17.02.2016 - 19:17 | Son Güncellenme:
Su sorununu teknik bir sorun olmaktan çıkardık sanırım. Önce “yönetmek” ile “işletmek” arasındaki farkı anlamak ve tanımlamak gerekti. Yaptık. Belediyelerin katılımını yasal zemine oturtmak ve gelirlerini korumak gerektiği ileri sürüldü. Gerçekleşti. Bu arada, bu gerekçelerle su dağıtımının ihaleye çıkmasını engellemeye çalışanların ağzındaki bakla da ortaya çıktı. Sosyal medyada, “suyun özelleşmesini engellemekle” övünmeye başladılar. “Türkiye’nin çözüm öncesinde Kıbrıs’ta stratejik yatırımlar yaparak etkinliğini artırma gayretinden” söz ettiler. Rakiplerini “ihanet” ve “satılmışlıkla” suçladılar. Anlaşıldı ki, mesele belediyelerin hak ve menfaatlerini korumak değilmiş. Anlaşıldı ki, sorun teknik olmaktan ziyade siyasi imiş.
Türkiye ile ilişkiler
Bu kesimlerin Türkiye karşıtlığını her gün için yeniden kanıtlamaya gerek yoktur. Anlaşılan odur ki, bu kişiler Kıbrıs Türk halkının refah ve huzurunu, Türkiye’den uzaklaşmakta görmektedirler. Tepki göstermek yerine, onları ve projelerini anlamaya çalışmayı tercih ederim doğrusu.
Anlayabilmek için kendi kendime sorduğum bazı sorular vardır:
İsterseniz soruları biraz daha çoğaltabilirsiniz. Bütün bu sorulara vereceğiniz yanıtlar sizi Türkiye’ye bağlayacaktır.
Türkiyesiz çözüm
Bazılarımız, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması halinde bu sorulara verilecek yanıtların değişeceğini düşünmekte veya düşlemektedirler. Onlara göre, Kıbrıs sorununa çözüm bulunursa, Kıbrıslı Türkler Türkiye’ye muhtaç olmayacaklar ve AB koşulları içinde daha farklı şekillerde var olabileceklerdir.
Çözümün Kıbrıslı Türklerin var olma koşullarını değiştireceği açıktır. Ne var ki bunun için de “Türkiye’nin dışlanacağı bir çözüme Kıbrıslı Türklerin “evet” deme olasılığı var mıdır?” sorusunun yanıtlanması gerekmektedir.
Bence, Kıbrıs sorununa çözüm bulunabilmesi için Türkiye’nin desteğine 2004 yılından daha çok ihtiyaç vardır. Kıbrıslı Türklerin, AB’ye inançları sarsılmıştır. Farklı bir dünya içinde ekonomik kazanım elde edeceklerine dair güvenleri zarar görmüştür. Bugünkü durumda, çözümün Türkiye tarafından da destekleneceğini ve çözümden sonra Türkiye’nin desteğini almaya devam edeceklerini görmeye geçmişe göre çok daha fazla ihtiyaçları vardır.
Kısaca, Türkiye’nin dışlanacağı bir çözüm mümkün değildir; tam tersine çözüm için Türkiye’ye her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Kıbrıs sorununa çözüm bulabilmek için güçlü olmak, çözüm için taviz verebilecek durumda olmak, çözüm sonrasında hayatımızın daha güvenceli ve iyi olacağına Kıbrıs Türk halkını inandırmak ve bunları yapmak için de Türkiye’nin desteğine sahip olmak gerekir.
Türkiye karşıtlığı
Türkiye’nin aktif desteği olmadan, ne Kıbrıs Türk ekonomisini veya siyasi yapısını dönüştürmek; ne de Kıbrıs sorununa çözüm bulmak olanaklıdır. Türkiye karşıtlığına soyunanlar, sadece popülizm yapıyorlar. Bugünkü sorunların kaynağı olarak Türkiye’yi gören seçmenlere ve siyasi çevrelere mesaj vererek bugünkü sistem içinde yükselmek, rol kapmak ve bugünkü sistemin rantından biraz daha yararlanmak istiyorlar. Açıktır ki, bugünkü durumda Türkiye karşıtlığı, değişimin değil; tutuculuğun, statüko savunuculuğunun aracıdır.