Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Güney Kore ve Türkiye, arada binlerce kilometrelik mesafe ve dili, dini, etnik kökeni çok farklı ülkeler olsa da, özünde birbirine çok yakınlar.
Tanıdıkça ortak noktalarımızın sayısı daha da artıyor. Özgürlük mücadelelerinde Türk askerinin kendilerine destek olmalarını hâlâ unutabilmiş değiller.
Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde, bir anda gözlerinin içi gülüyor, saygıları daha artıyor ve hemen ardından biz zaten kardeş ülkeyiz diye söze başlıyorlar...
Milattan öncesine dayanan binlerce yıllık tarihleri, sadece kendilerine özgü alfabe ve dilleri, yerle bir olan bir hanedanlıktan modern bir cumhuriyetleri ve en önemlisi de Samsung, Hyundai, LG gibi dünyaca ünlü markaları var.
Her ne kadar şu an için zorda olsalar da, dünya gemi sanayiinde söz sahibi ülkelerden biri. Çelik sanayiinden nükleer santrallere, inşaat sektöründen elektroniğe giderek ivme kazanıyorlar...
1950’li yıllarda Türkiye ile neredeyse aynı koşullarda yola çıkmışlar. Onlar da bizim gibi savaş yorgunu bir ülkeydi.
35 yıl süren Japon işgalinden sonra toparlanmaları, bizde de olduğu gibi Amerikan yardımlarıyla başlamış.
1961’de onlarda da askerler yönetime el koymuş.
Askeri darbe kavramını özellikle kullanmıyorlar.
15-20 yıl öncesine kadar bizde de söylendiği gibi hâlâ devrim diyorlar.
Şu andaki ilk kadın başkanları Park Geun-hye’nin babası Park Chung-hee, 1961 askeri “devrim”iyle yönetimi ele geçirmiş ve 16 yıl ülkeyi yönetmiş.
Kendisini diktatör olarak tanımlayanlara karşı çıkanlar, “O dönemin koşullarında, eğer öylesine çok sıkı çalışma koşulları oluşturulmasaydı, bu ekonomik mucize gerçekleşmezdi. Bugün gurur duyduğumuz dünya markaları, o günlerin eseri” diyorlar.
Bugünkü Güney Kore, demokrasiyi artık fazlasıyla özümsemiş bir noktada. Hemen her gün yeni bir protesto yürüyüşüyle karşılaşıyoruz.
Güçlü bir başkan var ama meclis de bir o kadar güçlü.
Örneğin, iki yıl önce ülkeyi acılara boğan büyük bir deniz kazası sonrasında, yeterince önlem alınmadığı gerekçesiyle eleştirilen başbakan istifa etmek zorunda kalmış...
G. Kore’nin yüzölçümü bizim yedide birimiz kadar, giderek azalan nüfusu da 50 milyon. Kişa başına düşen milli gelir ise 26 bin dolar.
Eğitim sistemi!..
Güney Kore eğitim sistemi, ABD Başkanı Obama’nın da sık sık örnek gösterdiği eğitim modellerinden biri.
İlk, orta ve lise eğitiminde okullaşma oranı yüzde 100’e yakın, üniversitede de yüzde 80’lerin üzerinde. Sınav yarışı bizdekinden de çılgın.
İyi liselere ve iyi üniversitelere girmek olmazsa olmazların başında geliyor.
İyi bir eğitim aileler için adeta onur meselesi.
Çocuklarının iyi bir eğitim alması için her türlü fedakârlığı yapıyorlar.
İntihar oranlarında, Japonya’dan sonra ikinci sırada olması biraz da bu yüzden.
2013’te başlatılan “Mutlu Eğitim” seferberliğinin altında yatan da intihar oranlarının yüksekliği. Seferberlik işe yaramış. Yeni hedefleri, her öğrencinin, en iyinin peşinde koşma yerine, kendi ilgi ve yeteneğine göre bir eğitim alması ve o alandaki hayallerini gerçekleştirmesine olanak sağlanması...
Obama’nın her Amerikalıyı üniversiteli yapma hayali, sonradan ne kadar revize edilse de hep eleştirildi. Güney Kore de şimdi herkesi üniversite mezunu yapmanın hiç de akıllıca olmadığını görmüş olacak ki yerlerde sürünen mesleki eğitime ve ara insan gücü yetiştirmeye daha fazla ağırlık vermeye başlamış. Çünkü bizde olduğu gibi üniversite mezunu işsizlerin sayısı giderek artmaya ve huzursuzluk yaratmaya başlamış!..
Özel okul cenneti!
Güney Kore’de üniversiteler hariç, diğer okullar hâlâ açık.Bir aylık yaz tatilleri varmış ama iki büyük ara tatilleri bulunuyor...
Öğretim süresi, 190 ile 220 gün arası; eyaletten eyalete değişiyormuş.
Okullar sabah 9, akşam 15.30 arası eğitim yapıyor ama akademik, kültürel ya da sportif etkinlerle akşamın ilerleyen saatlerine kadar devam ediyormuş.
Öğretmenler için eskiden Tanrı’dan sonra en önemli kişiler denirmiş. Hâlâ en iyi öğrencilerin tercih ettiği, en yüksek maaşlı mesleklerden birisiymiş.
Üniversitelerin yüzde 80’i, liselerin yüzde 40’ı, ortaokulların da yüzde 20’si özelmiş. Savaştan sonra, devlet bütçesi kısıtlı olduğu için sanayide olduğu gibi eğitimde de özel sektör özellikle teşvik edilmiş.
Yabancı okul zincirleri yok ama bir kısıtlama da yokmuş. Öğretim dili Korece.
Üniversitelerde yüzde 10, 20, 30 oranında İngilizce eğitime izin veriliyormuş.
Dershane cenneti denilen bir ülke konumunda. Sınav yarışı sektörü iyice güçlendirmiş. Yasayla olmasa da okul içi başarıyı öne çıkaran düzenlemelerle, dershanelere olan ilginin azaltıldığı söyleniyor.
Güney Kore’de hangi parti iktidara gelirse gelsin, eğitim en öncelikli birkaç konudan birisiymiş ve böyle olmaya da devam edecek diyorlar.
Devlet davetlisi olarak gittik ama nereye gideceğimize ve kimlerle görüşeceğimize biz karar veriyoruz. Çok yoğun görüşmeler ve geziler yapıyoruz, bunları da sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Özellikle de çok renkli olan sosyal yaşamlarını...
Özetin özeti: Güney Kore, ülkenin kalkınmasına yönelik bir eğitim modelinden kişi odaklı bir eğitime dönüşüm içerisinde. Birinciyi başarmışlar, bakalım ikincisini de başarabilecekler mi?..