The Others Eşitiz çünkü farklıyız

Eşitiz çünkü farklıyız

20.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Eşitiz çünkü farklıyız

Eşitiz çünkü farklıyız

       Sorbonne mezunu bir felsefeci olan Sylviane Agacinski, halen Fransa Başbakanı ve Sosyalist Parti Genel Başkanı Lionel Jospin'in de eşi olması gerçeğine hiç bir şekilde gönderme yapmadan, kendi kimliğiyle ayakta durabilecek düzeyde isim yapmış bir düşünür. Paris'teki Uluslararası Felsefe Koleji'nin, Jacques Derrida gibi isimlerle birlikte, kurucuları arasında ve Ecole des Hautes Etudes en Science Sociales'de yani Fransa'nın en ünlü politikacılarını yetiştiren kurumda öğretim üyesi. Türkiye'de Dost Kitabevi tarafından yeni yayınlanan Cinsiyetler Siyaseti kitabını tanıtmak ve tartışmak üzere geçenlerde Bilgi Üniversitesi'nin konuğuydu.

       "Bir uygarlık iki cins arasında ne kadar eşitlik kurabilirse, bireylere o kadar saygı gösterir."
       Sylviane Agacinski'nin Cinsiyetler Siyaseti kitabı kadınlarla erkekler arasında tam eşitlik üzerine bugüne kadar okuduğum en zarif çalışmalardan birisi.
       Agacinski'nin geçen gün Bilgi Üniversitesi'nde çok değerli Türk bilimcileriyle bir araya geldiği konferansı izlemek büyük zevkti.
       Dost Kitabevi tarafından İsmail Yerguz çevirisiyle yayınlanan Cinsiyetler Siyaseti kitabı çevresinde ilginç bir tartışmaya tanık olduk. Türkiye'de kadınların siyasi temsil krizini ve kadınsız demokrasi olmamızın büyük ayıbını gidermek üzere kurulan Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KADER'in Başkanı Şirin Tekeli ve çeşitli üyeleri de, Türkiye kadın hareketinin bazı önemli temsilcileri de oradaydı ve Fransa'da bir süredir yaşanan hararetli "parite" yani tam eşitlik tartışmasının yankıları ele alındı.
       Fransa'da "parite" diye anılan tam eşitlik, yahut bu kitabın Türkçeye tercümesinde kullanılan sözcükle "denklik" tezi aslında kadın hareketinin bugüne kadar öne sürdüğü en radikal tez gibi görünüyor; Agacinski'nin kitabı bu tezi kapsamlı bir felsefi temele oturtmayı amaçlıyor.
       1992 yılında, sosyolog Françoise Gaspard'ın Claude Servan - Schreiber ve Anne Le Gall ile birlikte yayınladığı "Kadın Yurttaşlar İktidara! Özgürlük, Eşitlik, Denklik" adlı kitap bu konuda kamusal tartışmayı başlattıktan sonra, Fransa'da kadın hareketi siyasette tam eşitlik ve yüzde elli temsil şeklinde bir taleple ortaya çıktı ve topluma, Agacinski'nin ifadesiyle, şu soruyu sordu: Demokrasi kadın - erkek farkını, yani toplumda kadınların ve erkeklerin yaşadığı gerçeğini reddetmeye devam mı edecek yoksa kabul mu edecek? Bir başka deyişle, kadınsız demokrasi gerçekten demokrasi sayılabilir mi?
       Agacinski'ye göre kadınların temsil krizi, demokrasinin en temel krizi, çünkü etnik yahut dini bazı azınlıkların temsil edilip edilmediği sorunlarından çok daha "evrensel", ama gerçek anlamda evrensel bir konu. Çünkü insanlığın gerçekte iki yüzü var; bugüne kadar yürütülen "sahte" evrenselcilik, sadece erkek cinsini "cinsiyetsiz evrensel birey" konumuyla özdeşleştirmiş ve kadınları siyasadan silmişti. Tam denklik ya da parite tezi, kadınların bu şekilde ortadan silinmesine radikal şekilde itiraz eden bir hareket.
       Bu hareketi felsefi açıdan temellendirmeye çalışan Agacinski'ye göre insanın özü diye bir şey varsa eğer, bu özü tıpkı ölümlülük gibi doğal olan cins ayrımında, yani insanın ikiliğinde yahut karmalığında buluruz.
       Bugüne kadar yapılan doğal ve toplumsal cinsiyet ayrımına da bir ölçüde karşı çıkıyor Agacinski; her ne kadar kültürel ve tarihsel biçimlerinden ayırt edilemese de, cinslerin ayrımı aslında doğaldır ve bu en iyi biçimde insanın üremesinde görülür, doğurganlık cinsiyetler farkının en temel kanıtıdır diyor.
       Bu açıdan anneliğe de bugüne kadar feministlerin yaptığından çok daha fazla önem atfediyor Agacinski; kadının doğurgan olduğu için ikinci planda kaldığı şeklinde, Simone de Beauvoir'ın başını çektiği "ikinci cins" bakışını eleştirerek, doğurganlığın kadın için bir eksiklik olmadığını, tersine bu eksiklik söyleminin sorgulanması gerektiğini öne sürüyor kitabında:
       "Kadın artık ikincil bir varlık olmayacak, eksiksiz bir insan gibi görünmek için erkekle özdeşleşmeye gereksinim duymadan kadın oluşuyla gurur duyacaktır. ...Hiç bir şeyinin eksik olmadığını bilerek kadın olacaktır."
       Görüldüğü gibi, klasik feminizmin tersine bu bakış, kadının erkekle eşit olmasını benzer olması üzerine değil, tersine farklı olması üzerine kuruyor. Agacinski'nin dediği gibi eşitlik asla özdeşlikle karıştırılmamalı: "Erkeklerin ve kadınların eşit olduklarını söylemek onların tıpatıp benzer oldukları anlamına gelmez: Eşitlik ilkesi farklılığın kabul edilmesini dışlamaz."
       Böylelikle parite yani tam denklik tezi, kadınlar erkeklerle aynı oldukları için değil, tersine farklı oldukları için kadınların siyasadan dışlanmasını tam bir demokrasi ayıbı, bir uygarlık skandalı olarak görüyor.
       Agacinski'ye göre bu farklılığın reddedilmesi ve sahte bir evrenselcilikle ortadan silinmesi aslında dişil olanın ortadan silinmesi anlamına geliyor.
       Eşitsizliği getiren şey farklılık değil, farklılığın nasıl kullanıldığı. Bugüne kadar bu farklılık hiyerarşik anlamda kullanılmış. Artık eşitlikçi anlamda kullanılması gerektiği savunuluyor. Agacinski'ye göre kadın erkek farkının çok temel bir etik yani ahlaki değeri var. Bu değerin her alan gibi siyasete de taşınması gerekiyor.
       Agacinski aslında insanlığın kadın ve erkek diye ikiye ayrılmasının demokrasiye yansımasından duyulan korkuyu, güzel bir etik argümanla, bütün demokratik çatışmalardan duyulan korkuyla ilişkilendirmiş; cinsiyet ayrımının bir savaş değil bir siyaset yani uzlaşma olduğunu savunuyor.
       "Erkek savaşı icat ettiyse, kadın da siyaseti icat etti" diyen Agacinski, cinsiyetler siyasetinin aslında farklılık üzerine kurulu olan bütün "öteki" söylemlerinin ve düşmanlıkların giderilmesi için tek çaremiz olduğu kanısında: Kadınları tecrit edip cemaatleştirirseniz, "öteki" saydığınız herkesle uzlaşmak yerine savaşmak yoluna gidersiniz diyerek, erkek egemen siyasete nefis bir etik ve barışçıl meydan okuma kaleme almış.
       Etnik ve dini kökenli çatışmalara giderek daha çok yuvarlanma tehlikesiyle karşı karşıya olan türkiye için ilginç mesajlar var burada. O kadar ki, KADER önümüzdeki seçimde Meclis'te yüzde on kadın milletvekili şeklindeki mütevazi talebinden vazgeçip, acaba parite - tem eşitlik kervanına katılmalı mıydı diye sormaktan kendimi alamadım. Başta bu hafta sonu kurultayını yapacak olan ANAP olmak üzere, bütün partilerin ele alması gereken bir tartışma bu.

       Bilgi Üniversitesi'ndeki konferansa katılan siyaset bilimcilerden, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Füsun Üstel, Fransa'daki parite / tam eşitlik tezini ele alırken ilginç gözlemler yaptı:
       "Parite, kadın ve erkeklerin eşit temsilini öngören ve siyasal iktidarın yeniden tanımlanmasını öngören bir anlayış. Kota sisteminin bazı dezavantajları var, kadınları ayrı hatta aşağı bir kategori haline getiriyor, halbuki parite kavramıyla biz bunu aşabiliriz diye bir görüş var. Çünkü parite, toplumsal cinsiyetteki farklılığa, insan varlığının eşitlik içerisinde ikiliğine gönderme yapıyor. Cinslerin eşitliği değil, cinsler arası eşitlik söz konusu. Bu açıdan Fransa'daki parite yanlılarının Aydınlanma geleneğindeki evrenselci eşitlik idealine bir ölçüde karşı geldiğini görüyoruz. Çünkü erkek egemen olan sahte evrenselciliğin, siyasi iktidarın toplumsal cinsiyet temelinde inşa edilmesine yardımcı olduğunu ileri sürüyorlar. Ama aslında parite, evrenselci eşitlik paradigmasının radikal bir okuması diye de görülebilir. Yeni bir yurttaşlık anlayışının tesisine gidecek bir adım olabileceği düşünülüyor. Agacinski'nin dediği gibi, toplumun ve dünyanın kaderini belirleyecek önemli her kararda erkeklerin ve kadınların ortak karar alacakları bir demokrasinin tesisini öngörüyor. Sayısal eşitlikten öte bir şey. Ve şimdi parite ilkesinin Anayasa'ya konması isteniyor. Bu açıdan parite fikrini ben çok önemli buluyorum."
       Füsun Üstel, bu değerlendirmesinde, Türkiye'de KADER'in parite yani tem denklik ilkesi üzerinden strateji geliştirmediğine de değindi; bu konuya, KADER Başkanı Doç. Dr. Şirin Tekeli şöyle açıklık getirdi:
       "Biz KADER olarak kadınlık durumunun bilincinde, kadınlara özgü sorunlara duyarlı davranan, kadın dayanışmasına önem veren, her türlü şiddeti ve ayrımcılığı sonlandırıcı adımları atmaya kararlı kadın adayları desteklemek üzere yola çıktık. Bu açıdan Agacinski'nin felsefi olarak savunduğu farklılıkta eşitlik çizgisine çok yakın bir konumdayız.
       Nitekim, parlamentolarda kadın sayısı arttıkça, erkeklerin daha önce farkında olmadıkları çok önemli insani sorunların, sağlık, yaşlıların ve çocukların bakımı ve çevre gibi sorunların daha çok gündeme geldiğini görüyoruz.
       Ancak bizim Türkiye'de parite ile ortaya çıkma şansımız bence yoktu. Öyle çıksaydık, ilk anda bir tepkiyle karşılaşırdık diye düşünüyorum. Biz daha pragmatik, adım adım yaklaşmayı önerdik. Kısa vadeli hedefimiz %10, orta vadeli hedefimiz ise 1/3'lük kota. Aslında Fransa'da parite konusunun tartışılır hale gelmesinin nedeni de, kota konusunun orada tıkanması. Belediye seçimlerinde %25 kota konmasını Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bunun üzerine parite yani tam eşitlik diye Anayasa'da reddedilemeyecek bir öneri getirildi. Kuşkusuz, felsefi açıdan, bu meselenin nihai çözümü gerçekten de insanlığın yarısını oluşturan kadınların erkeklerle tam eşit temsil edilmesi. Biz bunu KADER'in uzun vadeli, nihai misyonu olarak görüyoruz. Ama ülkeler bugün birbiriyle yoğun etkileşim içindeler. Fransa'da şimdi bir Anayasa değişikliği gerekiyor. Eğer Fransa bunu gerçekleştirir ve kapıyı açarsa, biz de uzun vadeli hedefimizi çok daha yakına çekerek parite talebiyle ortaya çıkabiliriz."