Ah şu transfer haberleri!

Haberin Devamı

Ah şu transfer haberleri

Özellikle Fenerbahçe’nin yapacağı iddia edilen ‘yerli transfer’lerle ilgili haberleri okudukça kendime şu soruyu sorup dururum; “Bu Aykut Kocaman’ın zihinsel makinası nasıl çalışıyor acaba?”.
Öyle ya, şu anda bırakın Kocaman ve ekibini, Sivas maçında meydana gelebilecek bir kaza korkusuyla Fenerbahçeli taraftarlar arasında bile gece yarısı uykusunda fırlayıp mutfağa su içmeye giden epey insan vardır.
Durum bu haldeyken, oyuncularını sürekli ‘dik tutmaya’ çalışan Kocaman’ın bir kıyıdan da transfer raporu hazırladığını düşünmek bana kolay inanılacak bir iddia gibi gelmiyor.
Eldeki oyuncuların maneviyatı üzerinde travmatik etkiler yaratabilecek transfer haberlerinin hem de dananın kuyruğunun kopacağı haftalarda yazılıp çizilmesi Fenerbahçeli oyuncuların motivasyonu açısından hayli problemli bir durumdur kanımca.
Öte yandan, Fenerbahçe ile ilgili transfer haberlerinde bazı Trabzonsporlu futbolcuların adının geçmesi ise daha da problemlidir.
Malum, bizim topraklarda futbolla ilgilenen çevre aynı zamanda ‘öküz altında buzağı arama’ uzmanıdır da... O buzağıyı bulanı görmedim, ama “Arayan bulur” öğretisinden vazgeçmeyecek büyük bir kalabalığın olduğu da bir gerçek. O nedenle bu tür haberler her tür spekülasyon için muazzam bir zemin sağlıyor.
En azından lig bitene kadar bu tür haberlerden uzak durmakta büyük fayda vardı. Ancak ülke gazetecisinin de aynı futbol ikliminde soluklandığı düşünüldüğünde bu salgın hastalıktan tüm gazetecilerin uzak kalmasının mümkün olmadığı da ortada...

Galip sayılır bu yolda mağlup

Güzel oyunumuz, oyuncusu az izleyeni çok olan bir gösteriye dönüşeliberi ‘marka değeri’, ‘kârlılık’ gibi kavramlarla anılır oldu. Evet, arada bir “Ne güzel goldü” dediğimiz de olmuyor değil, ama o içten arzu da derhal biraz daha forma satmak için kullanışlı bir malzemeye dönüştürülüyor. Biz gerçeği fark edinceye kadar da iş işten geçmiş oluyor.
Oynarken alınan mutluluğu es geçen bu futbol düzeni teknokratlar elinde sadece sonuç odaklı bir oyuna dönüştürüldü.
Ligin son haftasını düşünün. İzledikleri onca gol arasından kaçını hatırlıyor Trabzonspor taraftarları! Ya da o kadar iyi ara pasından kaçını, Volkan Demirel’in kaç şahane kurtarışını hatırlıyor Fenerbahçeliler!..
Elbette bu iki takımdan biri şampiyon olacak. Ve elbette, ötekinin yöneticileri ve taraftarları esasen kendilerinin hak ettiğini söyleyip duracaklar bir sonraki sezon başlayana kadar...
Neden mi? Çünkü, futbol uzmanlarının dili algımızı da, tıpkı yol alan bir otomobilde sık sık frenkansını kaybeden radyo istasyonları misali bozuyor. Önce biraz hışırtı geliyor, ardından bambaşka bir düzleme geçiyor insan zihni.
Oysa hangi takım şampiyonluğu kaybederse kaybetsin, o futbolcuların hepimiz için ellerinden geldikçe yapmaya çalıştıkları şey hepimiz için kıymetli. Çünkü, bir futbolcu sadece kendi kulübü ve taraftarı için oynamaz, hepimiz için oynar.
Bize “şampiyon vardır, gerisi yoktur”u ezberletmeye çalışıyor bu düzen. “Gözünü şampiyondan ayırma, en kıymetli odur. En çok parayı o eder” diyor. Ama öyle değil...
Futbolun dili kaybeden için türlü çeşitli ‘avuntu koyları’ barındırıyorsa da, oyun bizatihi avuntunun kendisidir.
O nedenle... Şampiyon hangi takım olursa olsun diğerinin yaptığı da en az kupayı kaldıran kadar kıymetlidir. Bunu bilir, bunu söylerim.

Bu çocuklara kıymayın efendiler

‘Kötü alışkanlık’ları terk etmek konusunda hayli tutucu bir atmosferde yaşıyoruz. Günlük yaşamdaki tutuculuk kalıpları ister istemez futbolu da abluka altına alıyor.
Ligin sonu geldi ve iki takım son maçlarına baş başa çıkıyor.
Ama şampiyonluk için çekişen iki takımın oyuncuları kadar, oynayacakları takımların futbolcularının da ruh halleri perişan vaziyette. Çünkü, futbolla ilgili çevrede yıllardır üretile üretile akut hale gelen ve her tür antibiyotiğe dirençli ‘şaibe mikrobu’ üç dört haftadır hava koşullarının da yardımıyla yayıldıkça yayılıyor.
Artık Sivas ya da Karabük kalecilerinin yiyebilecekleri basit bir gol, müdafaa oyuncularının kademe hataları veya hücumcuların altı pastan auta attıkları şut bundan sonraki hayatlarında nasıl anılacaklarını da belirler özellikler taşıyor. Oysa ki, yenilseler bile yenilgiye neden olan yaptıkları o ‘hata’ hepimizin yaptığı hatalar kadar sıradan olacaktır, emin olun...
Ne var ki, gelin bunu onlara anlatın. Sivas’ın, Beşiktaş’tan kiralanan kalecisi Korcan’a kulak verin; “Sadece kamuoyunun yarattığı bir baskı var. İster istemez insanı geriyor. Allah korusun hatalı bir gol yersem, şimdiden düşünebiliyorum yazılıp çizilecekleri. Tek dileğim hatasız bir maç çıkarmak. Bir de iyi ki, Fenerbahçe veya Trabzon’dan yetişmiş oyuncu değilim. O zaman da Korcan Fenerbahçeli veya Trabzonlu diye söylentiler çıkabilirdi.”
Gencecik bir oyuncunun bu tür kaygılar taşımasına yol açan şu düşünsel atmosferde ‘iyi ve izlenir bir futbolcu’ yetişebileceğini ummak ne denli mümkün?