Siyaset O mutabakatı kabul etmiyorum

O mutabakatı kabul etmiyorum

18.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

İsim vermeden HDP’yi “PKK’nın parlamentoda temsil kabiliyeti bulmuş uzantısı” olarak tanımlayan Erdoğan, 6-8 Ekim olaylarını hatırlatarak Demirtaş’a sert sözlerle yüklendi

O mutabakatı kabul etmiyorum

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben Dolmabahçe mutabakatı ifadesini kabul etmiyorum. Orada bir hükümet ve bir siyasi parti vardır. Neyin mutabakatını kiminle yapıyorsunuz? Bu mutabakatın yeri parlamentodur” dedi. Erdoğan, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı da ağır ifadelerle eleştirerek, “6, 7, 8 Ekim tarihlerini unutmam mümkün değil. Çağrıyı yapanlar ortada. Ondan sonra eline saz ver, cici çocuk diye çıkar meydanda göster” diye konuştu.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün bayram namazını Ataşehir’deki Mimar Sinan Camii’nde kıldı. Erdoğan’ın programı namaz saatine 30 dakika kala belli oldu. Sabah saat 06.00 sularında Kısıklı’daki evinden ayrılan Erdoğan’ı, cami girişinde İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altıok ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Tobaş karşıladı. Namazın ardından 2 saati aşkın süre camide kalan Erdoğan, çıkışta kendisini takip eden gazetecilerin Ramazan Bayramı’nı kutlayarak, “Tüm milletimin Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum, tüm İslam dünyasının, tüm insanlığın barışına, huzuruna vesile olmasını temenni ediyorum” dedi.

Gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan ve koalisyon görüşmelerine değinen Erdoğan, seçimler sonrası en fazla oyu alan Ak Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na hükümeti kurma görevini verdiğini, Davutoğlu’nun 3 siyasi parti genel başkanıyla görüştüğünü belirterek, şöyle konuştu: “Görüşmelerden sonra öyle zannediyorum ki yetkili kurullarında da bunun değerlendirmesini yapacaklar ve bu değerlendirmelerden sonra da ikinci bir tur hangi siyasi partilerle yapacak bunları da göreceğiz. İkinci turun dışında da kendileri (Başbakan Davutoğlu) bana sivil toplum kuruluşlarıyla da bu süreçte bazı görüşmeler, değerlendirmeler yapacağını, yani işin temelini sağlam bir zemine oturtmanın gayreti içerisinde olduğunu, bu düşünceyle koalisyon şartlarını zorlayacağını ifade etti. Bütün bu şartlar neticesinde eğer böyle bir koalisyon oluşmuyorsa bu işte en önemli kapısı çalınacak olan merci, milli iradedir. O zaman milli iradeye gitmek, neticeyi alabilme noktasından da en isabetli yol olacaktır.”

Haberin Devamı

‘İnorganik bağ’

Türkiye’nin birliğine, beraberliğine kastedenler bulunduğunu, ülkenin doğu ve güneydoğusunda bayramın bayram gibi yaşanamadığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bölücü terör örgütü halen TIR’lar yakabiliyor, minibüsleri, sivil vatandaşları tarıyor. Bölgeden ölüm haberleri geliyor. Bu şartlar altında parlamentoda temsil kabiliyeti bulmuş olan uzantının kalkıp elinden geleni yapması gerekir. Şunu söylüyorlar, ‘Bizim organik bağımız yok’. Organik bağın olmayacak tabii ama inorganik bağınız olduğu ortada. Bunu bölgede dolaştığımızda görüyoruz. Organik olmasa da inorganik bağınızın olduğunu biz bütün istihbari bilgilerle biliyoruz. Seçimlerde de görünen bir gerçek var. Öyle yerler oldu ki bakıyorsunuz yüzlerce köyde eğer sıfır oy diğer partilere çıkıyor da silme bir partiye çıkıyorsa bu düşündürücüdür. Bu, birkaç yerde olabilir, buna ‘kabul’ diyebilirsiniz ama yüzlerce olduğu zaman bu düşündürücüdür. Demek ki burada keleşlerle, silahlarla tehditler var. Bunlar bizzat yaşandı. Önümüzdeki süreçte eğer gerek arkasına bu gücü almak suretiyle siyaset yapma durumunda olanlar her şeyden önce bu konuda bir defa çok daha hassas, çok daha dikkatli olmak durumundadır.”

Haberin Devamı

‘Herhalde turistik seyahat yapmıyorlar’
Erdoğan, “Ben ‘Dolmabahçe mutabakatı’ ifadesini asla kabul etmiyorum” diyerek, şu görüşleri dile getirdi:
“Çünkü o toplantı bir mutabakat toplantısı olamaz. Niye? Çünkü ortada bir hükümet vardır, diğer tarafta grubu olan bir siyasi parti vardır. Burada neyin mutabakatını, kimle, ne için sağlıyorsun? Öyle bir şey olmaz. Eğer ada ile ilgili bir çalışmaysa bu, böyle bir şey asla olmaz. Burada ülkemizin geleceğine yönelik atılacak bir adımsa bu mutabakatın yeri parlamentodur. Parlamentoda diğer siyasi partiler de hükümet de müşterek çalışmasını yapmak suretiyle orada kalkar, ‘Türkiye mutabakatı’ gibi böyle bir değerler silsilesini ortaya koyarlar. Bu parlamentodan çok güçlü bir şekilde çıktığı zaman onun bir karşılığı olur, bir değeri olur. Yoksa bölücü terör örgütüne sırtını dayamış olanlarla bir mutabakat asla yapılamaz. Böyle bir şey düşünülemez. Burada yan yana durup, orada bir fotoğraf karesi içerisinde yer almak doğru bir şey değildir. Bunu bir defa bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Diğer taraftan da ‘Bizim silahları bırakın dememizle silahlar bırakılmaz’ yaklaşımı o ayrı bir konu. Bunu adaya havale etmek o da apayrı bir konu. Yani bir taraftan sırtını oraya dayayacaksın, bunu artık herkes biliyor. Bir diğer taraftan da ‘Bunu biz değil İmralı çözer’ diyeceksin, öbür taraftan da hala milletvekillerini oraya göndereceksin. Peki sen milletvekillerini adaya niye gönderiyorsun? Peki, neticeyi de niye böyle takdim ediyorsun? Senin milletvekillerinin o zaman oraya gitmesinin ne anlamı var? Herhalde turistik seyahat yapmıyorlar. Bir şeyin iletişimini sağlamak için gidiyorlar. Bunu da bizim görmemiz, bilmemiz lazım. Dolayısıyla samimiyet arıyoruz.
Mesela 6, 7, 8 Ekim tarihlerini unutmam mümkün değil. Bu tarihlerde benim Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımı sokağa davet edenler, bunun neticesinde 50 kişinin ölümü var. Öldüren Kürt, ölen de Kürt. Bunu kim, neyle izah edecek? Herhalde bunu batıda yaşayan Türk vatandaşlarım, Gürcü, Roman vesaire neyse, onlar gelip bunu yapmadı ki. Bu eylemi yapanlar ortada, çağrıyı yapanlar ortada. Ondan sonra eline saz ver, ‘cici çocuk’ diye çıkar meydanda göster. Buralarda samimi olmamız gerekiyor artık.”