The Others Siyasal İslamcı ÜTOPYA BİTTİ

Siyasal İslamcı ÜTOPYA BİTTİ

05.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Siyasal İslamcı ÜTOPYA BİTTİ

Siyasal İslamcı ÜTOPYA BİTTİ


       Dünyanın önde gelen araştırmacıları 21-24 Haziran tarihleri arasında Paris'te, dünyadaki İslamcı hareketlerin son 20 yılını tartıştı. Gilles Kepel, Olivier Roy ve Khalid Masud'un yönetiminde Paris Siyasal İncelemeler Enstitüsü ile Leiden Çağdaş Dünyada İslam İncelemeleri Enstitüsü'nün ortaklaşa düzenlediği toplantıya Fransa, Hollanda, ABD, Almanya, İsrail, Rusya, Mısır, Lübnan, Pakistan, İran gibi ülkelerden yüze yakın araştırmacı katıldı.
       "20 Yıl Sonra Çağdaş İslamcı Hareketlerin Bilançosu" başlıklı toplantıda Endonezya, Malezya, Pakistan, Afganistan, İran, Türkiye, Filistin, Lübnan, Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, Yemen, Cezayir, Balkanlar ve eski Sovyetler Birliği'ndeki İslamcı hareketler tek tek masaya yatırıldı ve karşılaştırmalar yapıldı.
       Bazı katılımcılarla gereçekleştirdiğimiz söyleşileri Entelektüel Bakış sayfalarında yayınlayacağız. İlk olarak "Siyasal İslamın İflası" ve "Yeni Orta Asya" kitapları dilimize çevrilmiş olan Olivier Roy ile toplantıdaki ana tartışmaları ekseninde yaptığımız konuşmayı dikkatlerinize sunuyoruz:

       Soru: Toplantıda ne gibi tartışmalar oldu ve hangi sonuçlara varıldı?
       Roy: Siyasal İslamın başarısızlığının nedenleri, bilinen İslami hareketlerin günümüzde nasıl bir potansiyel taşıdıkları ; ayrıca radikal grupların ve çokuluslu şebekelerin durumu tartışıldı. Tek tek örneklerden hareketle farklı görüşler savunuldu ama kimi noktalarda da konsensüse varıldı.

       Soru: Özellikle İslamcıların ulus-devletlerle ilişkileri konusunda, değil mi?
       Roy: Evet, büyük İslami hareketlerin neredeyse tümünün ulusal bir çerçeve içinde, yani ulus-devlet kapsamında siyaset yaptıklarında mutabık kalındı. Her ne kadar panislamist bir söylemi korusalar da, bu hareketlerin ulusötesi bağları giderek zayıflıyor. Kimileri de bunu taktik icabı muhafaza ediyor. Filistin'de Hamas, Türkiye'de RP/FP, Yemen'de Islah, Malezya ve Sudan'ın İslamcıları, hatta Cezayir'de FIS, bunların tümü, herşeyden önce dini referansın giderek daha fazla önem kazandığı ulusal bir inşada ve ulusal kimliğin tanımlanmasında önemli bir rol oynuyorlar.

       Soru: Bütün bunlar, onları İslamcılıktan uzaklaştırmıyor mu?
       Roy: Bir bakıma evet. Bu partiler her geçen gün daha az ideolojik ve daha çok politik oluyorlar. İktidar yarışı içinde yer almaları ve yerel ya da merkezi iktidarlardaki icraatlarıyla diğerleri gibi bir siyasi partiye dönüşüyorlar. İttifaklar kuruyor ve seçmenlerinin gönlünü hoş tutmaya çalışıyorlar. Bu hareketlerin yükselişinde büyük önem arzeden toplumsal boyut, Lübnan Hizbullahı dışında silikleşiyor. Öte yandan bu partiler, taraftarlarından İslami değerlere bağlılık talep etmekle birlikte, Müslüman Kardeşler dışında hiçbiri özel bir formasyon ve üyelik şartları dayatmıyor. Yani bu partiler, kendine özgü iç kuralları olan cemaatler değiller. Her ne kadar demokrasiyi fazla dillendirmeseler de mevcut sistemlerin birer parçası olarak oyunu kurallarına göre oynuyorlar. Hatta Cezayir, Ürdün, Kuveyt gibi örneklerde görüldüğü gibi, İslamcılar ihtiyaçları olduğu zaman demokrasiyi de rahatlıkla savunabiliyorlar.

       Soru: Bunların dışında, mevcut sistemlerle işbirliğini reddeden radikal İslami hareketler de var...
       Roy: Günümüzdeki radikal akımın ideolojik temeli yirmi yıl önceki "İslam devrimi" yapıp üçüncü bir yol açma iddiasına kıyasla daha dar ve fakir. Şimdi üç ölçüt var : toplumsal proje olarak şeriat ; eylem tarzı olarak cihad ve nihai hedef olarak da ümmetin yeniden inşası. Aslında radikalleşme, bir ulus-devletin bulunmadığı ya da zayıf olduğu durumlarda yaşanıyor genellikle.
       Tartışmalarda Pakistan çok ilginç bir örnek olarak ortaya çıktı: Burada devlet İslamcı değil ama bölgesel stratejisi için İslamcıları kullanıyor. İslamcılar da kendilerini koruyp kollayan devleti kullanıp koruyorlar. Ama İslamcıların hedefi devleti güçlendirmek değil, aksine cihadı savunuyorlar. Fakat cihad için ülke dışını tercih ediyorlar.

       Soru: Çokuluslu şebekeler hakkında neler konuşuldu?
       Roy: Uluslararası ve panislamist şebekeler genellikle İslam dünyasının sınır bölgelerinde faaliyet gösteriyorlar. Tahrip güçleri yüksek olmakla birlikte büyük ulusal hareketlerle pek bağları bulunmuyor. Müslüman Kardeşler örgütünün durumu biraz karışık. Örgütte ağırlık ulusal yapılanmalarda olmakla birlikte uluslararası yön de varlığını sürdürüyor. Fakat siyasi strateji geliştiren uluslarötesi bir örgütten ziyade geniş bir "think-tank" sözkonusu. Burada yetişen kadrolar hem devletlerinin, hem de Rabıta gibi Suudi destekli uluslararası kuruluşların hizmetine giriyorlar.

       Soru: Siz "post-İslamcılık" derken İslamcılığın bittiğini mi kastediyorsunuz?
       Roy: Evet ama "post-islamcılık" derken siyasal İslamcı üyopyanın bittiğini kastediyorum. Yoksa siyasette dine atıfta bulunma bitmiş değil. Artık İslamcılar çoğulculuğu benimsiyorlar ve kendilerini yegane İslami siyasi parti olarak tanımlamıyorlar. Dinsel söylem sürmekle birlikte İslamcılar kendi içlerinde çağdaş demokrasinin değerlerini tartışıyorlar. Refah'ta olduğu kadar İran'da da "sivil toplum", medeniyetler (çatışması veya diyaloğu), yerlilik, "değerler", demokrasi, hatta sekülarizm konuşuluyor.
       Söz konusu olan modernliğin araçlarının ithali değil, bu araçların, müslüman toplumlara özgü tarihsel güzergahtan hareketle geliştirilmesi arzusudur. İslamcı partilerin, bir ölçüde hıristiyan demokratları andırır bir şekilde muhafazakar partilere dönüştükleri doğrudur. Bundan böyle yeni bir toplum yaratma veya ümmeti yeniden inşa etme yerine birtakım muhafazakar değerler adına iktidara gelmek için mücadele ediyorlar.

"Şiddet kolay kolay bitmez"

       Mısır'daki radikal İslami hareketler üzerine çalışmalarıyla tanınan Beyrut Amerikan Üniversitesi öğretim üyesi Lübnanlı Ahmet Musalli, toplantı sırasında farklı çıkışlarıyla dikkat çekti. Musalli sorularımızı şöyle yanıtladı:
       "Bence İslamcılık değil de radikallik geriliyor. Toplantıdaki sunuşumda da belirttiğim gibi siyasal İslamın bütün sembolleri yükselişte, buna karşılık seküler devlet meşruiyet anlamında ve ekonomik sorunların üstesinden gelme konusunda giderek zayıflıyor. Bazıları şiddet kullanan gruplara bakarak değerlendirme yapıyorlar. Halbuki şiddet küçük grupların temel aldığı bir yöntem; geleneksel İslamcı yapılar buna rağbet etmiyorlar. Zaten şiddet devlete, özellikle de onun şiddetine tepki olarak doğuyor genellikle. Şiddet koşullara göre artıyor ya da azalıyor. Şiddetin kök salması pek mümkün gözükmüyor, fakat sona ereceği de kolaylıkla söylenemez."