Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pazar akşamı bütün Türkiye, Galatasaray- Fenerbahçe derbisine kilitlendi. Aynı gece, aynı saatlerde Lütfi Kırdar Konser Salonu’nda 90 dakikalık başka bir program vardı. İnanması zor ama konser salonu da aynı stat gibi hıncahınç doluydu. Tek bir boş koltuk bile kalmamıştı. 1 hafta önceden Biletix’den bilet almaya kalkışmış ve biletlerin çok önceden tükendiğini görmüştüm. İstanbul’da derbi gecesi bir klasik müzik konserinin ‘sold out’ olmasına doğrusu şaşırmıştım. Bahsettiğim tek gecelik bir program da değil, 3 günlük bir festival.
Evet, bildiniz, yılın derbisi gecesi Lütfi Kırdar’ı böyle dolduran, aldığı alkışlarla yeri göğü inleten kişi: Fazıl Say. Birçoğumuz onu yaptığı çıkışlarla yargıladı, sosyal medyada 165 kişinin retweet ettiği bir dörtlük yüzünden başına gelmedik kalmadı. Oysa Fazıl Say’ın kişisel görüşlerinden çok, bizi ilgilendiren müziği olmalıydı. Çünkü Fazıl Say Türkiye’den yetişmiş sayılı üstün yetenekten biri. Onun gibi kaç kişi var ki?

Yaşar Kemal de konserdeydi
Fazıl Say, Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmonu Orkestrası’yla sahneye çıkıyor. Önümde Yaşar Kemal ve eşi var. İzleyiciler arasında Zeynep Altıok’tan Hakan Ezer’e, Oya Başak’tan Şirin Payzın’a, Cem Erciyes’ten Yekta Kopan’a renkli bir kalabalık görüyorum. Fazıl Say, ‘Anadolu’nun Sessizliği’yle başlıyor. Sadece parmaklarıyla değil kaşıyla gözüyle de çalıyor. Onu izlemek de dinlemek kadar etkileyici. Bir yandan orkestrayı yönetiyor, bir yandan müziğini yapıyor ve müzikle birlikte kendi de kâh hüzünleniyor kâh eğleniyor.
24 yaşındayken bestelediği ‘İpekyolu’ konçertosuyla devam ediyor. Eserin son bölümü ‘Toprak Ananın Türküsü’nde anonim bir türkü olan ‘Ankara’nın Taşına Bak’ ezgisi var. İlk bölümün sonunda Fazıl Say çok alkış alıyor. 3 defa selam için sahneye geliyor.

Fütüristik müzik yapıyor
Kısa bir aradan sonra, bir bakıyoruz piyano yerinde yok. Programa daha dikkatli bakınca anlıyoruz ki, Türkiye prömiyeri yapılacak 2 eser de Fazıl Say bestesi ama Fazıl Say piyano çalmayacak. Önce ‘Panter’ başlıyor, Alman soprano Christiane Oelze şakıyor. Sonra beni asıl etkileyen ‘Universe’ var sırada.
‘Universe’ öncesinde Fazıl Say bir videoda ilham kaynaklarını anlatıyor. Fazıl Say’ın astronomiyle ilgili anlattıklarını, Big Bang, Cern ve gezegenler hakkında söylediklerini sabırsızlıkla dinliyorum. Sonunda video bitip de müzik başladığında işte o zaman tüylerim diken diken oluyor. Fazıl Say artık klasik müziği aşmış, fütüristik müzik yapıyor. Daha önce klasik müzikte kullanılmamış farklı enstrümanlar kullanıyor, örneğin Carolina Eyck theremin çalıyor. ‘Universe’ başka bir dünyayı anlatıyor. Bir Lars von Trier filmine de çok iyi bir müzik olabilir. Senfoni ayakta alkışlanıyor. Sonunda Fazıl Say sahneye geliyor, alkışlar devam ediyor dakikalarca. Bütün salon ayakta. Bu arada Galatasaray-Fenerbahçe maçı yeni bitmiş, sonuç 2-1. İzleyiciler arasında sevinenler de var, üzülenler de. Koyu Fenerbahçeli Fazıl Say’a bu alkışlar belki biraz moral oluyor.

18 Şubat’tan sonra da izlemek istiyoruz
Fazıl Say’ı izlerken karşınızda bir dahi olduğunu görüyorsunuz. Özel yetenekleri olan insanlara daha toleranslı davranılması gerektiğini düşünüyorum. Fazıl Say’ın her dediğine, her çıkışına katılanlardan değilim, ama böyle bir yetenek istediği çıkışı yapabilmeli. Aynı fikirde olmasak da ‘kişisel fikri’ deyip geçebilmeliyiz. Belli ki o böyle besleniyor, kendini soyutlamak yerine hayatın merkezinde olmak istiyor. Klasik müzik yapıyor diye futbolu küçümsemiyor. Fazıl Say’la uğraşanlar onu piyanosu başında izleseler eminim çok farklı düşünecekler. Ülkede parmakla sayılacak kadar az yetenek varken biz hâlâ Twitter’da paylaştığı dörtlükte kaldık. Yazık! Çok yazık! Umarım, 18 Şubat’tan sonra da Fazıl Say’ı Türkiye’de izleyebiliriz.