Pazar "İstanbul için heyecanlanıyorum"

"İstanbul için heyecanlanıyorum"

25.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü sinema yönetmeni, oyuncu, yazar ve kendi deyimiyle "hobi olarak" klarnet çalan Woody Allen 29 Aralık'ta Lütfi Kırdar'da cazseverlerle buluşacak. Allen: "İstanbul Avrupa turnemin en önemli duraklarından biri. Ailem de ben de İstanbul'u göreceğimiz için heyecanlanıyoruz, sabırsızlanıyoruz"

İstanbul için heyecanlanıyorum

axpaz021.jpg New York'ta haftada bir gece birlikte çaldığı grubu New Orleans Jazz Band ile Avrupa turnesine çıkan Allen'ın Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'ndaki konseri, AK Emeklilik sponsorluğunda İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından gerçekleştiriliyor. Konserin biletleri 14 Kasım'da satışa çıkmış ve 6 saat içinde tükenmişti.Allen, Avrupa turnesi öncesinde sorularımızı yanıtladı: Ünlü sinemacı Woody Allen 29 Aralık'ta İstanbul'da cazseverlerle buluşacak. Allen'ı yazar, yönetmen ve oyuncu olarak kitaplardan ve beyazperdeden bilenler, bu kez onun klarnetiyle tanışacaklar. Çok teşekkür ederim. Öncelikle, size nice yıllar... Bu ay 70 yaşına bastınız. Hayır, değil. Doğrusu çok eğleniyorum. Caz yapmayı çok seviyorum. Biliyorsunuz, New York'ta her pazartesi gecesi çalıyorum. Bazen de turneye çıkıyoruz. Bu kez tesadüfen "Match Point" filminin Londra ve Roma'daki açılışı sırasında, turne nedeniyle ben de orada olacağım. Bu mutlu raslantı sayesinde hem caz çalacağım hem de yeni filmimin promosyonunu yapacağım. Cannes'da büyük övgü toplayan "Match Point" (Maç Sayısı) filminiz ABD'de ve Avrupa'da bu ay gösterime giriyor; bir yandan da caz orkestranızla Avrupa turneniz var. Pek de öyle 70'ine gelip de yavaşlayan birinin hayatı değil bu! Evet ama unutmasınlar ki klarnet benim için sadece bir hobi. Yoksa ben çok kötü bir klarnetçiyim. İnsanların klarnetimi dinlemeye gelmesinin nedeni de, aslında beni filmlerimden tanımaları. Dinlemeye gelenler fazla bir beklenti içinde olmasınlar. Zira beni filmlerimden sonra bir de karşılarında klarnet çalarken görmekle yetinmeleri gerekecek. "Match Point" Türkiye'de şubatta gösterime girecek. İstanbullular da yeni filminizden önce, sizi görüp klarnetinizi dinleme şansına sahip olacaklar... Kuşkusuz arada bir bağ var. Ben caz tutkunuyum, aynı zamanda da klasik müzik ve opera hayranıyım. Müziği, filmlerimde bir anlatım aracı olarak kullanıyorum. Örneğin, "Match Point"te arka planda hep opera var. Caz çalmayı da çok seviyorum. Kulağım iyi değil ama müzik aşkım ve bunun verdiği coşku ile durumu kurtarıyorum. Yine de hayattaki asıl yeteneğimin müzik olmadığı kesin. Caz çalarken kurduğunuz iletişim, sinema izleyicisiyle kurduğunuz iletişimle bir yerde örtüşmüyor mu? "Siyaset yüzeysel bir mesele" Aklıma gelen tek neden, gençken Avrupa sinemasından çok etkilenmiş olmam. Sinemacılığa başlarken, en çok sevdiğim filmler hep Avrupa yapımıydı. II. Dünya Savaşı sonrasında ABD'de gösterime giren Avrupa filmleri, o zamanın Amerikan filmlerinden çok daha üstündü. Her birini tutkuyla izlediğim bu filmlerdeki ritmin ve duyarlılığının kanıma karıştığını söyleyebilirim. Tıpkı cazın insanın kanına karışması gibi. Nasıl belli müzisyenleri sever, onları tekrar tekrar dinler ve sonra siz de biraz onlar gibi çalmaya başlarsanız, nasıl onları içinizde hissederseniz, ben de Avrupa filmlerini izleye izleye Avrupalılaştım. Asıl yeteneğinize dönersek, "Amerikalı sinemacıların en Avrupalısı" sayılıyorsunuz. Nereden geliyor bu Avrupalılık? Bence siyaset yüzeysel bir mesele; insanlığın durumunu gerçekten etkileyen bir şey değil. Ben insanlar arasındaki sorunlarla, varoluşsal, dinsel meselelerin insan ilişkisine etkisiyle ilgiliyim. Sinemaya ilk başladığımda, ABD'deki siyasi sorunlar üzerine filmler yapsaydım, bu filmler bugün çok eskimiş, zamanın gerisinde kalmış olurdu. Siyasi sinema ilk başta insana büyük heyecan verse de, aradan zaman geçip o konular gazete manşetlerinden düştüğünde, 10, 20, 30 yıl sonra artık çok da ilginç olmamaya başlıyor. Örneğin, okullarda ırk ayrımcılığının kaldırılması ya da sendikalaşma hareketi gibi konular yıllar içinde eskimeye mahkumdu, öyle de oldu. Gelip geçici konular bende merak uyandırmıyor. Bir süre önce "Her siyasi olay gibi 11 Eylül'ün de tarih içinde unutulup gideceğini" söylediniz. Sizi siyasi sinemadan uzak tutan bu inanç mı? Kitlesel duyguları yadırgarım. Kolektif suç kavramını da kabul edemem. Bush yönetimini herkesten çok eleştiriyorum. Bence bu yönetim, ABD tarihindeki en kötü yönetimlerden biri. Ama Bush'a kızıp Amerika'ya tepki göstermeyi anlayamam. Hele hele Amerikan kültürünü cezalandıranlar var ki, onlarınki tam bir mantıksızlık. Bir Amerikan dans grubu ya da caz grubu ya da Amerikan sineması, tiyatrosu, edebiyatçıları şu ya da bu Amerikan yönetimiyle bağlantılı değildir. Bush yönetimimi eleştirenlere sempati duyuyorum ama bu, ABD'ye bakışlarını daraltmamalı. Bush yönetiminin politikalarının büyük tepki topladığı Barselona, Atina, İstanbul gibi şehirlerde çalacaksınız. Kitlelerle müzik ve sinema üzerinden iletişim kurarken siyaset hiç mi aklınıza gelmiyor? "Benim için önemli bir ilk" Hayır, ilk kez gidiyorum. Avrupa turnemin en önemli duraklarından biri bu. Ailem de ben de İstanbul'u göreceğimiz için heyecanlanıyoruz, sabırsızlanıyoruz. Daha önce hiç İstanbul'da bulundunuz mu? Çok kozmopolit bir insanım. İlk kez gittiğim büyük bir şehirde en çok sevdiğim şey sokaklarda yürümektir. Müzelere gitmek o kadar çekici değil benim için. Sokaklar, lokantalar, kafeler, insanlar... New York'u nasıl yaşıyorsam, yabancı bir şehri de öyle yaşayabilmeye çalışırım. İstanbul'da yapmak istediğiniz özel bir şey, görmek istediğiniz özel bir yer var mı? Hayır, Türk sineması, müziği, edebiyatı hakkında pek bir şey bilmiyorum. İstanbul'a gitmek, bunlarla tanışmak açısından da heyecan verici. Benim için önemli bir ilk. Türk sinemasını, müziğini, edebiyatını tanıyor musunuz? Gerçekten de öyle. Katrina tam bir trajediydi; hepimiz şaşırdık kaldık. Tabii, benim gibi New Orleans'la özel bir bağı olanlar daha da büyük şok yaşadı. Felakete, Amerikan yönetimi çok başarısız karşılık verdi. Tam anlamıyla gafil avlandılar. New Orleans perişan oldu. Tek küçük avuntumuz, cazın doğum yeri ve şehrin en sevimli bölgesi olan Fransız Mahallesi'nin felaketi ucuz atlatmış olması. İstanbul konserinde de, Katrina felaketzedelerinin onuruna birkaç parça çalacağız mutlaka. Katrina'dan sonra New Orleans cazı yapmanın hüzünlü bir yönü olmalı... "New Orleans ekolünü severim" "Büyük Yanılsama" ve "Oyunun Kuralı"(Jean Renoir), "Bisiklet Hırsızları" (Vittorio De Sica), "Yaban Çilekleri" ve "Yedinci Mühür" (Ingmar Bergman). Ayrıca Avrupa filmi olmasa da, Amerikalı gözüyle bakınca yabancı bir film olarak "Raşomon" (Akira Kurosawa). En çok etkilendiğiniz Avrupa filmleri? Özellikle New Orleans ekolünü severim. Modern ve eski dönemden sevdiğim çok sayıda cazcı olsa da, asıl favorilerim Sidney Bechet, Jelly Roll Morton, Louis Armstrong ve onların dönemidir. Tabii, Charlie Parker, John Coltrane, Bud Powell, Thelonious Monk gibi müzisyenlere büyük saygım var ama benim köklerim onlardan önceki döneme gidiyor. Ya özdeşleştiğiniz cazcılar?