Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yönetmen Thomas McCarthy, bu hafta vizyona giren başrollerini Paul Giamatti ve Amy Ryan’ın paylaştığı ‘Kazananlar Kulübü/Win Win’le Amerikan bağımsız sinemasında kendisine bir yer edindiğini bir kez daha kanıtladı. Bundan önce ‘The Stati on Agent’ ve ‘The Visitor’gibi filmlerde
imzası bulunan McCarthy’nin görece düşük bütçeli, büyük bir stüdyonun baskısı olmadan, ticari film çekenlere göre özgür kararlar vererek çalışabildiği ‘bağımsız’ kariyerinden yola çıkarak, 2000’lerin dikkat çeken Amerikan bağımsız filmlerine göz attık




‘Sil Baştan / Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ (2004)

BAĞIMSIZLIK ÖZGÜRLÜKTÜR



Video klipleriyle tanınan yetenekli yönetmen Michel Gondry, dahi senaristlerden Charlie Kaufman ve dramatik bir rolde varını yoğunu ortaya koyan Jim Carrey’nin bir araya gelmesi, 2000’lerin en önemli filmlerinden birini yarattı.
Kadın erkek ilişkilerini bilim-kurgudan yola çıkarak işleyen filmde, Jim Carrey’in canlandırdığı Joel, eski sevgilisi Clementine’in (Kate
Winslet) yeni bir teknoloji sayesinde onu hafızasından yok ettiğini anlayınca, kendisi de aynı işlemi yaptırmaya karar veriyordu. Biz de filmin bir bölümünü Joel’in hafızasında ve Clementine’le ilgili anıları arasında geçiriyorduk. Filmi izlediğinizde neyse ki ortada dört dörtlük senaryoya ve Michel Gondry’nin yaratıcı hikaye anlatım yöntemlerine karışan büyük bir stüdyo yoktu diye düşünmeden edemiyorsunuz.


‘Küçük Gün Işığım/Little Miss Sunshine’ (2006)

Jonathan Dayton ve Valerie Faris’in yönettiği film, her biri ayrı telden çalan ve birbirleriyle geçinemeyen bir ailenin, bir çocuk güzellik yarışmasına gitmeye çalıştığı bir yol filmiydi. Michael Arndt’ın komediyle dramı iyi dengeleyen senaryosu, Toni Collette, Steve Carell, Alan Arkin gibi tecrübeli isimlerle, Abigail Breslin, Paul Dano gibi genç yetenekleri birleştiren oyuncu kadrosuyla bir araya gelince, o yılın en sevilen filmlerinden biri ortaya çıktı.


‘Akıl Defteri/Memento’ (2000)

Hafıza kaybından muzdarip bir adamın, karısını öldürdüğünü düşündüğü bir adamın peşine düşmesini anlatan, psikolojik gerilim ‘Memento’, hikayenin sonundan başına giden zorlayıcı kurgusu ve karışık hikayesiyle izleyicisine güvenen filmlerdendi. İzleyici de bu güveni boşa çıkarmadı ve ‘Memento’ kısa sürede yönetmeni Christopher Nolan’ı yıldızlığa yükseltti. Bu filmden sonra aralarında ‘Batman Başlıyor/Batman Begins’, ‘Kara Şövalye/The Dark Knight’ ve ‘Inception’ın da olduğu filmler çeken Nolan, Hollywood’un en başarılı isimlerinden birine dönüştü.



‘Donnie Darko’ (2001)

Kesinlikle hiçbir büyük stüdyonun çekmeye yanaşmayacağı kadar tuhaf bir filmdi. Zaman yolculukları, konuşan dev, ürkütücü bir tavşan, Ronald Reagan dönemi, psikolojik tedavi gören ergen Donnie Darko (Jake Gyllenhaal), okula yeni gelen kız ve dünyanın sonu derken, yönetmen Richard Kelly, 21’inci yüzyılın ilk kült klasiklerinden birine imza attı. Defalarca izlenme isteği uyandıran öyküsüyle, bunca karmaşanın içinde dokunaklı olmayı da başarabilen filmin yönetmeni Richard Kelly, ilk filmi ‘Donnie Darko’daki başarıyı bir daha yakalayamadı.


‘Juno’ (2007)

16 yaşındaki lise öğrencisi Juno MacGuff ’ın (Ellen Page) hamile olduğunu öğrenmesi ve bebeği doğurmaya karar vermesini anlatan film, genç senaristi Diablo Cody’e ‘En İyi Orijinal Senaryo’ dalında Oscar getirdi. Jason Reitman’ın yönetmenliğinde, karakterlerin iyi işlendiği sıcak bir film olarak dikkat çeken ve Juno’yu canlandıran Ellen Page’i yıldız mertebesine taşıyan film, ergen hamileliğiyle ilgili tartışmaların da fitilini ateşledi.