Siyaset Emine Erdoğan'ın gözyaşları

Emine Erdoğan'ın gözyaşları

26.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Emine Erdoğan'ın gözyaşları

Emine Erdoğanın gözyaşları


Bahadır Beyarslan


Belediye başkanlığı döneminde beş yıl boyunca Tayyip Erdoğan'a bir çok tören ve açılışlarda eşlik eden Emine Erdoğan, dün Erdoğan'ı katıldığı son törende de yalnız bırakmadı. Metro'nun deneme seferi törenine eşiyle birlikte gelerek protokolde oturan Emine Erdoğan duygulu anlar yaşadı. Adnan Şenses'in söylediği "Kuranım çarpsın, gözlerim kör olsun seni seviyorum" şarkısıyla hüzünlenen Emine Erdoğan, İbrahim Sadri'nin Erdoğan'a ithaf ederek okuduğu "Sen içerdeyken ben" dizeleriyle başlayan "Aldırma Reis" adlı şiirini dinlerken de gözyaşlarına engel olamadı. Melodi eşliğinde okunan şiir bitinceye kadar ağlayan ve sık sık gözyaşlarını mendiliyle silen Emine Erdoğan, kendisine uzatılan bir çiçeği de alarak Erdoğan'a verdi. Eşini bugün cezaevi yolcuğunda da yalnız bırakmayacağını söyleyerek çocuklarıyla birlikte Kırklareli'ne gidecek olan Emine Erdoğan, cezaevi görüşlerinde kolaylık olması için Pınarhisar da kiralanan evde kalacak.

Ne boyun eğdi, ne de direndi

Ruşen ÇAKIR

Recep Tayyip Erdoğan, her seferinde reddetse de hep Milli Görüş hareketinin lideri olmak istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu hedefine varmak için tramplen işlevi görebilecekti. ABD ve Avrupa da onu "Erbakan'ın veliahtı", hatta geleceğin başbakanı olarak görmeye başlamıştı.
Tabanda da genç Erdoğan'ın beyaz bir sayfa açabileceği kanısı yaygınlaşıyordu. Cihat yorgunu Refahçılar, onun sayesinde sistemle uzlaşıp, adlarını döneğe çıkarmadan iktidara ulaşabileceklerini düşünmeye başladılar.
Yerli ve yabancı destekçileri, ondan "demokrasi, insan hakları, çoğulculuk" gibi değerlere, en azından görünüşte sahip çıkmasını, zaten kanıtlamaya ihtiyaç duymadığı İslamcılığını öne çıkartıp birilerini boşu boşuna ürkütmemesini bekledi.
Fakat Erdoğan, üslubundaki "yenilikçiliği" özüne yansıtmamaya özen gösterdi. Her vesileyle "demokrasi bizim için araçtır", "referansım İslam'dır" dedi. Yani adının "liberal"e çıkmaması için epey çaba sarf etti. Bunda da epey başarılı oldu.

Parti içi direnç

Erdoğan, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Fehim Adak, Recai Kutan gibi yaşlılardan oluşan merkez çekirdeği; daha önemlisi Erbakan'ı kızdırdığını biliyordu. Bu yüzden sürekli olarak frene bastı.
Etrafında bir hizip oluşmasına izin vermedi; bu uğurda İstanbul örgütündeki egemenliğinden bile feragat etti. Kendini belediyecilikle sınırladı. Ama bir süre sonra Erdoğan'ın arabası stop etti.
Erdoğan, her ne kadar her seferinde reddetse de harekete lider olmak istiyordu, fakat Milli Görüş'ün esas sorunu liderlik değil, dilini kaybetmiş olmasıydı; bu Refahyol döneminde, özellikle de 28 Şubat süreciyle net bir şekilde ortaya çıkmıştı. "İdeolojik omurgalı kitle partisi" olunamadığı belli olmuştu.
RP tam bir yol ayrımındaydı: Ya İslamcılık ya da merkezde bir kitle partisi olma arayışı iptal edilecekti. Erbakan bu gerçeği görmemek, tercihi ertelemek istedi, fakat devlet ona bu şansı tanımadı.
İşte bu dilsizlik döneminde çokları Tayyip Erdoğan'dan bir çıkış bekledi: O ise "ikinci Erbakan" oldu: Ne boyun eğmeyi, ne de direnmeyi önerdi. FP'ye katılmasını bir - iki gün geciktirince yine birilerini boş yere umutlandırdı.
Yargılanması Erdoğan için belki de son şanstı. Tıpkı Erbakan'dan RP davası sırasında beklenmiş olduğu gibi Erdoğan'dan da dava sürecinde siyasi bir çıkış beklendi. O ise yine "ne boyun eğdi, ne direndi"; tıpkı Erbakan gibi kendini sadece hukuk tekniği açısından savundu.

Ve kaybetti.

Erdoğan'ın cezaevine giderayak yaptığı açıklamalar seçim sonrası dönem için yatırım olarak değerlendiriliyor. Sandıkta umduğunu bulamamış, hele İstanbul belediyesini kaybetmiş bir FP'de yaşanacak iktidar savaşlarında Erdoğan şimdiden elini güçlendirmek istiyor.
Fakat FP'nin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği şüpheli; Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılacağına dair de bir işaret yok. Daha önemlisi Erbakan ve kurmaylarını nasıl ikna edebileceği hala şüpheli.