Pazar Edebiyat hocamızın ölümü

Edebiyat hocamızın ölümü

28.11.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Uygar bir ülkede pek çok kuşağı yetiştiren Bahri Miyak gibi bir hoca, hizmet ettiği okuldaki bir cenaze töreniyle camiye ve kabristana uğurlanır. Ne yazık ki bizde böyle bir adet yok

Edebiyat hocamızın ölümü

Şahsen tarih öğrenimimde bu okuldaki hocaların payı büyüktür. Bahri bey divan edebiyatı hakkında ne düşünüyordu bilmem ama onu ciddiyetle öğretti. Birinci sınıfta aruz ve hece vezinlerini öğrenmiştik. İçimizden biri aruz vezniyle şiir bile yazmıştı. Sadece o kadar mı? Fransız edebiyatı hakkında ek dersler veriyordu; o tatlı dilin ve edebiyatın düşkünüydü ve galiba hayatının sonuna kadar kendi mesleğinin yanında onu öğrenmeye ve öğretmeye devam etti. Yanılmıyorsam Devlet Operasına ve Senfoni Orkestrasına üye olan iki kız çocuk yetiştirmiştir. Uygar bir ülkede kuşakları yetiştiren böyle bir hoca, hizmet ettiği okuldaki bir cenaze töreniyle camiye ve kabristana uğurlanır. Bizde bu adetler nerde? Bizim Atatürk Lisesinde de böyle adete rastlamadım. Ankara Atatürk Lisesi de bütün Anadolu vilayetleri gibi 19uncu yüzyılın son çeyreğinde Ankarada "idadi" olarak kurulan eğitim ocaklarındandır. Anadoluda maarifin geliştiği Sultan Abdülhamit dönemine ait eserlerdendir. Başkent olduktan sonra Ankara Erkek Lisesi olarak anıldı ve büyük Atatürkün ölümünden sonra da onun adını aldı. 1933ten sonra Avrupanın yaşadığı facia ortamında aydın mülteciler Türkiyeyi doldurdu. Ankara Atatürk Lisesini bugünkü İhtisas Hastanesi ve Numune Hastanesi arasındaki bölgeden taşıyıp yeniden inşaya karar verdiklerinde, bu iş ünlü mimar Bruno Tauta emanet edildi. Talih yüzyılın bu ünlü mimarını Türkiyeye sürüklemişti ve onun bu topraklarda yarattığı iki ünlü eser Ankara Atatürk Lisesi ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde ömrümü geçirmek de bana nasip oldu. İçiyle ve dışıyla bu kadar güzel ve kullanışlı iki eser az görmüşümdür. Bir zamanlar bu iki kurum da hem hocaları hem talebeleri itibarıyla aynı mükemmellikteydi; mesela hümanist gymnasiumun karşılığı olarak bu okulda ku Bahri Miyak Devlet Konservatuvarının ve Ankara Atatürk Lisesinin edebiyat öğretmeniydi. Aynı lisede Fevziye Abdullah Tansel, Hicran Aktürk, Şevket Bohça, Rukiye Kömürcüoğlu, Orhan Dengiz gibi edebiyat, tarih, coğrafya hocaları da vardı. Doğrusu Avusturya Lisesinden Ankaraya nakil olduğum vakit bu okul beni çok etkilemişti. Saydığım hocaların arasında dünya görüşü farklılıkları vardı. Bu bir sır değildir. Çünkü bazıları farklı partilerden milletvekili de, bakan da oldular. Ama hepsinin ortak bir yanı vardı, işlerini iyi yaparlardı, yani öğrenciyle uğraşırlardı. Bu sadece derslerini ciddiyetle vermekle sınırlı değildi, kol çalışmalarını da aynı ciddiyetle yürütürlerdi. Edebiyat hocalarının teşviki ile Ankara Atatürk Lisesi, Devlet Konservatuvarına, dolayısıyla tiyatro ve operamıza az adam göndermemiştir. rulan Latince bölümünde Gazi Yaşargil gibi ünlü cerrahımız ve İlhan Akipek gibi hukukçumuz yetişmiştir. Benim zamanımda Latince Türkiyedeki genel eğilime uyarak seçmeli yardımcı ders derecesine indirilmişti. Hep söylerim cumhuriyetin gençliğini yetiştirecek Ankara Atatürk Lisesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Fen Fakültesi, Ankara Kız Lisesi bina olarak acımadan para harcanan başkentteki bakanlıklardan bile daha görkemli, mimari değeri yüksek yapılardı. Ankara Atatürk Lisesinin Bahri Miyak, Hicran Aktürk, Fevziye Abdullah Tansel gibi edebiyat hocaları ve gayet kuvvetli fen ve doğabilim hocaları vardı. Benim okuduğum yıllarda Atatürk Lisesi sadece Ankaralı bürokrat çocuklarının değil, sınıflarda tek tük de olsa gecekondulardan gelenlerin de yetiştirildiği bir kurumdu. O zamanki Türkiyenin havası öyleydi, Allah için bu öğrenciler arasında bir toplumsal gerilim söz konusu bile değildi. Tiyatro kolu çalışmaları mükemmeldi, Kenan Işık da onlardan biriydi. Daha önce de Kartal Tibet, Ülkü Ülkümen gibi aktörler burdan geçmişti. Bahri Miyak hoca olgun ve talebelerini sabırla yönlendiren bir tiyatro kulübü yöneticisiydi. Bir ara bu lisenin, yani Bruno Tautun okul olarak yaptığı yerin bazı başkaları gibi özel şirketlere devredilmesi için bir mevzuat hazırlanmış. Okul da bilmem nereye taşınacaktı. Milli Eğitim Bakanlığındaki kadroların tuhaf bir tutumu var. Deniz sahilinde veya güzel binada okul tutmayı haram sayıyorlar. Ya şirket merkezi ya da otel yapmak niyetindeler. Bu görgüsüzce işbilir tutuma dur demenin zamanı gelmişti. Nitekim Tanrının hakkı Tanrıya cumhurbaşkanının hakkı cumhurbaşkanına; Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Anayasa Mahkemesi bu gelişmeye dur dediler. Her okul mezununun paraya ve vakte acımadan eğitim gördüğü ocağa sahip çıkması lazımdır.