‘Yabancı’ yoktur ‘farklı’ vardır

Memleket futbolu her dara düştüğünde şu meşhur “Yerli malı yurdun malı, herkes ondan kullanmalı” tekerlemesi ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülür.
Sanılır ki, futbolda yarıştığımızı varsaydığımız ekollere karşı ilerleme hızının düşüklüğü ‘yabancı’lar ve onlara saçılan paralardır.
Kuşkusuz ki, ülkemizin futbolda hatırı sayılır bir birikimi, bu birikimi sağlayan hocası, futbolcusu vardır. Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Şenol Güneş’in ve diğerlerinin futbola, futbolcuya yaptığı katkıları inkâr edebilecek akıl sahibi biri var mı aramızda?
Ne var ki, ‘birikim’ ülke sınırlarına hapsedilemeyecek bir kavramdır. Burada ve gezegenin her yanında farklı koşullar ve gerekçelerle ortaya konan bilginin ‘kendi hayatımıza’ uyarlanmasıdır birikim.
O nedenle, ülkede futbolla ilgilenen herkesin bakışına yepyeni açılar kazandırmış Jupp Derwall, Sepp Piontek, Mircea Lucescu ya da diğerleri en az bu ülke nüfusuna kayıtlı hocalar kadar kıymetlidir. Onlardan çok şey öğrendik...
Bu ‘yerli hocayı koruyup kollayacağız’ derken ‘ayrımcı’lığın tuzağına düşmeye müsait dil ufuk çizgimizi kısa tutmaktan öte bir işe yaramaz.
Nasıl ki, dünyanın neresinde kotarılırsa kotarılsın bilimsel gelişmelerin ortaya çıkardıkları, diyelim ki ilaçlar, önünde sonunda ‘insan’ın işine yarıyorsa, futbol için ‘yabancı’dan gelecek bilgi de hepimizin işine yarar. Çünkü futbolda ‘yabancı’ yoktur, birbirinden farklı olan ‘bizler’ varız. O nedenle ‘biz’i sevelim, önemseyelim...

Haberin Devamı

Galatasaray’ın işi zor mu zor
Galatasaray’da kim konuşsa ‘takım içi bir çete’den söz ediyor. Gheorge Popescu, bazı futbolcuların Hagi’yi sabote ettiklerini belirtirken şunları söylemiş: “Milyon eurolar alan futbolcular açıklanmayacak şeyler yaptı. Hagi korkunç şeyler yaşadı.”
Popescu’nun ya da Hagi’nin bilip de açıklayamayacakları kadar ‘devlet sırrı’ niteliğine haiz kozmik bilgileri siz de benim gibi merak etmiyor musunuz?
Milan Baros da, Hagi ile yaşadığı tartışmayı basına ‘servis eden’ futbolculardan bahsetti. Kim acaba ‘haber ajansı’ futbolcular!
Ya da Mustafa Yücedağ’ın Rijkaard’ı sabote ettiklerini belirttiği futbolcular!
Sizce de hayli açıklayıcı fakat bir o kadar da enteresan bir durum değil mi?

Haberin Devamı

Peki, bu çocukları kim çalıştırıyor?
Ele almaya çalıştığımız konuları ‘bütünleyen’ bir örnek dün Almanya’da yaşandı. U17 maçında ev sahibi Almanya, Türkiye’yi 2-0 yenerken iki gol de hayli tanıdık isimlerden geldi; Samed Yeşil ve Levent Ayçiçek.
Avrupa’da yaşayan ‘bizim çocuklar’ başka bilgi, başka yöntem, başka organizasyon şeması, başka anlayışla burada eğitilen arkadaşlarından daha farklı futbol oynuyorlar. Bu yazı ‘iyi’/’kötü’ karşılaştırması yapma amacıyla yazılmıyor. Muradım, farklı olanın öğreticiliğine vurgu yapmak sadece. “Onlar iyi, biz kötüyüz” gibi bir durum değil sözünü etmeye çalıştığım...
Almanya gibi ‘futbol ekolü’ olan bir ülkenin U17 takımına seçilen 8 oyuncu bir şekilde ‘bizim çocuk’sa onları eğiten, öğreten hocaların bizim buralara gelmesinde ne gibi mahzur olabilir ki?

O kupaları ‘yerli hoca’mı kaldırdı?
Bizim ‘başarılarla dolu’ ülkemizde ‘başarısız’ diye kapıya koyduğumuz hocalardan bazılarının kaldırdığı kupaları hatırlatıyordu dün John Benjamin Toschak Milliyet’te. Karışık, yazıyorum kısa liste şöyle;
Frank Rijkaard: Şampiyonlar Ligi Şampiyonu.
Bernd Schuster: İspanya Şampiyonu (Real Madrid)
Louis Aragones: Avrupa Şampiyonu (İspanya)
Vicente Del Bosgue: Şampiyonlar Ligi (Real) ve Dünya Kupası (İspanya)
Devam ediyordu Toschak, “Türkiye’de çalışmak hiç kolay değil ve farklı bir mentalite gerekiyor.”
Görülüyor ki, ortada bir ‘sorun’ yok sadece ‘geleni anlamak’ ve ‘geldiğin yeri anlamak’ gibi karşılıklı ‘mental’ bir ilişki söz konusu.
İşin bir tarafı eksik, yetersiz kalınca ortaya işte o ‘sorun’ bellenen durum çıkıyor. Bunu aşmanın yolunu bulunca da ‘bilgi akışmaya’ başlıyor.
Yeter ki, öğrenmemek için bu kadar katı müdafaa yapmayalım ve bir şeyler öğreneceğimiz, ufkumuzu genişletecek olanlara aklımızın kapılarını açalım.
Evet, burada yaşayan hocalar da futbolun temel bilgilerine ya da burada oynanış biçimine sahipler. Ancak kabul edelim ki özellikle Avrupa’da oynanan futbol bizim çok da sahip olmadığımız bilgiler içeriyor. Bize bu kapıları açacak olanlara bu kadar mesafeli olmak, ne kadar doğru olur siz karar verin...

Haberin Devamı

Hoca gitsin başkan kalsın
Belgeler gösteriyor ki... Başkanlık koltuğuna oturduklarından bu yana Aziz Yıldırım, Yıldırım Demirören ve Adnan Polat’ın yönetimindeki yönetim kurulları hoca değiştirerek ‘başarı yakalama’ konusunda hayli acemice davranmışlar.
Fenerbahçe 13 sezonda 12, Beşiktaş 7 sezonda 8, Galatasaray ise 4 sezonda 6 teknik direktör değiştirmiş.
Eğer fasılalarla da olsa şampiyon olmak ‘başarı’ sayılıyorsa bu üç kulübün başarılı olduğunu düşünebiliriz. O zaman yönetimler açısından bir problem yok demektir.
Yok, eğer ortada ‘başarı’ ile ilgili bir sorun varsa ve sorumlu aranacaksa bu kez de bu durumun direkt olarak teknik direktörlerle ilgili olmadığını düşünebiliriz.
Öyle ya sürecin ‘sabit’leri belli...
Futbolcu ve hocalar değişirken, başkanlar değişmediğine göre sanırım ‘başarısızlığı’ sorgularken ciddi bir ipucu yakalamış oluyoruz!