New York’un tahtına Washington mı oturacak?

Haberin Devamı

YURTDIŞI RAPORU

Hayır, asla! Benim gibi İstanbul’u Ankara’ya, büyük şehri küçük balıkçı kasabasına, New York’u ise dünyanın her yerine tercih edenlerin yukarıdaki soruya verecekleri ilk cevap budur! Ancak maalesef New York ve Washington’a ilişkin mevcut göstergeler bildiklerimizin tersini söylüyor.
Melis Alphan iki hafta önce gittiği New York’un, kriz nedeniyle nasıl “ölü toprağı serpilmiş, ruhsuz ve sessiz” olduğunu geçen hafta yazmıştı. Sinek avlayan restoranlar, 5. Cadde’deki boş mağazalar Melis’in ilk izlenimleriydi.

New York kan kaybetti
New York’un tahtına Washington mı oturacakİşin aslı bunlar buzdağının sadece görünen kısımları. Ekonomik kriz New York’u New York yapan finans, medya, reklamcılık ve emlak sektörlerini bu kez fena vurmuş durumda. Bu yıl çok sayıda New Yorklu işsiz kaldı, öyle ki tüm eyalette işsizlik oranı bir yılda yüzde 4.8’den yüzde 5.6’ya yükseldi. Aynı süre zarfında Washington’da ise istihdam oranında net artışlar kaydedildi!
İflas eden veya kapanma aşamasına gelen gazeteler bir yana, geçen ay Broadway’de bir günde tam 9 oyun perdelerini kapattı!
New Yorklular, “Manhattan’ın bar ve restoranlarında eski görkem kalmadı, artık bir kokteyl için 20 dolar ödeme devri geride kaldı” diyorlar.
Öte yandan Beyaz Saray’ın yeni sakinleri Obama’ların popülerliği nedeniyle eskisinden daha fazla ilgi odağı haline gelen başkent Washington’ın yıldızı; Barack Obama’nın yemin törenini izlemek amacıyla yüz binlerce Amerikalının kente akın etmesiyle daha da parladı.
Kriz cephesinde yenilgiye uğramış Wall Street mağdurlarının geleceği şimdi federal hükümetin insafına kalmış durumda. Artık sonradan görme Türk zenginleri için söylenen “kıroyum ama para bende” sözünün farklı bir versiyonunu Washington için söyleyebiliriz: “Sıkıcıyım ama para bende.”
Washington’ın tanınmış halkla ilişkiler danışmanlarından Michael Petruzello, “Artık güç oyunları anlamında her şeyin olup bittiği yer Wall Street değil, Washington! Para bizde, güç bizde, ünlü kişiler bizde. Tüm bankaların ve finans devi şirketlerin sahibi artık biziz. Ayrıca Obama’lar da bu gezegenin en çekici çifti!” diyor. Petruzello New York’la bir de dalga geçiyor: “Sanırım hiç uyumayan şehrin bir şekerleme yapmaya ihtiyacı var!”

YURTİÇİ RAPORU

Yemek programları zirve yaptı
Malum, iyi yemek yapmak ve şeflik tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de artık “trendy” bir hale geldi. Bizde de İngiliz “çıplak şef” Jamie Oliver gibi ünlü ve çekici şefler ortaya çıktı (Bakınız: Mehmet Gürs). Hatta şeflik o denli trendy bir meslek oldu ki en çok seyredilen Türk filmlerinden olan “Issız Adam” filminin baş kahramanı Alper’e de yaratıcısı Çağan Irmak “şeflik” mesleğini uygun gördü.
Bu trendden etkilenen TV’lerde de yemek üzerine yayımlanan programlar gitgide artmaya başladı. Seviyelisi, seviyesizi, kavga soslusu, gezi temalısı, konsepti ne olursa olsun artık her kanalda mutlaka en az bir yemek programı var.
Ancak bunlardan özellikle bir tanesi var ki ben dahil çevremde bir çok kişiyi cezbetmiş durumda. Vallahi, billahi kendi yazarımız diye söylemiyorum (hatta kendisiyle tanışmıyoruz bile); Vedat Milor’ün NTV’de yayınlanan “Tadı Damağımda” programı; benim gibi gurmelikten falan anlamayan insanları bile ekran başına kilitlemiş durumda.
Milor’ün en önemli özelliği İstanbul’daki restoranları gezerken buradaki tadları ve lezzetleri yurtdışındakilerle kıyaslaması. Ya da mesela bir yerde yediği bir pilava “Türklerin meşhur deniz ürünlü İspanyol paellasına cevabı” gibi yorumlar yapabilecek birikime sahip olması. Üstelik seçkinciler gibi ayırım yapmıyor; İtalyan resto-ranına da gidiyor, kebapçıya da. Denizden babam çıksa yerim misali, Milor neyi derse yerim arkadaş!

TIRIŞKA TREND
Gezi yazılarında artık “mavi ile yeşilin birleştiği nokta” klişesi kullanılmasın, maviden de yeşilden de nefret ettirdiler!