The Others Özgürlükten vazgeçilmez

Özgürlükten vazgeçilmez

27.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Özgürlükten vazgeçilmez

Özgürlükten vazgeçilmez


Prof. Dr. Celal Şengör'e göre ister istemez Atatürk'ün gösterdiği yoldayız


       29 Ekim pazar günü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 77. yıldönümünü kutlayacağız. Cumhuriyet'in başarılarıyla haklı bir gurur duyuyoruz. Bugün Türkiye, İslam dünyasındaki tek laik ve demokratik cumhuriyet, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri, bölgesinde hatırı sayılan bir güç ve AB üyeliğine aday bir ülke. Bütün başarılara rağmen Cumhuriyet'in gerek ekonomi gerekse demokrasi alanında gerçekleştirmesi gereken reformlar var.
       77 yaşında Cumhuriyet'i, felsefe, tarih ve toplumla yakından ilgili seçkin bir entellektüel, İTÜ'nün dünyaca ünlü jeologu, Türkiye, Avrupa ve Amerika bilim akademileri üyesi Prof. Dr. A. M. Celal Şengör ile konuştuk.

       * "Türkiye Cumhuriyeti'nin 77 yıllık öyküsü bir başarı öyküsüdür" diyebilir miyiz?
       Yüzde yüz deriz. Türkiye bugün Avrupa Birliği're alınmak istenen bir ülke. Bunun için yalnız küçük birkaç pürüz kaldı. Bu inanılmaz bir şey. Yüzyıl içinde devlet şeklini değiştirmekle kalmadık, kültür değiştirdik. Benim bildiğim tarih içinde hiç bir toplum bunu başaramadı.
       * Peki başaramadıklarımız neler?
       Başaramadığımız en önemli husus, yüzyıllara uzanan Asya kültürünü tam anlamıyla silkeleyemedik. Bunu tam anlamıyla başarmamızı da kimse bekleyemez. Yüz yıl içinde Asya kültüründen bu kadar kurtulmuş olmamız bile muazzam bir başarıdır.
       * Cumhuriyet'in başarıları konusunda büyük bir tartışma yok. Ama eksiklerimiz konusunda ciddi bir tartışma sürüyor. Çağdaşlaşma ve Batılılaşma reformlarının, kentli ve eğitimli bir zümreyle sınırlı kaldığı, halka inmediği
       eleştirisine katılır mısınız?
       Tamamen. Türkiye demokrasiye erken değilse de yanlış geçti. Demokrasinin yurttaşlara haklar kadar sorumluluklar da getirdiği anlatılamadı. Bugün karşımızdaki en büyük sorun demokrasinin yalnız haklar değil, belki daha da çok sorumluluklar rejimi olduğunun anlaşılamayışı.
       * Peki, demokrasinin bir haklar ve sorumluluklar rejimi olduğu ancak yaşanarak öğrenilen bir husus. Bugün Türkiye hala özgürlükleri sorumlulukla kullanma noktasına gelmedi mi?
       Dünyada hiç bir toplum demokrasi için tam olarak olgun değildir. Bu bir bakıma bitmeyen bir süreçtir. Demokrasi, haklar ve sorumluluklar dengesi yanında, herşeyden önce kimseye "Sen kötüsün!" demeyen bir rejim. Eğer çok aykırı bir söz eden varsa, bu sözü neden ettiğinin tartışmasının yapılabileceği bir rejimdir.
       * Çeşitli yazılarınızda ünlü siyaset felsefecisi, liberal demokrasinin önde gelen kuramcısı Karl Popper'in "Açık Toplum" kavramına atıfta bulunuyorsunuz. Türkiye "Açık Toplum" olmaya layık mıdır?
       Hiç kuşku yok. "Açık Toplum", herkesin korkmadan düşündüğünü rahatça söyleyebileceği, ama "al tabancayı vur" diyemediği bir toplumdur. Liberal demokrasinin kramcısı Popper, verdiği bir mülakatta, şiddeti yaydığı için televizyonun yasaklanmasını söylemiştir. Şiddet ve şiddet propagandası oldukça toplum hiç bir yere gidemez.
       * İfade özgürlüğü neden bu kadar önemli? Bunu anlamakta biraz güçlük çekiyoruz galiba...
       Bu azgelişmişliğin bir yansımasıdır. Fikri serbestçe ifade edebilmek demek, dürüst olmak demektir. Dünyayı anlayabilmek için dürüst olmamız gerekir. Örneğin deprem hakkında dürüstçe konuşmalıyız ki, önlem alınabilsin. Salgın hastalığa karşı önlem alınabilmesi için de salgın hakkında dürüstçe konuşmalıyız. Dürüstlük geçerli olmadan hiç bir şey başarılamaz. Onun için hiç bir fikirden korkmamak gerekir. İfade özgürlüğünün olmadığı yerde gerçeğe ulaşamayız. Şiddete çağrı yapmadıkça bütün fikirler serbestçe ifade edilebilmelidir.
       * Türkiye'de bilim özgürlüğünün, akademik özgürlüğün kısıtlı olduğundan yakınılıyor. Katılır mısınız?
       Bilim tasvir edicidir, tavsiye edici değil. Bilim adamlarının da araştırmalarının neticelerini dile getirirken dikkat etmeleri gereken bir denge var. Tasvir değil, tavsiye edici olmak istiyorlarsa bunu akademik camianın dışında yapmalılar. Çünkü akademik koruma şemsiyesi bir kez suistimal edilirse, şemsiye kalmaz. Bu da ifade özgürlüğüne en büyük tehdittir... Sosyal bilimciler adına konuşamam, ama doğa bilimcileri olarak biz yönetenlerin en ufak bir müdahalesine uğramadık.
       * Sosyal bilimcilerin büyük şikayetleri var. Bazı üniversite yöneticilerinin birer savcı ya da siyasi komiser gibi davrandıkları, üniversite mensuplarını fikirleri, yaklaşımları nedeniyle çalışmalarına müdahale ve üniversiteden uzaklaştırma uygulaması içinde oldukları söyleniyor. Bu müdahaleler doğru mudur?
       Hayır, değildir. Bilim adamı tavsiyede bulunamadığı gibi onu idare eden de tavsiyede bulunamaz.
       * Yazılarınızda çok vurguladığınız bir nokta da, topluma ve bilime bakışta eleştirel akılcılığı benimsememiz... Hatta Atatürk'ün başarılarını bu bakış açısına borçlu olduğunu söylüyorsunuz. Nedir bu eleştirel akılcılık?
       Fertler olarak nesneler ve toplumsal olaylarla ilgili gözlemlerimiz hiç bir zaman tam değildir. Hepimiz aynı nesneye baktığımızda farklı şeyler görebiliriz. Gözlemlerimizi mümkün olduğu kadar mükemmel hale getirebilmek için birbirimizin fikirlerine ihtiyacımız var. Birbirimizin yanlışlarını eleştirerek doğruya yaklaşabiliriz.
       * Peki, Atatürk'ün mirasına sahip çıktığını iddia eden herkes bu eleştirel akılcılığı benimsiyor mu?
       Uygulasa, herhalde bugün olduğumuz durumdan daha iyi bir yerde olurduk... Niçin uygulanamıyor. Burada Asya mirası devreye giriyor: Aklına güvenme, kitaba güven. İnsan aklına saygısızlık Avrupa kültürleri dışında bütün kültürlerin ortak hastalığıdır. İnsan aklına saygı eski Yunan'da, Milet'te, yani bugünkü Balat köyünde icat edildi, ama Avrupa'ya yerleşmesi için dahi Rönesans'a kadar beklemek gerekti. Dolayısıyla eleştirel aklı birkaç onyılda yerleştirmemizi beklemek aşırı iyimserlik olur.
       * Her fırsatta göğsünüzü gere gere Atatürkçü, Kemalist olduğunuzu söylüyorsunuz. Fakat bugün Türkiye'de Atatürkçülük adına sizin savunduklarınızın tam tersi, "Açık Toplum" yerine otoriter rejim, eleştirel akılcılık yerine dogmatizm savunuluyor. Kemalizm otoriter rejim taraftarlığı ve dogmatizm demek midir?
       Atatürk'ün düşüncelerini bir dogma haline getirmek ona en büyük ihanettir. Atatürk "Ben size miras olarak hiç bir dogma, hiç bir ayet bırakmadım. Mirasım bilim ve akıldır" diyor. Özetle, "Size bir miras bırakmıyorum, aklınızı kullanın... Bir yere gelebilecekseniz aklınızla geleceksiniz" diyor. 1935'te Recep Peker'in kendisine getirdiği faşist ülkelere özenilen, otoriter bir rejimi öngören parti programı üzerine kan beynine sıçrıyor. "Arkamdan diktatörlük bıraktı desinler mi istiyorsunuz? Benim halkım kendi kendini idare eder!" diyor.
       Atatürk'ün mirası akıl ve bilimdir. Başka hiç bir şey değil...
       * Türkiye AB üyeliği eşiğinde... Bunun için yapmamız gereken reformlar var. kimileri diyor ki bu reformları yaparsak ülke parçalanır, din devleti kurulur. Öyle mi?
       Politikayı yakından takip eden bir kimse değilim. AB bugün Batı uygarlığını tam olarak temsil etmiyor. Bizim üye olmak istediğimiz Batı uygarlığı. AB bizi eksik gördüğü gibi, bizim de Avrupa'da gördüğümüz eksikler var.
       Ama sonunda Türkiye AB üyesi olacaktır. İster istemez Atatürk'ün istediği yere doğru gidiyoruz. Buna kimse engel olamaz. Çünkü özgürlüğü biraz koklattın mı, afyon gibidir vazgeçilmez olur ve giderek daha çoğu istenir. Yalnız dikkat etmek lazımdır. Afyon gibi, bilmeden çekersen öldürebilir de.