Cumartesi Beethovenfest’e partiyle uğurlandılar

Beethovenfest’e partiyle uğurlandılar

14.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beethovenfest’e partiyle uğurlandılar

Beethovenfest’e partiyle uğurlandılar





İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Öğrenci Senfoni Orkestrası yarın akşam Bonn’da ünlü Uluslararası Bonn Beethovenfest’de (Beethoven Festivali) 60 kişilik bir ekip olarak Türkiye’yi temsil edecek. Bu festival Beethoven’ın anısına her yıl yapılıyor ve festival yönetimi her yıl yalnızca bir öğrenci orkestrasını dinleyip, seçip davet ediyor. Bu hikayenin birinci bölümü...
Uzun zamandır New York’ta yaşayan piyanist Fazıl Say, günler süren uçak yolculuklarından bıkıp klasik müziğin vatanı olan Avrupa’ya daha kolay seyahat edebilmek için, bir süre önce İstanbul’a yerleşti. Say ailesiyle birlikte Teşvikiye’de Hüsrev Gerede Caddesi’nde çok güzel bir eve taşındı. Ve bu evin ilk partisini de çoğunu hiç tanımadığı bu başarılı öğrenciler için verdi.

Evde mini konser salonu
Say öğrencilerin başarısı şerefine verdiği partide kapıdan girenlere, kendisiyle ilgilenen herkese şöyle diyordu: "Burada Fazıl Say yok. Bu çocuklar için verdim ben bu partiyi. O kadar çok istedim ki". Geçen çarşamba gerçekleşen partiye Say dışında öğrenciler, konservatuarın onlarla birlikte Almanya’ya gidecek olan müdürü Prof. Dr. Meral Yapalı ve altı-yedi gazeteci katıldı. İstanbul’da benzeri pek görülmeyen, daha çok New York’ta rastlayacağınız türden bir partiydi bu. Tabii bunda Say’ın kendi zevklerine göre döşediği evinin etkisi büyük.
Görmeniz lazımdı. Say’ın evine gelenleri önce içki ve küçük kokteyl tabakları karşıladı. Buraya kadar her şey tamam. Alıştığımız türden özenli bir ev partisi. Biraz ilerleyince evin köpeği Paşa’nın kimseyi umursamadan dolaştığı bahçede devam ediyordu sohbetler. Bu da normal... Sonra birden salonun ortasında canlı müzik başladı. Orkestranın yaylıları bir müzik ziyafet çekti misafirlere. Kocaman bahçe, rüzgar esiyor, akşam üstü aydınlığında bir salon ve canlı klasik müzik. Sanki evde küçük bir baharfest düzenleniyor. Bizim konserlerde sessiz sedasız gördüğümüz öğrenciler meğer birbirlerini izlerken ne çok eğlenirmiş. Birbirlerini çok alkışladılar, çok desteklediler. Daha bitmedi tabii. Evin de, partinin de konserin de devamı var! Bir saat kadar sonra Say "Hadi çocuklar piyanonun başına" dedi ve hooop, Say’ın evinin küçük "konser salonu"na! İçinde iki basamaklı bir seyirci locası bile bulunan bu odanın ortasında Say’ın Bosendorfer piyanosu duruyor. "Misafir öğrenci"lerin arasından yaylı ve nefeslilerden oluşan küçük bir grup Say’ın kütüphanesinin önüne dizildiler ve birlikte bir konser daha verdiler!
Peki Bonn’da ne olacak? Festivali Prof. Dr. Yapalı anlattı. Bu 60 kişilik ekip organizatörler tarafından davet edildiklerinden, yani geçen şubattan beri çalışıyor. Hatta Yapalı’nın dediğine göre bu çalışmalar, yarına yani konser gününe dek de sürecek. Festivalde Beethoven’ın "Pastorale Senfoni"sini, Mozart’ın 23 no’lu Piyano Konçertosu’nu, Ulvi Cemal Erkin’in "Köçekçe"sini ve Özkan Manav’ın bir eserini çalacaklar. Manav festivalin bu yılki en iyi beste yarışmasını kazandı ve 5 bin dolarlık ödülün sahibi oldu.

Zubin Mehta da festivalde
Bu konserle ilgili çok ilginç bir detay daha var. Ramiz Malik-Aslanov tarafından yönetilecek orkestranın solistliğini Fazıl Say yapacak. "Nesi ilginç? Evinde parti bile verdi çocuklar için" diyorsunuz tabii. Ama konservatuar bu konserin solistinin kim olacağını bilmezken, hatta Prof. Dr. Yapalı’nın dediğine göre Almanya’da
burs alan bir öğrencileri solist olacak zannederken, festival komitesi Say’ı solist olarak istemiş.
Tabii İ.Ü. Konservatuarı öğrencileri Beethovenfest’in tek öğrenci orkestrası. 30 ülkeden ünlü sanatçıların katılacağı festivalin önemli konukları arasında Zubin Mehta, Martha Argerich ve Andrass Schiff de var. Bu yıl festivalin öğrenci konserleri bölümünde bir de yenilik yapıldı: Orkestra kampusu. İ.Ü. öğrencileri orada kaldıkları bir hafta boyunca Beethoven workshop’larına katılacaklar. Böylece bestecinin repertuvarını ünlü şefler eşliğinde etüt etme imkanı bulacaklar. Ardından da öğrendiklerini çeşitli provalarda gösterecekler.


DJ Shadow’un (Adı "gölge" anlamına geliyor) Londra’nın ünlü şirketi Mo’Wax için 1993’te çıkardığı "In / Flux" adlı single pek çoklarına göre trip hop’ın doğuşu anlamına geliyor. Ama Shadow kendisini Portishead, Massive Attack ve Tricky ekolünden ayırıyor. Çünkü o aslında tam bir hip hop’çı. Hip hop’ın yalnızca "rap" demek olmadığını bilenler Shadow’un albümlerini dinleyince bunu anlayacaklar zaten. Shadow Mo’Wax’le çalışırken U.N.K.L.E., DJ Krush ve Octagon gibi isimlerin albümlerine parçalar yaptı.
İlk albümü "Endtroducing" 1996’da çıktı. Müzikte bir dönüm noktası olarak eleştirmenlerce göklere çıkarıldı. Hâlâ 20’lerinde olan Amerikalı DJ, bu yılın en iyi albümlerinden olan ikinci albümü "The Private Pressöte inanılmaz teknik üstünlüğünü yine gösteriyor. "Vinyl delisi" lakabıyla anılan Shadow’un albümü enstrümantal hip hop’ın köklerini yeniden keşfediyor. Onun için her şey "sampling" (örnekleme) demek. Albümde bu şekilde kullanılmış 60’ların İngiliz saykodelik gruplarının, 70’lerin funky müzikleri ve hatta 80’lerin Van Halen gitarlarına bile rastlayabilirsiniz. Hip hop’ın eski okul "scratch" teknikleri ve orglar, Sun Ra’dan esinlenen avangard sound’lar da bir arada.
Albümün patlayan single’ı "Six Days"i duymuş olabilirsiniz. "Tomorrow never comes until it’s too late..." nakaratıyla akıldan çıkmayan bu büyüleyici şarkının, şahane klibini ünlü yönetmen Wong Kar-Wai -parçayı dinleyince mutlaka klibi mutlaka kendisi çekmek istemiş çekti. "Six Days" gibi "Giving Up the Ghost" da öyle. İnsanı hipnotize eden "Fixed Income", tam hip hop geleneğine uygun bir "kes yapıştır" parçası olan, scratch’lerle dolu "Walkie Talkie", iki parça uzunluğundaki süresi boyuncu muhteşem bir atmosfer yaratmayı başarabildiği "Mongrel Meets His Maker", U.N.C.L.E için yaptığı "Right Thing" ve "GDMFSOBönin birleştiği dokuzuncu parça, tam 80’ler havası taşıyan "Monosylabik" ve "You Can’t Go Home Again", MC Lateef’in çok güzel bir bas üzerine çalıştığı "Mashin’ On The Motorway"i art arda, bu müziklerin içinde kaybolup giderek dinleyebilirsiniz. Albüm adı gibi biraz "private / özel" aslında. Müziği çok büyük beklentilerle dinleyen marjinal müzik dinleyicisi için. Kaçırmayın. Unutmadan küçük bir not: Yakında DJ Shadow bir Pozitif organizasyonuyla İstanbul’da olabilir.

Quentin Tarantino’nun "Rezervuar Köpekleri" ve "Ucuz Roman" filmlerinden sample’lar kullanılarak yapılan "Scooby Snacks" 1996’da hit olmuştu. Bir banka soygununun hikayesini anlatan bu şarkı o yaz her yerde çaldı. Fun Loving Criminals böyle patladı. Gerçekten yer dar, açıklaması zor şimdi ama "New York cool" denilen bir şey vardır. Ve sanki bu deyim Fun Lovin’ Criminals elemanları, özellikle de tüm zamanların en karizmatik solistlerinden Huey için uydurulmuştur sanki. Hitleri o günden beri bitmedi. Şimdi "King of New York" (aynı isimli klasik filmi de hatırlarsınız tabii), teknede ayakkabı ile adam dövme sahnesi ve sayısız güzel kızlı eğlenceli video klibiyle "Loco", unutulmaz Climax Blues Band cover’ı "Couldn’t Get It Right" (Gerçekten siz bu şarkıyı bir dinleyin sonra konuşalım!), "hayatımın en şahane kızını bir gay gecesinde buldum" şarkısı "Bump", "Korean Bodega", "The Grave and the Constant" ve "The Fun Lovin’ Criminal", hepsi "Bag of Hits" bu albümde. Ve tabii ki Barry White’a saygılarını sundukları ("Barry White hayatımı kurtardı ve Barry White hayatını kurtardı. Ve belki de Barry White karınla seni yeniden bir araya getirdi.") "Love Unlimited" da... Albümü alın, sonra da televizyonda, bir yerlerde "dünyanın tüm gece kulüplerine yanında dünyanın en güzel kızı, omuzunda havalı gangsta pardösüsü ile bodyguard’ın sırtına şöyle bir dokunarak girecek tek adam" Huey’i yakalamaya bakın.