Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

70’lerde Stüdyo 54 günlerinden kalan şanını hatırlamayanlar, onu “Sex and The City”yle tanıdı. Jackie Kennedy’nin “first lady” gardırobuna da imza atan ABD’nin ilk süperstar moda tasarımcısı Halston’ın hayatını anlatan “Ultrasuede: In Search of Halston” belgeseli, herkesin izlemesi gereken bir hayat dersi

ZAMANIN iLERiSiNDE OLMANIN ZARARI

Son zamanlarda izlediğim en etkileyici biyografi, “Ultrasuede: In Search of Halston” (Ultrasüet: Halston’ı Ararken). Belgeselde, ABD’nin ilk süperstar moda tasarımcısı Halston’ın hayatı ve markasının yolculuğu anlatılıyor.
Halston’ı “Sex and The City”yle tanıyanlar da var, Stüdyo 54 günlerinden kalan şanını hatırlayanlar da... Jackie Kennedy’nin John F. Kennedy’nin ABD Başkanlığı ilan edilirken ve hatta Başkan Kennedy suikasta kurban gittiğinde de taktığı kutu şeklindeki şapkalarıyla da hafızamızda. Jackie Kennedy, “first lady” olduğunda efsane moda editörü Diane Vreeland ve Halston kendisi için birlikte bir gardırop hazırlıyorlar.

Haberin Devamı

Stüdyo 54’ün müdavimiydi
70’lerde Chanel, Givenchy gibi isimler moda dünyasında konuşuluyor ama dünyaca tanınan bir Amerikan moda tasarımcısı ya da markası yok. Halston çok yetenekli, önceden çizim yapmadan kumaşı yere atıp keserek meşhur tek omuzlu dikişsiz elbisesini tasarlıyor.
Halston’ın yeteneği kadar Stüdyo 54 geceleri ve yakın arkadaşları da çok konuşuluyor. Andy Warhol, Liza Minnelli, Tiffany & Co.’ya yaptığı tasarımlarla tanınan Elsa Peretti, dansçı Martha Graham en yakın çevresindeki isimler. Sabahlara kadar partileseler de Halston çok çalışkan ve titiz, sabah erkenden işinin başında oluyor.

Hızlı yükseldi, hızlı düştü
Zamanla markasını büyütüyor, parfümden kozmetiğe, halıdan nevresim takımlarına artık aklınıza gelebilecek her şeyde Halston imzası dikkat çekiyor. Parfüm şişelerini de Elsa Peretti tasarlıyor. Artık Halston’ın New York’un en lüks mağazası Bergdorf & Goodman’ın içinde kendi mağazası var. Halston, markasını yatırımcı bir gruba satıyor. Tabii kontrol yine kendisinde. Bu, o zamanlar için çok yeni bir şey.
Halston bununla da yetinmiyor, “Her Amerikalı benim kıyafetlerimi giymeli” diyor. Bunun için ABD’nin alt gelir grubuna hitap eden JC Penney ile bir anlaşma imzalıyor. İşte o zaman hızlı yükseliş bir anda tepetaklak oluyor.
Devir, modanın demokratikleştiği devir değil. Bergdorf & Goodman’dan alışveriş yapan müşteri, JC Penney’de markanın ucuz fiyatlara satıldığını görünce Halston almaktan vazgeçiyor. Bergdorf & Goodman anında Halston’ın butiğini kapatıyor, diğer markalara kötü örnek olmaması için.

Haberin Devamı

Çok kişiye ulaşmak istedi
Artık Lanvin’den Marni’ye lüks markaların H&M gibi uygun fiyatlı markalarla işbirliği yapmasına alışığız. Kendi koleksiyonlarından çok farklı da değil daha ucuz fiyatlara satılan koleksiyonları. Tasarımcılar da markalar da bu durumdan memnun. Nedeni basit, daha çok kişiye ulaşıyorlar.
70’lerde Halston’ın hedefi de buydu aslında, daha çok kişiye ulaşmak istedi, çevresindekiler ne kadar karşı çıksa da. Sonuç ise şimdikinden çok farklı oldu, hem çok müşteri kaybetti hem de Bergdorf & Goodman gibi önemli bir adresi.
Bir kez daha görüyoruz, vizyon ne kadar önemliyse, zamanın çok ilerisinde olmamak da önemli. Asıl başarı zamanın ruhunu yakalamaktan geçiyor. Daha önde gidince geriye Halston gibi kendi markasını kaybeden büyük bir moda ustası kalıyor.

Haberin Devamı

Kendi adını ve markasını kaybetti
Halston kendi markasını kaybediyor ama yine de yakın arkadaşlarına ve ailesine kıyafet tasarlamaya devam ediyor. Liza Minnelli’den Martha Graham Dance Company’ye yakınlarının sahne kostümlerini de tasarlıyor. Hatta bir ara yeni bir marka kurmaya niyetleniyor.
Kendi adını kullanamayacağını fark ettiğinde, olsun adını “Guess who?” (Tahmin edin kim?) koyarım diye düşünüyor. Ama ikinci markaya ömrü yetmiyor. AIDS yüzünden hayatını kaybediyor. Geriye müthiş bir stil, etkileyici bir başarı ve hemen akabinde öngörünün bile fazlasının zararlı olduğunu anlatan ani bir düşüş hikayesi bırakarak.
Fırsatınız olursa, bu belgeseli izleyin. İyi bir belgesel olduğu için değil, bir hayat dersi anlattığı için.