The Others İşte köylü şampiyon

İşte köylü şampiyon

28.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

İşte köylü şampiyon

İşte köylü şampiyon


ÖSS şampiyonu Oruç Baba İnan, köydeki evini Milliyet’e açtı. Baba İnan oğlunun başarısını yorumladı: “GS, Avrupa’ya imzasını attı, biz sınava kırsal kesimin imzasını attık"


       Türkiye üç gündür Konya’nın Çayırbaşı köyünden çıkan ÖSS şampiyonu Oruç Baba İnan’ı konuşuyor. O zor olanı başardı. Ailesi ile direndi.Yurdun duvarına ayakkabı boyası ile yazdığı “Türkiye birincisi olacağım" yeminini gerçekleştirdi. Elinde “anduk" harman yerinde çalışırken, gülümsüyor: “Hedefim Boğaziçi." Konya’dan Boğaziçi’ne, ibret veren başarı öyküsü.

       Sofralarına konuk olduk
       Sınav sonuçlarının açıklandığı akşam yola çıktık. Akşam sofralarına konuk olacaktık. Konya yolundan tali yola saptık. “Sülüklü’yü bulun" önce dediler benzin istasyonundan. Yol üzerinde denk geldiğimiz köyler geç saatlere rağmen ayakta. Harman zamanı. Kahvelerin önü kamyon dolu. Anayoldan çıktıktan sonra 2 saat sarsılarak tozlu yollarda ilerledik. 23.00’e doğru “Çayırbaşı" levhasını gördük. Köy yolu “tünellerle" bölünüyor, köye gidince öğrendik ki; kışın su basmasın diye imiş. Köylü gülüyor; “Kışın buraya arabayla giremezsiniz, balçıktır." Köy yerinde inşaatın dibine gençler sıralanmış saz çalıyorlar. İnan’ın evini sorduk. “Ben Halil" dedi içlerinden biri eve kadar eşlik etti. Yolda söyledikleri anlamlı; “Burada çocuklarını okutan tek kişi Oruç’un babası."
       Gülerek karşıladılar. Evlerinin de gönüllerinin de kapısı açıktı. Hava serinlemişti, çay içip yol yorgunluğunu atarken sohbete başladık.

       “Çocuk okutmak zor ama"
       Yılmaz İnan, Oruç’un babası, 55 yaşında. 32 yıldır Elif İnan ile evli. 7 çocuk babası. İki kızını Mardin ve Balıkesir’de öğretmen okulunda okutmuş. İkisi de Akşehir’de evliler. Askere hazırlanan büyük oğul Abdullah da, Kars’ın Arpaçay ilçesi Tomarlı köyünde öğretmenlik yapıyor. Oruç’un evdeki ablası Hafize liseyi bitirmiş, 165 puan almış sınavdan. Oruç’un iki küçüğü de lisede okuyor. Baban İnan, Oruç için de kışın köyden gitmesi zor diye Akşehir’den ev kiralıyor; “Okutmak için gayret ettik, Biz annesiyle evde kaldık."
       Gururlu baba İnan; “Kazanacağını bekliyorduk ama derece beklemiyorduk. Sürpriz oldu. Harman işleriyle uğraşıyorduk. Ablası Akşehir’den haber verdi."
       Oruç araya girdi hemen, “İlk 50 bekliyordum. Dersane ilk 20 diyordu. Sayısalda 4 yanlışım vardı. Sözel hepsi doğru."

       “Hedefte Boğaziçi"
       Oruç şimdiden tercihini yapmış; “Hedefte Boğaziçi işletme var. İlerde bürokratlık da olabilir, şirkette yöneticilik de."
       “Günde bir saat çalıştım, çok çalışmadım" diyor Oruç. İlkokulu köyde okuyor, Akşehir Anadolu Lisesi’ni kazanıyor. Ortaokulu Anadolu Lisesi’nde okuduktan sonra Konya Meram Fen Lisesi’nde bir yıl yatılı okuyor; “Lise 1’den beri `Türkiye birincisi olacağım’ derdim. 3 yıl dalga geçtiler. Yatılı okurken duvara ayakkabı boyası ile `birinci olacağım’ yazdım."

       “İstanbul’u hiç görmedim"
       Hedefte Boğaziçi var ama Oruç, İstanbul’a hiç gitmemiş. Başarı öyküsüne imzasını atan Baba İnan’ın söyleyecek çok sözü var:
       “Aslında Ankara - İstanbul’u hiç istemiyordum, zor çocuk okutmak. Ama artık durum değişti mücadele edeceğiz. Niyetimiz kesinlikle özel üniversite değil. Gelseler de biz özel üniversite taraftarı değiliz. Devlet üniversitesinde okuyacak. Herşeyden önce azim. İmkanlar sağlandıktan sonra buralardan da çıkıyor. Böyle yerlerden de hedefe ulaşılıyor. Oruç’un durumu Galatasaray’a benziyor. Galatasaray Avrupa’da UEFA kupasında imza attı. Oruç da kırsal kesim olarak üniversite sınavına imza attı."
       Yılmaz İnan, söz ekonomiye gelince başlıyor yakınmaya; “Ekonomiyi düzeltmek sadece bürokrata düşmez. Nereden baksak çarpıklık var. Kiralar bile mark, dolar. Alışamadım dolara, marka. Burada da böyle. Borç alsan markla veriyorlar. Sonra da milliyetçilikten bahsediyorlar. Olmaz."

       Yer yatakları serildi
       Geç oldu. Kalkmak gerek. Konya’da otelden yer ayırttık ama İnan ailesi hemen karşı çıkıyor; “Bu saatte olmaz. Sabah geri geleceksiniz, kalın bu gece."
       Biz dünden razıyız, yorgunluk ağır basmış. Geç oldu, şafak vakti geri gelmek var. Geceyi şampiyonun evinde geçiriyoruz. Yer yatakları seriliyor. Divanlar açılıyor. Evde televizyon yok, “Olsa da vakit yok" diyor Yılmaz İnan. Haberleri radyodan dinliyorlar. Sabah 6’da kalkılıyor erken yatmak gerek.

       “Baba Hasan Pulur hayranı"
       Sabah uyandık. Onlar çoktan kalkmış, tembihlediğimiz halde bizi uyandırmamışlar. Peynir, tereyağ, yoğurt, köy ekmeği, yumurta, süt, reçel. Köy sofrasında güzel bir kahvaltı yapılıyor. Kahvaltıda konuşurken öğreniyoruz ki baba İnan, Hasan Pulur hayranı. Bir kere ulaşmaya çalışmış ama başaramamış. Biraz sitem ediyor. “Biz iletiriz" diyoruz.
       Telefonlar akşamdan beri susmuyor. Akrabalar konu komşu tebrik için arıyor. Kahvaltı bitiyor. Yer sofraları kaldırılıyor. Hemen dışarı çıkıyorum. Gündüz gözüyle gezmek lazım. Harman yerine gidiyoruz. Arpa serilmiş güneşe. Oruç bir yandan samanları yığıyor, andukla bir yandan buzağıları yemliyor, biz üç “tosunun" (öküz) “Şirinbaba", “Okay" ve “Alahan"ın dövüşünü izliyoruz. İşimiz bitti, gitmek vakti. Bahçede hatıra fotoğrafı çektiriyoruz, “kendimiz için." Adresler alınıyor. Yılmaz İnan’a Hasan Pulur’un kitaplarını göndereceğiz. Gitme vakti, İstanbul haber bekliyor.