Kültür Sanat Bundan sonra aşk düşünsün!

Bundan sonra aşk düşünsün!

10.12.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Aslı Tohumcu, “Aç Koynunu Ben Geldim”de destansı bir aşk hikâyesi anlatıyor. Yazar, “Dünyayı kurtaramayacağımı anlayınca kendimi kurtarmaya davrandım sanırım” diyor.

Bundan sonra aşk düşünsün

Ümran Avcı - Romanlarında erkek şiddetini, kadınların uğradığı türlü haksızlıkları konu alan Aslı Tohumcu, bu kez bir aşk hikâyesi ile karşımızda: “Aç Koynunu Ben Geldim”.  Anlatılan Rüya ile Mutlu’nun kimseye nasip olmayacak tutkulu sevdaları. Hikâye, namı Bursa’dan Ankara’ya ulaşan hançer ustasının elinden çıkma birinin sapına toprak, diğerininkine ateş işlenmiş iki hançer ile başlıyor. Yanlış bir büyü sonucu birbirine bağlanan iki hançer, bir hırsız marifetiyle birbirinden koparılınca olaylar da peş peşe geliyor. Göksel bir etki ile hançerin bir sahibi Rüya, diğeri de Mutlu oluyor. Böylece iki âşığın ortak kaderi onlar doğmadan yıllar önce yazılıyor. Biri aile içi cinsel istismar bebeği olduğu için yarı beline kadar mezarlığa gömülen ve ruhsal ebeveynleri ile büyütülen Rüya, diğeri dünya nimetleri ile yetişen, haritacılık öğrenip pek çok memleket gezen Mutlu. Aslı Tohumcu ile hacmi küçük, meselesi büyük romanı üzerine konuştuk.

Haberin Devamı

İçinde feminist ve toplumsal meseleler olsa da farklı bir dil ve tarzda, büyülü gerçekçi bir roman “Aç Koynunu Ben Geldim”. Dünya dertlerinden yorulduğunuzu söylemiştiniz. Bu yüzden mi aşka sığındınız?

Aşka değil de gerçekleri aynalayan bir yazarlıktan daha yaratıcı bir yazarlığa sığındım diyelim. Dünyayı kurtaramayacağımı anlayınca kendimi kurtarmaya davrandım sanırım. Aşk romanı yazmamı da editörüm önerdi aslında. Başta, ben ne anlarım aşktan diye düşündüm. Derken anladığıma karar verip gönlümden geçen aşkı yazdım. Rüya ve Mutlu bana eşsiz bir mutluluk verdi, onlarla bu yolculuğa çıkmak hayatımın en güzel deneyimlerinden biriydi. İkisiyle yıllar içinde ileri geri, bir coğrafyadan öbürüne, bir olaydan diğerine salınmak. Hele aşklarına tanık olmak! Hiç bitmesin istedim yazarken. Okuyanlara da geçer bu mutluluk umarım. Bundan sonra aşk düşünsün! 

Haberin Devamı

Kitapta türlü aşk tanımları var. En çok şunu sevdim: “Aşk, edebiyatta zevklerin ortaklığı kadar karşısındakini başka rüyalara çekebilme becerisinden başka nedir ki?” Sizin tercihiniz hangisi?

Seninkini görüyor ve artırıyorum. “Ötekinin ağzında, iki dudağının arasında kaybolmak, ondan başkası tarafından bulunamamak.” Karşındakinin zihnindeki patikalarda dolaşmak, birlikte gönüllü olarak kaybolmak o patikalarda. Ki benim alıntıladığım kısımla seninkini ayrı düşünmek mümkün değil gibi. O patikalar değil mi bizi başka rüyalara çeken!

Anlatıcı; “Hikâye aktarmaktaki zevkimiz ve amacımız, belirli olaylara dikkat çekerken belirli olayları ihmal etmemek değilse nedir?” diyor. Katılıyor musunuz?

Tabii, zaten romanın akışında açtığım parantezleri açıklamak için kurduğum bir cümle o. Rüya’nın tecavüz sonucu doğmuş bir bebek olması gibi romanın sağından solundan görünen bildik Aslı Tohumcu dokunuşlarına selam niyetine. O kadar da kör olmadı gözümüz aşktan demenin bir yolu belki. Ama tabii anlatıcı şunu da diyor romanda: “Bu anlatıda korkunç bir yan bulamayacaksınız. En azından bariz şekilde”. Bu iki cümlenin de altına ayrıca imzamı atarım.

Haberin Devamı

Nobel hangi yazara gider?

Anlatıcı, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü ilk ve son kez kucaklayacak Türk yazar olduğunu söylüyor. Böyle mi düşünüyorsunuz siz de?
Rüya’nın adını koyduğumda, Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”taki Rüya’sı benimkini ezmesin istedim ünüyle. Bunu da Orhan Pamuk’a Rüya karakteri için ilham verenin benim Rüyam olduğunu, benimkinin ilk ve esas Rüya olduğunu kurgulayarak yaptım. Tatlı bir şaka oldu bence. O Nobel yorumu da aynı şekilde işin şakası ama tabii insan merak ediyor, garibanın yüzü kaç kere güler?! Açıkçası benim Nobel’im olsa onu Nezihe Muhiddin’den Füruzan’a, Tomris Uyar’dan Peride Celal’e, Sevgi Soysal’dan Selçuk Baran’a, hangi şahane kadın yazarımıza vereceğimi şaşırırdım.

 Romanda İrfan Yalçın ve Tayfun Pirselimoğlu’na selam var. 

İrfan Yalçın, Burcu Aktaş sayesinde keşfettiğim bir yazar. Adını anınca dilim tutuluyor resmen. Bu yüzden ona selam yollamak, bilmeyen okuyucuya bir hediye vermek istedim. Belki merak eder, tanışırlar edebiyatıyla. Tayfun Pirselimoğlu sevgimi de bilen bilir. Ömrüm ve sabrım yeterse “Kayıp Şahıslar Albümü” ile (onun yeni yazımı) “Kerr”’e bir kardeş yazmak isterdim mesela.