Siyaset MHP’de liderin imajı ve yakın ekibi tartışılıyor

MHP’de liderin imajı ve yakın ekibi tartışılıyor

24.10.2010 - 03:56 | Son Güncellenme:

Devlet Bahçeli, içeride Başbuğ Türkeş’le dışarıda Tayyip Erdoğan’la kıyaslanıyor. Şimdilik rakipsiz ama genel seçimler onun kaderini de belirleyebilir

MHP’de liderin imajı ve yakın ekibi tartışılıyor

1995 yılında MHP’nin efsanevi lideri Alparslan Türkeş bir röportajımızda, en önemli siyasi ders olarak şunu anlatmıştı; “Zamanı geldiğinde bazı arkadaşlarınızı geride bırakmayı ve hızlanarak yürümeyi bilmelisiniz”. Bir başka Türkeş meseli de şöyle; “Atın üzerinde gidiyorsunuz. Karşınızdaki ağacın dalını görünce eğilirsiniz. Ben atın üzerinde dik dururum derseniz dal alnınıza çarpar”. Alparslan Türkeş siyasi hayatında bunları defalarca uyguladı. Ve Devlet Bahçeli, bambaşka kişilik özellikleri olsa da onun en iyi öğrencisiydi.
Efsanevi “Başbuğ”un ölümünün ardından yapılan olaylı 1997 kongrelerinden sonra Devlet Bahçeli MHP Genel Başkanı seçildiğinde, çok yaygın kanaat; “MHP’nin artık ‘liderin’ partisi olmayacağı” şeklindeydi. Fakat, geçen 13 yıl boyunca yaşananlar ve bugün içinde bulunulan tablo, MHP’nin “Lider Partisi” olarak kaldığını gösteriyor. Bu süre içinde, Bahçeli, altı kongre, beş seçim, iki referendum, bir iktidar ortaklığı, bir de by pass geçirdi…

Lider üstüne konuşmak
Tıpkı, “öze dönüş”, “aday profili”, “siyasi çizgi” gibi meselelerde olduğu gibi, MHP’de lider ve daha çok da “liderin çevresi” hakkında konuşmak gündelik bir faaliyet. Açıktan liderlik mücadelesi, aleni hizip faaliyetleri, çizgisi ve kadrosu net kanatlar görülmese de, MHP’nin son derece “canlı” bir iç kamuoyu var. Onlarca basılı ve dijital yayının yöneldiği bu iç evrende, yüzlerce “ofis”te, “dernek”te, “merkez”de hep parti meseleleri konuşuluyor.
MHP’de, aslında bütün partilerde olduğu gibi, “lider” hakkında konuşmanın en meşru yolu da, “yakın çevresini konuşmak”. Parti içi iktidar mücadelesinin de, en önemli hedefi “yakın çevre” içinde olmak. Bahçeli, 1997’de "genel başkan" oluşundan itibaren, neredeyse her kongrede “yakın ekibini” yeniledi, değiştirdi.
Eski bir "başkanlık divanı" üyesinin, “Genel başkan’ın yakın çalışma ekibini seçmesi son derece doğaldır. MHP dışarıdan gelenlere de çok katı değildir aslında. Ve bu dengeyi Devlet Bahçeli çok iyi bilir” sözleri bir “kabul” gösteriyor. Ancak, “merkez bürokrasisi” tartışmaları hiç bitmiyor.

Karizma, imaj ve marka
Bahçeli’ye yönelen eleştiriler, -hatta buna karşısına aday olarak çıkanların eleştirileri de dahil- ağırlıkla “biçimsel” bir içerik taşıyor. İdeolojik meseleler, çizgi tartışmaları, “liderin yakın çevresine” yönelerek lidere ulaşmıyor. Bahçeli, “yaptıklarıyla” değil, daha çok “yapmadıklarıyla” tartışılıyor. Diğer yandan, Bahçeli, genel başkan seçildiği günden beri Başbuğ Alparslan Türkeş ve sekiz yıldır da politik rakibi olan Tayyip Erdoğan gibi iki güçlü figürle kıyaslanıyor. “Türkeş nasıl yapardı?” daha açıktan ve içe doğru, “Tayyip Erdoğan nasıl yapıyor?” ise örtülü ve dışa doğru konuşuluyor.
“Sanki Devlet Bey dinle imanla pek ilişkisi olmayan sol gelenekten bir kişi gibi tanıtılıyor. Halbuki böyle değil” diyen MHP’nin eski yöneticisine katılan pek çok kişi, “eski kaleler” için “Bahçeli’nin dindarlığının daha görünür olması” görüşünde. Partinin merkez sağa, hatta merkez sola açılarak büyümesi gerektiğini düşünenler ise, “Bahçeli’nin medyatik imajından ve ‘gülmeyen’ liderinden” şikâyetçi. Ve bu görüş sahiplerinin bazıları, 1999’da oluşan “denenmemiş lider” algısının da eskidiği ve yenilenmesi gerektiğini söylüyorlar.

Seçim kozu olarak lider
“Marka, imaj” gibi kavramlarla konuşulduğunda hayli sert tepki veren Bahçeli’yi iyi tanıyanlar, “onu değiştirerek sonuç alınamayacağını, tam tersi tutarlılığının ve değişmemesinin kamuoyunda işlenmesi gerektiği” görüşünde. Ege’de bir il başkanı “Biz liderini iyi sunan bir parti değiliz” diyor. Bahçeli’nin 1999’dan itibaren ülkücülerin kamuoyundaki kötü imajında önemli bir tamirat yaptığı muhaliflerince bile kabul ediliyor. Medyada pek çok köşe yazısında işlenen “iyi ki Bahçeli var” sözünün önemli olduğunu herkes teslim ediyor. Ancak, iktidar hedefi için yetip yetmeyeceği tartışma konusu…
Bütün bu tartışmalara rağmen, MHP’de bugün güncel bir liderlik tartışması yok. İdeolojik olarak hatları belirgin, adayı öne çıkmış ve net bir çizgi öneren bir muhaletetin de işaretleri görünmüyor. Tam tersi, şimdiye kadar Bahçeli’nin karşısına çıkmış adayların önemli bir kısmı, “güç birliği seferberliğinde Genel Başkan’dan görev bekliyor”.

Haberin Devamı

MHP’de liderin imajı ve yakın ekibi tartışılıyor

MHP’DE DEVR-İ BAHÇELİ
Devlet Bahçeli, 1987 yılında bizzat Alparslan Türkeş’in çağrısıyla katıldığı MÇP’de aktif siyasete girdi. 1992 yılına kadar Türkeş’in en yakın çalışma ekibinde yer aldı. 1992 yılından sonra -danışmanlık gibi- parti yönetimine daha mesafeli bir alanda ve muhalif bir çizgide kaldı. Alparslan Türkeş öldüğünde kamuoyunda çok tanınmıyor olmasına rağmen en güçlü genel başkan adaylarından biriydi.
1997 Üç raund halinde yaşanan kongre sürecinde Muharrem Şemsek, Enis Öksüz, İbrahim Çiftçi, Ramiz Ongun ve Tuğrul Türkeş gibi güçlü rakiplerini geride bırakarak “genel başkan” seçildi.
1998 Tuğrul Türkeş ve ekibi MHP’den istifa ederek Aydınlık Türkiye Partisi’ni kurdular.
1999 Bahçeli liderliğinde girilen genel seçimde MHP, yüzde 18 oy alarak ikinci parti oldu. DSP ve ANAP ile koalisyon yapan Bahçeli, başbakan yardımcısı oldu.
2000 Bahçeli, kongreye tek aday olarak girdi.
2001 Türkiye, hükümetin sonunu getirecek, ekonomik ve siyasal krizler sarmalına girdi.
2002 Genel seçimde MHP yüzde 8.4 oyla baraj altına düşerek Meclis dışında kaldı.
2003 Kongre’de karşısına çıkan Koray Aydın ve Ramiz Ongun’u geçen Bahçeli yeniden “genel başkan” seçildi.
2004 Yerel seçimlerde, iktidardaki AKP’nin oy artışına rağmen yüzde 10.5 oy alan MHP, baraj sıkıntısını aştığını ispatladı.
2006 Bir önceki kongrede de ismi geçen Prof. Ümit Özdağ MHP Genel Başkanlığı’na aday olacağını açıkladı ancak üye olmadığı gerekçesiyle adaylığı gerçekleşmedi. Bahçeli, tek aday olarak yeniden seçildi.
2007 MHP, yüzde 14.3 oy oranıyla yeniden Meclise girdi. Tuğrul Türkeş de, yeniden MHP sıralarındaydı.
2009 Koray Aydın’ın girişimiyle başlayan olağanüstü kongre talebinin sonuçsuz kalmasının ardından yapılan olağan kongrede, Ahmet Reyiz Yılmaz ve Hakkı Şafak Ses’in de aday olduğu kongrenin galibi yine Devlet Bahçeli oldu.

Haberin Devamı

TUĞRUL TÜRKEŞ
MHP MYK Üyesi
TEREDDÜT YOK DOĞRU YOLDAYIZ

80'li yıllarda Turgut Özal ilk iktidara geldiğinde hiç gitmeyecek gibiydi. O olmazsa Türkiye yönetilemeyecek, “Alternatifi yok, alternatifini konuşmak da abes. Kim var Allah aşkına Özal’dan başka?” deniyordu. 87’de yılında birçok Devlet Bey’le beraber MÇP’de yüzde bir-ikilik bir siyasi partiyken işe başladık. Özal'ın tabiriyle "bunlar tarihin tünelinde kaldı" denilen yerden aldık bu işi. Bugün MHP'ye karşı operasyon yapılıyor. Bunlar bizim bildiğimiz şeyler hiçbiri sürpriz değil. 2007 seçimi öncesinde Devlet Bey’le benim geri dönüşümü konuşurken biz bunların oynanacağını biliyorduk. Bizim odaklandığımız nokta şu:
“Tek başına MHP iktidarını nasıl sağlarız?” Bizim ana yapıda bununla ilgili hiç bir tereddüt yok, kaygı yok. Bu bakımdan çok kararlı bir yürüyüştür bizimki. Türk siyasetinde, kongrelerde belli bir siyasi rekabete girip, o rekabetin neticesinde de tekrar yolunu birleştirip beraber yürüyebilen ikinci örnek var mı? MHP bunu yapıyor, biz yapıyoruz. Bunun da bir kredisi olacaksa açıkca söyleyim, yüzde 50'den fazlası Devlet Bey’e aittir. Partinin lideri belli bir yapıyı almış götürüyor, ben de geldim çalışıyorum, buna imkan vermesini de önemli buluyorum. Bunların hepsi burada belli bir kadronun iktidar odaklı çalışmasıdır. Geçmişten bu yana, doğru tespitleri ve meselelere gerçekçi yaklaşması MHP'nin güçlü noktasıdır. Rahmetli Türkeş'ten beri süren Devlet Bey'de de devam eden bir çizgi bu. Devlet Bey onu çok güzel özetliyor: "Önce ülkem, sonra partim ve ben". Bu prensip üzerinde “ülkenin neye ihtiyacı var”a bakıyoruz, orada zaman zaman parti “evet, biraz eksik kalıyor” ama çok doğru gidiyoruz.

Haberin Devamı

PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ
21. Yüzyıl Enstitüsü Başkanı
PARTİ DIŞI AYDINLAR GÖREVE ÇAĞRILMALI

Bir parti düşünün ki kendi Kızılay'ını kuruyor, kendi medyasını yaratıyor, kendisine yakın bir finans sistemi oluşturuyor. Yani bir paralel toplum ve paralel devlet inşa inşa ediyor. Biz bunu "siyaset bilimine giriş" dersinde, hegemonik parti konumundaki partiler için öğretiyoruz. AKP, sadece gelecek seçimi kazanmak üzere değil, belki önümüzdeki 20 seneyi kazanmak üzerine kurgulamış kendisini. Uluslararası sistem, bir değişiklik isterse o zaman AKP'nin kaderiyle ilgili konuşmaya başlayacağız. Ama esas olarak iç dinamiklerin bunu şekillendirmesi gerekir. Son anayasa değişikliği ile birlikte yürütmenin yargı üzerinde etkisinin ne kadar arttığı göz önünde tutulursa, mecliste güçlü bir MHP'nin olmasını, AKP'nin güçlü bir iktidar konumunun sona ermesini, Türk demokrasisinin sağlıklı zemine oturması açısından gerekli görüyorum.
MHP'nin propaganda tekniğindeki esas zaafının “sıklet merkezi” oluşturulmaması olduğunu düşünüyorum. Mesela, referandum sırasında kampanyayı kendi coğrafyasına yayıp, sıklet merkezini burada oluşturmak yerine genel alanı kapsamaya çalıştı. Ama seçim için yoğun bir propaganda sürecine girmeli. Kendi medyasını kurmalı, etkili bir iletişim stratejisi oluşturmalı. Parti dışında kalmış entelektüel kitle harekete geçirilmeli.
Türk Milliyetçiliğinin haklı çıkmış bir ideoloji olarak takdimi gerekiyor. Milliyetçiler haklılıklarını entelektüel bir üstünlük haline dönüştüremediler. Ben seçmenle elitist bir kopukluktan çok, doğru teknikleri kullanarak etkili ifade etmekten bahsediyorum. Yoksa ben ne milliyetçilik çizgisi bakımından, ne de tabanla kopukluk bakımından bir sorun görmüyorum.

Haberin Devamı

ÜLKÜCÜLER KONUŞUYOR
MHP bir ülkünün, Türkiye'yi ve Türk Milleti'ni sevenlerin partisidir. Bu ülküye gönül vermiş olanlar nice badireler atlattılar. "Eski ülkücü" diye bir saçmalık olmaz, olamaz. Eğer biri ya da birileri ideallerinden vazgeçmiş, yanlış yollara sapmışsa zaten "ülkücü" olamamıştır. Çünkü ortada bir ideal vardır ve gerçek ülkücüler ömürleri boyunca bu idealin peşinde koşarlar. Bu yolda olan için "kaybetme" diye bir şey söz konusu olamaz.
OSMAN OKTAY

Haberin Devamı

ÜLKÜCÜLERİN önceliği vatan ve millettir. Sıra ülkücülerin isteme sırasıdır. Ve göreceksiniz önümüzdeki milletvekilliği seçimlerinde parti teşkilatları bürokrat, diplomat, teknokrat ya da ticaret hayatının içinden gelen insanları çokta hoş karşılamayacaktır. Muhterem Liderimiz, nezaketin ve dürüstlüğün timsali Sayın Devlet Bahçeli; Başbakanın karizması altında kalmasını, hitabet yeteneğinde geriye düşmesini, ‘sıra "ben" sırasıdır’ açılımı ile aşmazsa, MHP için bundan sonra siyasi başarı sadece kirasını ödeyebilen teşkilatlardan ibaret olur. Acaba, kral çıplak diyecek biri mi lazım?
MERT ATAMAN

TEK merkezli çok sesli teşkilatlar oluşturmalıyız. Bu teşkilata kişilerin, grupların egemenliği değil ülkücülerin egemenliği olmalı. Ülkücülerin esareti üzerine kurulmuş teşkilatlar yerine teşkilatları hizmet, düşünce ve politika üreten yerler haline getirelim. Yönetirken demokrat olan yöneticiler bulalım. Hukuku olan teşkilatlar kuralım. Elin örgütünde insanlık kendi örgütümüzde insafsızlık görmekten kurtulalım.
EKREM PAZARCI

LİDER Devlet Bahçeli’nin engin bilgisi ve derin hoşgörüsüyle yoluna devam eden bu “Hareket”, ne kendi içinde bölünmeye müsaade edecek ne de ülkenin bölünmesine izin verecektir. MHP bugün devletin ve milletin koruyucusu gibi görülmektedir. Rahmetli Alparslan Türkeş’i, “Türkeşsiz Türk Milliyetçiliği” teziyle “Hareket”in başından indirmeye çalışan zihniyet, bugün de “Bahçeli’siz MHP” diyerek ortalığı toza dumana bulamaktadırlar. Bunun altında MHP’nin işgal edilememiş bir kale olması gerçeği yatmaktadır. “Anı’da Cuma Namazı” yeniden bir dirilişin habercisidir. Ancak bundan önce Ülkücülerin titreyip kendisine gelmesi ve “Lider”i iyi anlayıp yeni bir fethe hazır olmaları gerekmektedir.
FİKRİ ATILBAZ

YARIN
- MHP “varlık ya da yokluk” seçimine hazırlanıyor