Ben de aldığım Hipokrat yemini gereği ve hekimlik refleksi ile yaralıların taşındığı camiye gittim. Önce az yaralı ve sağlık görevlisi vardı. Zaman geçtikçe yaralı ve sağlık personeli sayısı arttı. Yaralıları, önem derecesine göre sıraya koyduk. Durumu çok ağır olanlar için defalarca 112 acil sağlık yardım hattını aradım. Ancak yarım saat ya da bir saat kadar gecikme ile 2-3 ambulans geldi. Çok değişik branşlardan sağlık görevlisi vardı. Bu büyük bir avantajdı. Aksi halde çok sayıda can kaybı yaşanabilirdi" dedi.
Gece geç saatlere kadar camide yaralılara yardım ettiklerini söyleyen Dokudan, "Tıpkı deprem, sel gibi olağanüstü bir durumdu. Bize atfedilen suçlamalarda amacımızın suçluyu kayırmak, dini değerleri aşağılamak ve camiye zarar vermek olduğu söyleniyor. Amacımız böyle olamaz. Mesleki refleksimizle hareket ettik. Nasıl ki deprem ve sel gibi doğal afetlerde, yol kenarında fenalaşan birine ya da bir kaza durumunda refleks gösteriyorsak orada da aynı şekilde davrandık" ifadelerini kullandı.
"BU DAVA HİPOKRATA AĞIT DEĞİL, SELAMDIR"
Dokudan'ın, "Hakkımızdaki suçlamaları duyunca Tıp Fakültesindeki eğitimi yanlış mı öğrendim diye endişe ettim. Salonda hocalarım var. Yanlışım varsa düzeltsinler lütfen" sözü, salondaki izleyiciler tarafından alkışlarla karşılandı. Dokudan savunmasını, "Eğer yaptıklarımızı yapmazsak suç işlemiş olacağımızı öğrendik" diye konuştu. Sanık Dokudan savunmasını, "Bu davayı Hipokrat'a ağıt olarak değil, Hipokrat’a yeniden selam ve saygı şansı olarak görüyorum" sözleri ile tamamladı. Dokudan'ın bu sözleri de izleyiciler tarafından uzun süre alkışlandı.
Hazır bulunan tüm sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından duruşma, yarına ertelendi.
Öte yandan duruşma sonrası adliye önünde birçok sivil toplum kuruluşu bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Türk Tabipler Birliği Başkanı Özdemir Aktan, "Bugün içeride 200 kişi ile birlikte iki hekim arkadaşımız yargılanıyor. Aslında onlar kağıt üstünde yargılanıyor. Bugün burada yargılanan Türkiye’nin onuru, ülkenin insan haklarına olan saygısı. Yargılanan burada hükümettir, devlettir. Hekimlerimizin yaptıkları ile ilgili en ufak bir endişemiz yok. Doğru yapmışlardır. Bundan sonra da aynı şeyi yapmaya devam edeceklerdir. Bir çok arkadaşımız Gezi sürecinde yaralılara yardım ettiği için yargılanmaktadır. Maalesef ülkemizin imaj bu yargılamalarla gittikçe daha kötüye gidiyor’’ dedi.
Basın açıklaması yapan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Hekimoğlu ise, “Hekimlik yargılanamaz. Hekimliği yargılayanları tarih yargılayacaktır. Bugün Çağlayan Adalet Sarayında hekimlik yargılanmaktadır. Hekimliğin yargılanması insanlığın yargılanmasıdır. Doktor Erenç Yasemin Dokudan ve Sercan Yüksel’in şahsında yapılan bu yargılama Hipokrat’tan sonra 2000 yıllık yazılı ve pratik geleneği olan hekimliğin yargılanmasıdır. ‘Gezi olayları sırasında Bezmialem Valide Sultan Camii’nde yaralılara hekimlik yapan iki meslektaşımız Türk Ceza Kanunun 153/2 ve 283/1 maddelerini ihlal ettikleri gerekçesiyle yargılanmaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yaparken yaralanan göstericilere sağlık yardımları yaptıkları ve bu şekilde şüphelileri suç takibi yapacak mercilere bildirmedikleri gibi kanun hilafına olacak şüphelileri kayırdıkları, cami içerisinde yaralıların yaralarına göre üç kısma ayırdıkları, şüphelilerin cami içerisindeki ayakkabılıklarını ters çevirip tezgah gibi kullanmaya başladıkları suçlamaları ile 8 yıla varan hapis cezaları ve para cezası istemleri ile yargılanmaktadırlar” şeklinde konuştu.